Alevi Haber Ajansi

İstanbul Barosu tarafından 10 Aralık İnsan Hakları Günü Sempozyumu düzenlendi- VİDEO

PİRHA – 10 Aralık İnsan Hakları Günü vesilesiyle yapılan sempozyumda açılış konuşmasını yapan İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu, Türkiye’de hak ve özgürlüklerin “paramparça edildiğini” vurguladı. Anayasa profesörü Kaboğlu konuşmasında “Siyasal sorumluluk mekanizmasını işletemediğiniz sürece hukuki sorumluluğu işletmeniz de mümkün olmuyor. Tıpkı bugün olduğu gibi” ifadelerine  yer verdi. 

 

İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi, 10 Aralık İnsan Hakları Günü kapsamında sempozyum düzenledi.
İstanbul Barosu Konferans Salonunda yapılan sempozyumun açılış konuşmasını Baro Başkanı Prof.Dr. İbrahim Kaboğlu yaptı.

“BİZLERE YAŞAMSAL BİR GÖREV DÜŞMEKTE”

İnsan hakları konusunda Türkiye’nin geldiği noktayı değerlendiren Kaboğlu, şu konuşmayı yaptı:

“İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin değeri giderek artıyor. Bizde her ne kadar Anayasa, uluslararası bildirgeye gönderme yapmasa da 76 yıl önce yayınlanan iç hukuğumuza da bu bildirge dahil edilmiştir. Bugün insan haklarına saygıdan çok ihlaller zincirinin çok daha yaygın olduğunu söylemek daha gerçekçi olur. Özellikle adil yargılanma hakkı, ülkemizde ilk sırada yer alan bir kategoridir.

21. Yüzyılda uluslararası anayasacılık daha yaygın hal alacaktır. Özellikle iklim krizi, bu yöndeki sinyalleri şimdiden veriyor.
Kazanılmış insan haklarını yitirmeme, varolana yenilerini nasıl dahil edebiliriz konusunu düşünmeliyiz.
Türkiye Cumhuriyeti, uluslararası toplumdan ayrılmayan siyasi bir devlettir. Ama gelin görün ki son yıllarda gelinen noktada hukuksal anlamda onurlu bir ülke olma hali sorgulanır oldu. Ama Türkiye, Dünya milletlerinin onurlu bir üyesi olduğuna göre Türkiye demek ki kendini ve dünyayı düşünmek durumunda. Bu çerçevede savunma ne yapabilir?
Tekçi sisteme sahip olduğumuzu görüyoruz.
Savunma, uluslararası belgeleri kullanmalı ve daha çok görünür kılmalıdır. ‘Hukuk devleti’ ve ‘hukukun üstünlüğü’ kavramlarını savunma sürecinde kullanmak şu bakımdan anlamlı; Avrupa Sözleşmesi ve diğer sözleşmeler, hukukun üstünlüğü kavramını öne çıkarıyor.
Bizde, Anayasada insan hakları yeterince var. O zaman kırılmış olan yasama, yürütme, yargıda ‘yürütme’ ayağının ortaya çıkardığı sorunları aşmak için bizlere yaşamsal bir görev düşmektedir. Anayasayı bilgi kirliliğinden koruduğumuz sürece anayasaya saygıyı sağlayabiliriz. Siyasal sorumluluk mekanizmasını işletemediğiniz sürece hukuki sorumluluğu işletmeniz de mümkün olmuyor. Tıpkı bugün olduğu gibi.
Savunma için dayanışma hakkı çerçevesinde İstanbul Barosu, hiçbir baronun üstlenmediği bir görevi üstlenmeli. Çünkü her üç avukattan biri burada. Hukukta birlik ama demokratik çeşitlilik.
Hak ve özgürlükler bütündür, iktidarlar ayrıdır. Bizde ise tam tersi yapılıyor hak ve özgürlükler paramparça ediliyor. Unutmayalım düşünce evrenseldir. Hepimiz, her şeyden, herkese karşı sorumluyuz ama savunma mesleği, herkesten daha fazla sorumludur.”

“BİTMEYEN BİR KABUS GİBİ DAVALAR SÜRÜYOR”

Sempozyumun birinci oturumun konuşmacılarından İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Emel Ataktürk, “Zor Zamanlarda Avukatlık” başlığını değerlendirdi.

Avukatlara yönelik açılan davalara vurgu yapan Ataktürk, “Bitmeyen bir kabus gibi davalar sürüyor, hatta baro başkanları öldürülüyor! Hak savunucuları olarak her an her birimizin başına bir şey gelebilir, bu mesajı anlayabiliyoruz. Bizler, hakları ve özgürlükleri ihlal edilenlerin sesi olarak kayıt altına almayı sürdürüyoruz. Bu zor günlerde haklar ve özgürlüklerin genişletilmesi için alternatif bir hakikat mücadelesi veriyoruz” dedi.

“GAZZE DE SOYKIRIMDAN SONRA DEĞİŞEN BİR DÜNYA VAR”

Av. Gülden Sönmez ise sunumunda avukatlık mesleğinin önemine değinerek, “İnsan hakları savunuculuğu, bugün dünyanın dört biryanında yegane umudu. Hergün inatla bu mücadeleyi vermeye çalışıyoruz” dedi. Sönmez, konuşmasında “Gazze’de de soykırımdan sonra değişen bir dünya var. Bunu görmezden gelmeyelim. Genç meslektaşlarımızla konuştuğumuzda insan hakları konusunda daha aktif ve hareketli bir dönemin geldiğini görüyorum. Dünyadaki etkileşim bizim gençlerimizi de etkileyecek. Daha saygı isteyen bir jenerasyon geliyor” ifadelerine yer verdi.

“İSTANBUL ADLİYESİNE GİREMEDİĞİMİZ GÜNLERİ YAŞIYORUZ”

Av. ilknur Alcan ise konuşmasına katledilen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’yi anarak başladı. Türkiye’de avukatların müvekkilleriyle özdeşleştirilip tutuklandığına işaret eden Alcan, 2011 yılında PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın tüm avukatlarının gözaltına alındığı operasyonu hatırlattı. Av. Alcan, konuşmasında şunları aktardı:

“2013 yılında gözaltına alınıp tutuklanan ÇHD’li avukatlar, medya ve iktidar tarafından da hedef gösterilmişti. Bu dosyada meslektaşlarımıza ağır cezalar verildi. Bugünlerde ise İstanbul Adliyesi’ne giremediğimiz günleri yaşıyoruz. Baro yönetim kurulu üyemiz Fırat Epözdemir’in tutuklanmasıyla da gözdağı verilmeye çalışıldı. Baro başkanı ve yönetim kurulumuzun görevden alınması için de dava açıldı. Buradan tüm meslektaşlarımızı görülecek davaları izlemeye de davet ediyorum. Bugün sabah da Av. Naim Eminoğlu’nun da gözaltına alındığını öğrendik. Savunma görevini üstlenen avukatların gözaltına alınması, yargı güvencelerini hiçe saymaktır.”

“HAKAN TOSUN DAVASININ TAKİPÇİSİ OLACAĞIZ”

Av. Cemal Yücel katledilen gazeteci Hakan Tosun dosyasına değindi. Tosun’un çevre savunuculuğuna vurgu yapan Yücel, şu sunumu yaptı:

“Hakan, sadece belgelemiyordu, aynı zamanda aktivistti. 10 Ekim gecesi Hakan, önce bir şahsın saldırısına uğruyor, ardından ise üç kişi gelerek ağır darp ediyor. Planlı bir şekilde bu saldırıyı yaptıkları konusunda şüphelerimiz devam ediyor. Bir azmettirici var mı diye savcılığa başvurduk ancak savcılık bize sanıklar yerine Hakan’ın HTS kayıtlarını getirdi! Sanıkların ikisi tutuklu ancak diğerini tanık olarak görüyorlar. Ama biz bu davanın her zaman takipçisi olacağız. Barolar, hukuk örgütleri çalıştı ancak adliyeler bir milimetre dahi ilerleyemedi. Bu memleketin yargısından bu nedenlerle adalet çıkmıyor.”

Sempozyumun ikinci oturumunda ise “Demokratik toplumu, düşünce ve ifadeyi savunmak” başlığı ele alındı.

“İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNE YÖNELİK BASKI VAR”

Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Sibel İnceoğlu, ifade özgürlüğü konusunda “Türkiye’nin karnesinin iyi olmadığını” belirterek şunları söyledi:

“Örneğin gazetecilere yönelik ağır bir baskı ivmesi var. Selahattin Demirtaş, Can Atalay, Ekrem İmamoğlu gibi siyasetçilere yönelik de baskı var. Doğrudan ifade özgürlüğüne yönelik ard arda davalar geliyor. İfade özgürlüğü kullanımını başka bir suç çerçevesinde tartışmaya dönüştürme durumu var. Terörle mücadele kanunu üzerinden tutuklamaya yönelik suçlamalar söz konusu. “Halkı yanıltıcı bilgi” suçlaması da çokça kullanılmakta. Doğrudan ifade özgürlüğüne yönelik baskı mevcut.

Sosyal medya paylaşımları, nasıl oluyorda hükümeti ortadan kaldırmaya dönüşüyor?

Örneğin Fatih Altaylı’nın söyledikleri tamamen ifade özgürlüğüydü ama tehdit suçu sayıldı. Dolayısıyla bu ivme, bir tipik muhalefete karşı savaş aracı olarak hukukun kullanılmasıdır. Bu aslında uluslararası hukuk terminolojisidir. Bu araçsallaştırma, yargının, siyaset alanını dizayn etmesi, kalıcı bir otoriterleşmenin aracı oluyor.”

“GAZETECİLİK DELİ İŞİ” 

Hukukçu ve aynı zamanda Gazeteci Çigdem Toker ise konuşmasında basın çalışanları izerindeki baskılara değindi. Gazeteciliğin çok daha zor bir hale geldiğini söyleyen Toker, şunları söyledi:

“Türkiye, hiçbir zaman gül bahçesi değildi. Temel hak ve özgürlükler konusunda bugün gazetecilik üzerinde ağır baskı var. Gazetecilikte niteliksel bir dönüşümün yanısıra mevcut iktidar da gazetecilik üzerinde baskı kuruyor. Gazetecilik, zorla, para kazanmak için yapılmıyor. Biraz da deli işi gazetecilik. Bazı şeylerin görünmesini istemiyorlar, gazeteciler de deli inadıyla onları gösteriyor. Ancak muazzam bir bilgi kirliliği de var. Bir zamanlar nefes alınan, eğlenilen sosyal medya, şimdi korkutucu bir alana geldi. Dolayısıyla sosyal medyalar artık konuşulamayanların konuşulduğu bir alana dönüştü.”

Sinema yönetmeni ve Siyaset Bilimci Dr. Emin Alper de sempozyumun konuşmacıları arasındaydı. “Demokratik toplum, neden bu kadar saldırı altında?” sorusuyla konuşmasına başlayan Alper, şu sunumu yaptı:

“Demokratik gerilemelerde her zaman çok ciddi bir karşı halk kitlesi vardır. Demokrasi konusunda kırılgan olunan dönemlerde ekonomik kriz söz konusudur. Siyasi krizler de halkta bir zayıf rejim algısı oluşturuyor.

Çoğunluk olmamıza rağmen yeterince iktidar süremiyoruz. Çoğunluk olmamıza rağmen azınlığız. Necip Fazıl’ın dediği gibi ‘Kendi memleketinde yabancı olmak’ gibi. Demokrasi tehdit altında. Demokrasiyi yozlaştıranlar tiranlık kurar. Aristo’nun fikri böyledir. Günümüzde demokrasinin kırılganlığı meselesi yeni değil. Malesef demokrasiyi her zaman savunmak zorunda kalacağız. Malesef birilerinin hakları, başkalarına tehdit görüldüğü sürece demokraside kırılganlıklar olacaktır. Şu anda silah bırakma sürecinin de uzun vadede bir olumlu sonuç doğuracağını düşünüyorum. Biz sinemacılar da ifade özgürlüğünden ekmeğimizi sağlıyoruz.”

Sempozyumun devamında kısa süre önce tahliye olan Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer‘e söz verildi. Barış sürecinin önemli olduğunun altını çizen Özer, şunları söyledi:

“Topyekün bir saldırı söz konusu. Bu süreçte toplumsal bir desteğe ihtiyaç var. Devlet, bizzat insan haklarını ihlal ediyor. Eğer bir ülkede adalet zaafa uğrarsa devlet de zaafa uğramış demektir. Halkı bir arada tutan çimento, hukuktur. Eğer hukuk, bir yerde zulme karşı mücadelenin dilimi olmzsa kendisi ne yazık ki bizzatihi zulmün aracı haline gelmekten kurtulmaz. Toplumu bir arada, güvencede tutan ve yaşatan hukuktur. Hukuk bozulmuşsa hiçbir şeyi düzeltemezsiniz. Bugün avukatlar da payına düşeni alınıyor, tutuklanıyor. Vatandaş nasıl güvencede olsun? Cezaevinde bazı arkadaşlar ‘gezegene özgürlük’ diye slogan atıyordu, şaşırıyordum!

Bugün 17,5 milyon insanın iradesini temsil eden belediye başkanı tutuklu. Büyük bir demokrasi ayıbı. AİHM kararları halen tanınmıyor! Dolayısıyla bir ses yükseltmeliyiz. Bugün bir barış süreci yürütülüyor ama siyasetçileri tutuklayarak nasıl barış sağlayacağız. Hep birlikte kötülüklere ses çıkartmalıyız. Herkesin üzerine düşen görevi yapması gerekir.”

PİRHA/İSTANBUL

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.