PİRHA-HDP Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, “Vicdan ve Adalet Nöbeti” boyunca yaşadıklarını, sıkıntıları, nöbetin ve dayanışmanın anlamını anlattı. “Her şey yasak” dediği nöbet alanında her kesimden ziyaretçilerinin desteğini aldıklarını söyleyen Önder, “Meclis tatil olabilir ancak mücadelenin tatili olmaz. Çünkü zulüm mola vermiyor” dedi. Önder, Türkiye’deki adalet ve vicdan talebi ile çıktıkları bu sivil itaatsizlik eyleminin en önemli nedenini, eylemlerinde olduğu gibi “Ülke büyük bir hapishaneye çevrilmişti aslında nicedir” sözleriyle ifade etti.
HABERİN VİDEOSU
Halkların Demokratik Partisi (HDP) meclis grubunun Diyarbakır Ekin Ceren Parkı’nda geçen hafta Salı günü başlattığı “Vicdan ve Adalet Nöbeti” İstanbul’da devam ediyor. Son günlerine yaklaşan nöbet eylemi İstanbul’un ardından sırasıyla Van ve İzmir’e taşınacak. Başladığı günden bu yana barikatlar ile halkla buluşmaları engellenen HDP’li vekiller ve parti meclis üyelerinin Kadıköy’deki kocaman parkta yazın sıcağında gölge olabilecek tek tük ağacın olduğu bir alana adeta hapsedildiler. Bir ağacın gölgeliğinde dinlenen HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder de İstanbul’daki atmosferi, nöbetin anlamını PİRHA’ya anlattı.
Tüm yasaklara rağmen nöbet eylemi her gün sabah sporunun ardından günlük değerlendirme toplantısı ile başlıyor. Saat: 11.00’de farklı milletvekillerinin ülke gündemine ilişkin konuştuğu bir grup toplantısı gerçekleştiriyorlar. Ardından saat 21.00’e kadar her kesimden ziyaretçi trafiği yoğunlaşıyor. Akşam da günün değerlendirmesi ve yarının planlamasını yapan vekiller istirahat etmeye çalışıyorlar. HDP’li Vekil Önder bunu da “Çayır da çimen de yatıyoruz” diye özetliyor.
“KATLEDİLEN İKİ DUYGU DAYANIŞMA VE UMUT BURADA BÜYÜYOR”
Nöbet alanına gelen ziyaretçi sayısı da sınırlı. Tüm bu zorluklara rağmen insanların “korku duvarlarını” aşıp dayanışma göstermelerinden oldukça memnun olan Sırrı Süreyya Önder, “Bütün toplumsal kesimler ziyaretimize geliyorlar giriş zor olsa da. Gerekirse saatlerce bekleyip hazırladığımız kürsüde kendileri hem dayanışma duygularını hem de talep ve önerilerini dile getirebiliyorlar. Gelemeyenler geçerken el sallıyorlar. Nöbetten neredeyse yemek için bir şey yapmıyoruz. İnsanlar evlerinden börekler, sarmalar gönderiyorlar. İhtiyaç duyduğumuz tam da dayanışma ve umuttur. Çünkü iktidarın en çok katlettiği iki duygu bunlar” ifadelerini kullanıyor.
“ZULÜM MOLA VERMİYOR”
Mücadele alanlarından biri de meclis. Şu an tatilde olduğunu hatırlatan Önder, “Biz mücadelenin tatili olmaz anlayışını da yerleştirelim dedik. Çünkü zulüm mola vermiyor. Direnenlerin de mola vermemesi gerekiyor. Bundan sonra da mücadeleyi yükseltmeye devam edeceğiz” diyor.
“ÜLKE BÜYÜK BİR HAPİSHANE”
Önder sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Meclis diye bir şey bırakmadılar. Özellikle son iç tüzük düzenlemesiyle. Daha önce bu işlevi meclisi bir kürsü olarak kullanabilme avantajıyla dile getiriyorduk. Ama şimdi muhalefetin konuşma süresini komik denebilecek dakikalara indirdiler. Bunu geriletmenin tekrar meclisi de biri kürsüye dönüştürmenin yolu da buradaki toplumsal tabanı genişletmekten geçiyor.”
“Ülke büyük bir hapishaneye çevrilmişti aslında nicedir. Bunu görünür kılmak ve buna bir itiraz duygusu geliştirmek” istediklerini söyleyen Önder, bu nöbetin etkisini ise an be an görebildiklerini vurguluyor.
“NÖBET ETKİSİNİ SAAT SAAT GÖRÜYORUZ”
Önder, “Çünkü sistem kendisini korku üzerinden var etmeye başladı. Bu korkuyu yıkmanın yolu da bu uygulamalarar karşı duruştan geçiyordu. Bu itibarla bu nöbetleri başlattık. Etkili olduğunu da gün gün değil saat saat değişen ilgide görebiliyoruz. Bir yönüyle de ülkedeki bütün muhalif güçlerin sesi olabilmek, buraları ortak bir platforma dönüştürebilmek gibi bir boyutu var. Bütün inanç sahiplerinin, zulme uğrayan, yok sayılan Aleviler emekçiler, KHK ile atılan mağdurlar, devrimciler, Kürtler herkes için bir demokrasi zeminine dönüştürmeye niyet ettik. Bütün engellemelere rağmen bu amacına doğru hızla gelişiyor” ifadelerini kullanıyor.
KISACA HER ŞEY YASAK
Diyarbakır’da Sırrı Süreyya Önder’in çümüş çaldığı nöbet alanına artık hiçbir enstrüman da alınmıyor. Önder, “Her şey yasak. Kısaca öyle özetleyebiliriz” diyor.
Fakat tüm bu yasak ve baskılara karşı mücadelenin de önemine dikkat çekiyor: “Karşı çıkarsanız yok sayarsanız bedelini ödemeyi göze alırsanız hiçbir şey yasak değil. Ödenebilecek bütün bedelleri bu halk ödedi. Biz tam da bu ödenen bedellerin bir siyasi dönüşümü tetiklemesini buna yol açmasını sağlamak istiyoruz. Bugüne kadar ki mücadeleyle belki bundan sonra öngörüler arasındaki en temel sistem muhalifleri yarattığı kavram kargaşasıyla birbirinden ayrı köşelerde tutmayı başarabiliyordu. Bugün bu algıyı yıkıyoruz. Yan yana gelebilirsek hiçbir bedel ödemeden sadece yan yana gelmek için sabredeceğimiz efor ile bu ülkedeki birçok faşizan uygulamayı yerle bir edebiliriz.”
SADECE ALEVİLER DEĞİL HERKES TEHDİT ALTINDA
Önder, son olarak Alevilere yönelik uygulanan hak gasplarına ve bununla nasıl mücadele edilmesi konusuna değindi:
“Bu ülkenin katliamlar tarihi içerisinde en acımasız en vahşice olanlarına maruz kalmışlardır. Bunların çoğu da dini referanslarla yapılan ‘din elden gidiyor’ söylemleri ile tetiklenen linç güruhlarının hareketlenmesi ile oluşmuş. Hepsinin arkasında mutlaka bir devlet organizasyonu olduğu ilerleyen dönemlerde ortaya çıkmış. Alevilere karşı yaşanan katliam politikalarına karşı fakat bugün bu sadece Alevilerin talebi olmamalı. Bugün artık toplumun tümü bu tehdidin altında. Çünkü yaşam tarzına ve inancına müdahale hakkını kendinde hak gören bir anlayış çok tehlikeli bir anlayıştır. Bu sadece Alevilerin sorunu ve talebi değil. Seküler ve laik bir eğitim demokrasinin olmazsa olmasıdır. Bırak demokrasiyi insanca bir yaşamın olmazsa olmasıdır. Bu konuda tartışmasız bir eylem ve talep birliği içerisindeyiz” diyerek “Bütün canları selamlıyorum” sözleriyle konuşmasını sonlandırdı.
Sevim KAHRAMAN/İsmet SEFER
İSTANBUL
Yoruma kapalı.