PİRHA-21 Şubat Dünya Ana Dili Günü sebebiyle Adıyaman’da basın açıklaması düzenleyen Adıyaman ve Emek Demokrasi Platformu ve Ferat-DER ana dile ilişkin konuştu. Yapılan açıklamada Türkiye’deki diller üzerindeki baskılara dikkat çekildi.
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) 1999 yılında aldığı kararla 21 Şubat gününü, “Uluslararası Anadili Günü” olarak kabul edildi.
Adıyaman Emek ve Demokrasi Platformu ve Ferat Dil ve Kültür Araştırmaları Derneği (Ferat Der) Mimar Sinan Parkı önünde, Dünya Ana Dil Günü dolayısıyla basın açıklaması düzenledi. Açıklamanın yapıldığı alanda ‘Anadilimle varım!’, ‘Statüye Kurdî Perwerdehıya Bi Kurdî 21 ê Sibatê Pîroz Be’ pankartı açıldı.
Açıklamaya siyasi parti yöneticileri ve sendika üyeleri de katılarak destek verdi.
“ANA DİLİNİN DIŞINDA İKİNCİ BİR DİLİ ÖĞRENEN ÇOCUKLARIN BİRİNCİ DİLİ BELLEKLERİNDEN EKSİLTİLİR”
Açıklamayı okuyan Adıyaman Eğitim Sen Şubesi Sekreteri Zeynel Çelik, resmi ideolojilerin eğitimde dili kilit bir yer olarak gördüğünü belirtti. Çelik açıklamada şunları konuştu: “
Milliyetçi ideolojiler, devlet içindeki kültürel ve dilsel farklılıkları eriterek, çoğu zaman yok saymak yoluyla yekpare bir toplum oluşturma amacını gütmektedir. Tek ve egemen kimlik üzerinden homojen bir yapı bina edilmek istenir. Bu asimilasyonist programda eğitim kilit bir rol oynamaktadır. Tek dilli yaşamın ve eğitimin egemen kılındığı toplumlarda devletin resmi dili, gündelik yaşamda ve eğitimde tek dil olarak hayata geçirilmeye çalışılır. Diğer halk dillerinin terk edilmesi ve çocukların çoğunluğun dili olan resmi dili öğrenmeleri sağlanır. Anadilinin dışında ikinci bir dili öğrenen çocukların birinci dili de belleklerinden eksiltilir. Tek dilli ideolojilerin takip edildiği bu ‘tek dilleştirme’ modelleri ‘eksiltici’ eğitim pratikleri olarak tanımlanmaktadır. Dilbilim, psikoloji, antropoloji ve eğitim bilimleri alanlarında yapılan çalışmalar eğitimde eksiltici tek dilleştirme modellerinin çocuklar üzerinde telafisi mümkün olmayan sonuçlara yol açtığını; dilsel, eğitsel ve toplumsal eşitsizlikleri artırdığını ortaya koymuştur. Bu araştırmalara göre; tek dilleştirme ideolojisi temelinde eğitim, asimilasyon amacı taşımakta; ciddi zihinsel, psikolojik, bilişsel, eğitsel hasarlara yol açmakta; siyasi ve ekonomik zararları olmaktadır.”
“TÜRKİYE’DE UZUNCA BİR SÜRE HAKİM DIŞINDAKİ DİLLER BİLİNMEYEN BİR DİL OLARAK ANILMIŞTI”
Dünyada çok dilli olmayan ve egemen dilin esas alındığı eğitimin dilsel, pedagojik ve psikolojik kısıtlar yaratarak eğitime erişimi engellediği tespit edilmektedir. Dillerin yok olması, dilsel çeşitliliğin kaybolması, çocukların yeteneklerinin gelişiminde engellere sebep olması ve sürekli bir yoksunluk yaratması tek dilli modellerin olumsuz sonuçlardır. Türkiye’de yakın bir zamana kadar anadilinde eğitim hakkının tartışılması bir yana, resmi dil dışındaki dillerin varlığı dahi inkâr edilmiştir. Uzunca bir süre hâkim dil dışındaki diğer diller “var olmayan dil” ya da “bilinmeyen dil” olarak anılmıştır. Kürtçe, Arapça, Çerkezce, Lazca dilleri baskı ve asimilasyon politikalarına maruz kalmıştır. Bugün milyonlarca öğrenci hala anadilinde eğitim hakkından mahrum bırakılmaktadır. Bilimsel çalışmalar, anadilleri üzerinde eksiltici etkisi olan bir eğitime maruz kalan çocukların eğitim düzeyinin düşük olduğunu göstermektedir.
KENDİ DİLİ DIŞINDA BAŞKA BİR DİLLE EĞİTİM GÖREN ÇOCUKLAR AKADEMİK HAYATINDA GERİ KALIYORLAR
Bu durumun sebeplerinden biri öğrenciler ile öğretmenler arasında yaşanan iletişim sorunlarıdır. Bastırılmış dilsel halklardan gelen çocuklar okula başlarken adeta yabancı bir dünyaya adım atmış olurlar. Bu çocuklar, kendilerine yabancı olan bu dünyayı çok az anlayabilir ve daha ilk andan kendi dil kaynaklarını kaybederler. Dilini bile anlamadığı bir eğitim sisteminde, sadece soyut dil becerilerinin gelişmesi için değil, günlük Türkçeyi anlamaya başlaması için bile en az birkaç yıl zamana ihtiyaç duymaktadır. Bu durum, anadilinde eğitim alamayan öğrencilerin, anadili Türkçe olan çocuklara göre oldukça dezavantajlı olduğunu göstermektedir. Akademik başarılarının gelişebilmesi açısından aralarında yıllarca fark oluşmaktadır. Ayrıca okuma yazmaya geç başlama ve akademik becerilerin daha geç kazanılması, öğrencilerde sınıf tekrarı ya da okul terki gibi sonuçlara yol açarak eğitim hakkına erişimi engellemektedir.
“FARKLI ANA DİLDEKİ SINIRLAMALARA SON VERİLMELİ”
Diğer yandan, anadilinin eğitim dili olarak kullanıldığı okullarda eğitim gören çocukların başarı düzeylerinin yüksek olduğunu kanıtlamış araştırmalar da bulunmaktadır. Afrika, Asya, Avrupa, Kuzey ve Güney Amerika gibi dünyanın birçok noktasında çok dilli eğitimin başarılı örnekleri mevcuttur. Bu sebeple her çocuk yaratıcı anlamda beslendiği, korunduğu ve özgürleştirici anlamda anadilini geliştirebildiği bir dünyanın içinde yetişmelidir. Anadili temelinde çok dilli eğitim anlayışı, diller ve kültürler arasında kurulan bir köprüdür. Farklılıkları koruyup güçlendirir; demokratik ve eşitlikçi bir toplumsal düzenin nüvesini taşır. Toplumsal adaletin sağlandığı, insan onuruna yaraşır bir sisteme doğru atılan bir adımdır. Bireyin özgürce kendini belirleyebilmesi ve özgüveninin gelişebilmesi için yaşamın farklı kültürel değerlerinin çoğunluk içinde paylaşıldığı bir topluma ihtiyaç vardır. Toplumsal yaşam, kapsayıcı ve özgürleştirici pratiklerin hayata geçeceği kurumlara ihtiyaç duymaktadır. Anadili temelinde çok dilli eğitim modelleri de bu ihtiyaçların başında gelmektedir. Çok kültürlü, demokratik bir toplum için eğitimde ‘güvenlik’ temelli ve bilimsel dayanağı olmayan yaklaşımlardan vazgeçilmelidir. Farklı anadillere yönelik sınırlamalara son verilmeli, her bireyin kendi anadilini öğrenmesi ve kendi anadilinde eğitim alması için gerekli ortam sağlanmalıdır.”
Çelik, son olarak şu ifadeleri kaydetti: “Eğitim Sen olarak, tüm dünya ve Türkiye halklarının 21 Şubat Dünya Anadili Günü’nü kutluyor, farklı anadili ve kültürlerin özgürce yaşaması ve gelişmesinin önündeki bütün yasal ve fiili engellerin bir an önce kaldırılmasını talep ediyoruz.”
PİRHA/ADIYAMAN
Yoruma kapalı.