PİRHA-Okullarda 15 günlük yarıyıl tatili başladı. İkinci dönem ise 31 Ocak’ta başlayacak. Eğitim-Sen ilk yarıyılına dair değerlendirmesinde, eğitimin yıllar içinde gerilediğini, okulların dini grupların temel faaliyet alanı haline geldiğini belirtti.
2024-2025 eğitim-öğretim yılı, Türkiye’de eğitim sisteminin karşı karşıya kaldığı derin sorunların gölgesinde başlamıştı. Ekonomik krizin ağırlaşarak sürmesi nedeniyle eğitim masraflarının artması, ÇEDES, Ülkü Ocakları ve benzeri projeler üzerinden eğitimi dinselleştirilmesi ve sözde millileştirilmesi çabaları, laikliğe ve bilime aykırı müfredat değişiklikleri, öğrencileri Mesleki Eğitim Merkezleri’ne (MESEM) yönlendirme girişimleri, Öğretmenlik Mesleği Kanunu (ÖMK) tartışmaları, çok sayıda bölgede taşımalı eğitime son verilmesi gibi konular bu eğitim yılının başındaki temel tartışma başlıkları arasında yer almaktaydı.
“ANADİLDEKİ EŞİTSİZLİKLER ÇOCUKLARIN GERİ KALMALARINA NEDEN OLUYOR”
Eğitim Sen Şubesi Sekreteri Zeynal Çelik, yaptığı açıklamada dönem içerisinde Adıyaman’daki eğitim sorunlarını şu şekilde sıraladı:
“İlimizde, bölgesel farklılıklar nedeniyle derin eşitsizliklerle karşı karşıyadır. Özellikle kırsal alanlardaki okullar ile ilçe ve il merkezindeki okullar arasındaki fiziksel koşullar, öğretmen sayısı ve eğitim materyallerine erişim gibi konularda ciddi farklılıklar bulunmaktadır. Bu durum, öğrencilerin eğitimde eşit olanaklara sahip olmasını engellemekte ve başarı düzeylerinde büyük farklılıklara yol açmaktadır.
Temel ve evrensel bir insan hakkı olan anadilinde eğitim hakkının yok sayılması, anadili farklı olan öğrencilerin eğitimde geri kalmalarına neden olmaktadır. Ayrıca, eğitim müfredatında ülkemizde yaşayan farklı halkların tarihine ve kültürüne yer verilmemesi, öğrencilerin kimliklerini, kültürünü geliştirme ve koruma hakkını ellerinden almaktadır. Bu durum, farklı kimliklerin eğitimdeki temsilini zayıflatmakta ve toplumsal eşitsizliklerin sürekliliğine katkıda bulunmaktadır.
Cinsiyet eşitsizliği, eğitimde en yaygın biçimde karşılaşılan adaletsizliklerden biridir. Kız çocukları, özellikle kırsal ve muhafazakâr bölgelerde eğitimden mahrum bırakılmakta eğitimlerini yarıda bırakmak zorunda kalmaktadır.
“6 ŞUBAT’TAN SONRA ÇOCUKLAR PSİKOLOJİK OLARAK ÇOK ETKİLENDİ”
İlimizde çocuk haklarıyla ilgili ciddi ihlaller yaşanmaya devam etmekte, birçok çocuk yaşama, barınma, eğitim, sağlık, fiziksel, psikolojik veya cinsel sömürüye karşı korunma gibi temel haklarından mahrum bırakılmaktadır. Bu ihlaller çocukları her türlü tehlikeye karşı savunmasız bırakmakta, çocuk yaşta işçiliğe zorlanmalarına, istismara ve şiddete maruz kalmalarına yol açmaktadır. İlimizin 6 Şubat depreminden sonra içinde bulunduğu ekonomik ve toplumsal krizler de çocukları daha fazla etkilemekte onların ekonomik sıkıntılar, sosyal ve siyasi krizlerin gölgesinde büyümek zorunda kalmalarına neden olmaktadır.
“DİĞER İNANÇLARA AZ YER VERİLMESİ DIŞLANMA RİSKİNİ ARTIRACAKTIR”
Başından sonuna siyasal-ideolojik bir dayatma olarak hazırlanan ve “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adıyla kamuoyuna açıklanan müfredat değişiklikleri, eğitim sistemini Türk-İslam sentezi çerçevesinde yeniden şekillendirme çabalarının somut bir yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır. Yeni müfredatta, İslami öğretiler, özellikle de Sünni İslam’ın, ders kitaplarında daha belirgin hale getirildiği gözlemlenmektedir. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin yanı sıra tarih, edebiyat ve sosyal bilgiler gibi farklı derslerde de İslami öğelerin daha fazla yer alması dikkat çekicidir. Bu durum, laik eğitim anlayışıyla çelişmekte ve eğitimdeki dini çeşitliliğin yok sayılması anlamına gelmektedir. Örneğin, diğer dinlerin ve mezheplerin temsilinin zayıf kalması, farklı inanç gruplarına mensup öğrencilerin eğitimde dışlanma riskini arttıracaktır.
“ARTAN OKUL VE KIRTASİYE MASRAFLARI VELİLERİN EKONOMİSİNİ ZORLUYOR”
Her geçen yıl artan okul ve kırtasiye masrafları, eğitime erişimde yaşanan eşitsizlikleri derinleştirmektedir. Dar gelirli ailelerin çocukları, bu masrafları karşılayamadıkları için eğitimde dezavantajlı duruma düşmektedir. Özellikle kırsal bölgelerde ve düşük gelirli mahallelerde yaşayan öğrenciler, kırtasiye malzemelerine, okul kıyafetlerine ve beslenme gibi temel ihtiyaçlara ulaşmakta zorlanmaktadır. Veliler, sadece okul ve kırtasiye masraflarıyla değil, aynı zamanda beslenme, ulaşım ve diğer eğitim dışı giderlerle de mücadele etmektedir. Bu durum, özellikle dar gelirli ailelerin çocuklarına nitelikli eğitim sağlama konusunda büyük zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır.
“GEÇİCİ ÇÖZÜMLER YERİNE KALICI ÇÖZÜMLER SAĞLANMALI”
Türkiye, bir deprem ülkesi olarak sık sık doğal afetlerle karşı karşıya kalmaktadır. Özellikle 6 Şubat 2023 yılında meydana gelen büyük depremler, eğitim sistemini derinden etkilemiş ve eğitimde birçok sorunu beraberinde getirmiştir. Deprem sonrasında birçok okul binası yıkılmış veya ağır hasar görmüştür. Okulların fiziksel altyapısı, öğrencilerin güvenli bir ortamda eğitim almalarını sağlayacak nitelikte değildir. Eğitim binalarının yetersizliği, geçici konteyner sınıflarla çözülmeye çalışılsa da uzun vadede bu durum öğrencilerin eğitiminin aksamasına neden olmaktadır. Depreme dayanıklı okul binalarının hızla inşa edilmesi gerekmektedir. Geçici çözümler yerine kalıcı ve güvenli yapılar oluşturulmalıdır. Eğitime erişim sağlanamayan yerlerde, mobil eğitim araçları ve dijital eğitim altyapıları güçlendirilmelidir.
“HER ÖĞRENCİYE BİR ÖĞÜN YEMEK ŞİARIMIZDIR”
Eğitim ve öğretimde son yıllarda öne çıkan en önemli sorunlardan birisi öğrencilerin okullardaki beslenme sorunudur. Adıyaman’da çok sayıda öğrenci okula kahvaltı yapmadan gitmekte, yine birçok öğrencinin okulda yemek yemeden günü tamamladığı ve eve döndüğü görülmektedir. Bu sorun temel ve acilen çözülmesi gereken bir sorundur. Bu sorunu çözüme ulaştırmak için ülke genelinde oluşturulan sivil girişimlerden biri olan okul yemeği platformunu ilimizde de oluşturduk. Temel şiarımız her öğrenciye bir öğün yemek ve ulaşılabilir temiz içme suyu sağlanmasıdır.
“MESLEKİ EĞİTİM UCUZ EMEK SÖMÜRÜSÜ ÜZERİNDEN KURGULANMAMALIDIR”
Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) son yıllarda, özellikle 2021’de yapılan kanuni düzenlemeler sonrasında, öğrenci sayısında büyük bir artış yaşanmıştır. MESEM’lerde hızla artan öğrenci sayısı eğitimin niteliğine ve öğrenci haklarına olumsuz etkileri olmuştur. MESEM uygulamasında eğitimde nitelik yerine niceliğe odaklanılması önemli bir eksikliktir.
Hükümetin mesleki eğitimi artırma politikaları kapsamında, iş gücü piyasasının kısa vadeli ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla öğrenci sayısının hızla artırılması, eğitimin niteliği konusunda ciddi endişelere yol açmaktadır. Nitekim öğrenci sayısının artmasıyla birlikte eğitimde nitelik düşmüş ve mevcut altyapının yetersiz kaldığı görülmüştür.
TAŞIMALI EĞİTİMİN BAZI BÖLGELERDE KALDIRILMASI YENİ MAĞDURİYETLER YARATMIŞTIR
Taşımalı eğitim uygulaması, Türkiye’nin kırsal bölgelerinde öğrencilerin eğitim hakkından mahrum kalmaması amacıyla uzun yıllardır sürdürülmektedir. Ancak son dönemde, İlimizde de bu uygulamanın sona erdirilmesi nedeniyle kırsal kesimde yaşayan ailelerin çocuklarının bu durumdan olumsuz etkilenmiştir.
Eğitim sisteminde norm kadro uygulamasının esası, öğretmenlerin belirli bir sayıda öğrenciye hizmet verecek şekilde görevlendirilmesi olsa da sınıf kontenjanlarındaki ani değişiklikler ve atanma süreçlerindeki düzensizlikler, norm fazlası durumların ortaya çıkmasına neden olmakta, bu durum da öğretmenlerle ilgili belirsizlikler ve mağduriyetler yaratmaktadır.
Millî Eğitim Bakanlığı’nın (MEB), tasarruf tedbirleri kapsamında, taşımalı eğitimi sınırlandırmaya yönelik kararlarına yönelik tepkiler sürerken, öğrenci sayısı 30’un altında olan sınıfları birleştirme kararı sonrasında çok sayıda öğretmen norm fazlası durumuna düşürülmüştür. Benzer şekilde eğitim yöneticilerinin seçmeli derslerin seçiminde açık açık yönlendirme yapması nedeniyle çok sayıda öğretmen norm fazlası haline gelmiştir. Öğretmen açıklarını kadrolu atama yaparak çözmek yerine, öğretmen yetersizliği ve bütçe kısıtlamaları nedeniyle norm fazlası öğretmenlerin “ihtiyaç fazlası” olarak görülmesi ve istekleri dışında okullarda görevlendirilmesine yönelik şikayetler her geçen gün artmaktadır.
“EĞİTİM BÜTÇESİ VE OKULLARA AYRILAN ÖDENEKLER YETERSİZDİR”
İlimizde okulların önemli bir bölümü ciddi anlamda ödenek sıkıntısı çekerken, bakanlığın okullara ihtiyacı kadar ödenek ayırmaması nedeniyle, okulların pek çok ihtiyacı öğrencilerden düzenli olarak toplanan aidatlar, bağışlar ve okulların ticari faaliyetlerinden karşılanmaktadır. Eğitime bütçeden yeterli pay ayrılmaması ve okullara gönderilen ödeneklerin zorunlu harcamalara bile yetmemesi, okulların altyapı sorunları ve fiziki donanım eksikliklerinin sürekli artmasına neden olmaktadır. Devlet okulları yıllardır adeta kaynak yaratmaya zorlanarak, öğretmenler ise öğrenci ve velileri ile ‘satıcı-müşteri’ ilişkisi gibi para ilişkisine girmek zorunda bırakılmaktadır.
MEM verilerine göre derslik başına düşen öğrenci sayısı gerçekte olduğundan düşük gösterilmesine rağmen, özellikle yoksul emekçi mahallelerinde Türkiye ortalamasının çok üzerinde kalabalık sınıf sorunu yaşanmaktadır. Okulların fiziki donanımı, en temel eğitim araç gereçlerinin olup olmaması, okulda öğrencilerden para toplanıp toplanmamasına göre değişiklik göstermektedir.
Ama şunu çok iyi yapmaktadırlar;
Güçlendirmelere milyonlarca para aktarılıp güçlendirilmesi yapılan okulların ve kurumların yapılan 2. İncelemede tekrar güçlendirme kararı alıp halkın parasını çöpe atmaktadırlar.
Bir okul ihata duvarında değerinin çok üzerinde para aktarmayı,
İhale şartlarına uygun olmayan bir şekilde ihale duyurusu yapmayı vb…
Okullara ödenek denilince maalesef duymamazlıktan gelmeyi
OKULLARDA YARDIMCI HİZMETLİ GÖREVLENDİRİLMEMESİ YENİ SORUNLAR YARATACAKTIR
2024/’25 eğitim öğretim yılı başı itibariyle okulların üçte ikisinde kadrolu yardımcı hizmetli bulunmamaktadır. MEB, tıpkı ücretli öğretmen istihdamında yaptığı gibi her eğitim öğretim yılı başında personel açığını İŞKUR üzerinden kapatmaya çalışmaktaydı. Eğitim öğretim yılı başında okullarda geçici olarak istihdam edilmek üzere İŞKUR bünyesinde Toplum Yararına Program (TYP) güvenlik görevlisi, temizlikçi, bakım ve onarım işçisi gibi alanlarda çok sayıda geçici sürede istihdam edilmek üzere personel alımları yapılmaktaydı.
Yeni bir tasarruf tedbirleri genelgesi ile TYP de son buldu ve İUP (iş gücü uyum paketi) adı altında güvencesiz gündelikçi mantığı ile çalışanlar alınmaya başlandı.İşe giren çalışanlar çok beklemeden istifa ettiler. Nedeni ise her katılım günü için ödeme tutarı 566,73 TL olarak belirlenmişti.”
PİRHA/ADIYAMAN
Yoruma kapalı.