PİRHA – Yazar Şerefnaz Altınsoy, ‘Peri Vadisi Günlükleri’ adlı ilk eserini kitap okurlarının beğenisine sundu. Altınsoy, tüm hikayelerinin başlangıç noktasının Peri Vadisi olduğunu belirterek “Tekrar geçmişe, o vadiye dönmek istiyorum. Oradaki Alevi kültürümüzü, kadın dayanışmasını özlüyoruz” dedi.
Şerefnaz Altınsoy imzalı ‘Peri Vadisi Günlükleri’ isimli öykü türündeki kitap, raflardaki yerini aldı. Babek yayınlarından çıkan eser, Altınsoy’un ilk edebi çalışması oldu.
1980 Askeri Darbesi ardından Bingöl’den İstanbul’a göç ettiklerini anlatan Şerefnaz Altınsoy, doğup büyüdüğü coğrafya olan Peri Vadisi’nin, kitabının ana temasını oluşturduğunu ifade ediyor. Katliam, asimilasyon ve göç politikalarının yöre halkı üzerindeki yansımalarına ışık tutan Altınsoy, ‘Peri Vadisi Günlükleri’nde kendi tanıklığını da okuyucuyla paylaşıyor.
1969 yılında Bingöl’ün Yayladere İlçesi Avtariç (Güneşlik) köyünde dünyaya geldiğini anlatan Şerefnaz Altınsoy, ilk öğrenimini köyde tamamladıktan sonra ailesiyle birlikte İstanbul’a yerleşiyor. Babasının Almanya’ya ilk giden işçilerden olduğunu söyleyen Altınsoy, bu durumun kendilerinde bir avantaj oluşturduğuna da değinerek “Babam sayesinde Peri Vadisi dışında bir kültürden haberimiz vardı” dedi.
Yayladere’den çıkıp Kadıköy ilçesine; Yeldeğirmeni Mahallesi’ndeki tarihi bir Rum evine yerleştiklerini anlatan Şerefnaz Altınsoy, sonraki yaşantısına dair şu bilgileri de paylaştı:
“İstanbul’a geldiğimde 12 yaşındaydım. Fakat doğduğum yerden kopmadım. Daha sonra bir işe girdim. Ama eğitim hevesim hep vardı. Fakat içimde bir korku da vardı. Göçün verdiği bir korku… En önemlisi de anadilimizde kendimizi ifade edememe korkumuz. Yani Kürtlerin temel sorunu. Aslında akademik başarım her zaman çok iyiydi. İşe girdim, çalışmaya başladım, fakat hep okumam gerektiğini düşündüm. Gündüz çalışarak gece okula giderek ortaokul ve lise eğitimimi tamamladım. Evimizde eğitime önem verilirdi, bu nedenle her zaman kalem, kitap, defter orta yerde dururdu. Ondan kaynaklı yazıya merakım aslında çok gençken başladı. 25’li yaşlardan sonra partiye de gidip geliyordum ve özellikle kadın mücadelesine olan bilincim o süreçte gelişti. O zamlarda düz yazı türünde bir şeyler yazıyordum. Çok realist bir bakış açısına sahibim. Doğrusu kurgu yazabileceğimi hiç tahmin etmezdim. Şu anda 56 yaşındayım ancak 55 yaşında bunu fark ettim.”
KİTABIN OLUŞUM SÜRECİ…
Şerefnaz Altınsoy, eşi Tevfik Tarhan ve kızının da yazarlık alanında deneyimli olduğunu söyleyerek ‘Peri Vadisi Günlükleri’ kitabının nasıl ortaya çıktığını şöyle özetledi:
“Eşim de hikaye yazarı. Hatta kimi zaman yazarken bana da danışıyor. Bu şekilde bende de bir damar beslendi. Aynı zamanda kızım yazıyor. Hatta 9 yaşındayken yazdığı bir hikaye kitabını da bastık. Futbolcu olmak isteyen bir kız çocuğunun hikayesi…
Ben ise bu kitap serüvenine şöyle başladım; bir gün ansızın taş evlerin olduğu bir köy gördüm. Taş evler yıkılmış, karşısında da yeni fabrikasyon evler yapılmış. Orada oturdum ve hikayemi oluşturdum. Zihnimdeki bu iki köyü kadınların gözünden anlatmayı düşündüm. Geçmiş ve şimdiki sorunlarının anlatıldığı bir kurgu ortaya çıktı. Bese Ana ile hikayeme başladım. Onu böyle bir taş eve benzeterek toprağa, kültüre bağlılığını, oradaki dramı yazmak istedim. Kitaptaki beş hikâyemi yaklaşık iki ayda yazdım. Yani öyle yıllara yayılmış bir şey yok.”
“BİRÇOK YANIYLA PERİ VADİSİ BİZİM İLHAM KAYNAĞIMIZ”
Peri Vadisi’nin ekolojik zenginliğine değinen Şerefnaz Altınsoy, bölgenin kültürel yapısına da dikkat çekti. Söz konusu coğrafyanın, kendisi için bir tür ilham kaynağı olduğunu söyleyen Altınsoy, sözlerini şu cümlelerle devam ettirdi:
“Peri Vadisi aslında Dersim’den doğup Yayladere’den akan bir nehir. Bu vadi hem ekolojik yönden çok zengin, hem kültürel olarak çok farklı. Hem Dersim kültürü hem de Elazığ kültürü var. Yani bir harman yeri ve çok demokrat bir bölge. Halkı da çok eğitimlidir. Özellikle kadına bakış açısı çok özgürlükçü bir yerde. Yani birçok yanıyla Peri Vadisi bizim için bir ilham kaynağıdır. Doğal olarak benim için çok özel yere sahip.
Peri Vadisi aynı zamanda bir Alevi coğrafyası denilebilir. Kitapta da bir vurgu var. ‘Ateşe Durmak’ adlı hikayemdeki Fatma, Peri Vadisi’nde yaşayıp eşini kaybettikten sonra Malatya’ya göçüyor. Malatya’da da gene ki emekçi, güçlü bir kadın rolünde… Malatya Katliamı’nda çocuklarıyla birlikte yakılıyor. Belirtmeliyim ki özellikle kadınlar, hikayelerimde ve hayatımda da her zaman çok güçlüdür. Silik bir kadın kişiliğine tahammül etmiyorum. Hayal alemimde de yoklar. Benim kadınlarım hep çok güçlü, adaletli, toprağına, kültürüne bağımlı. Dolayısıyla ‘Ateşe durmak’ hikayem de o türden bir Alevi hikayesi diyebilirim.”
“KADINLAR OLARAK KORKMAMAK GEREK”
“Peri Vadisi’nden uzakta bir yaşam sürmeseydim bu kitap ortaya çıkmazdı” diyen Şerefnaz Altınsoy, ailesindeki ilk kadın yazar olduğunu da aktardı. “Kendimi bu yola, edebiyata adadım” diyen Altınsoy, özellikle kadınların farklı alanlarda girişimci olmaları gerektiğini de söyleyerek şunları paylaştı:
“Peri Vadisinden göçüp İstanbul’a geldiğimiz zaman sudan çıkmış balık gibiydik. Oradaki dayanışmamız, o sıcaklığımızı burada bulamadık. Bu bocalamanın sonucunda şu anda olgunluk yaşındayım ama ilk geldiğim zaman çok yalnız hissettim. Tekrar geçmişe, o vadiye dönmek, oradaki Alevi kültürümüzü, kadın dayanışmasını özlüyoruz. Kapitalizmin insanları yalnızlaştırdığı bu süreçte bir tür Peri Vadisine sığınma hali var aslında. Hiçbir zaman karamsar bir bakış açısı vermek istemem ama burası ile orayı karşılaştırdığım zaman çocuğumun da o kültürde büyümesini isterdim.
Kadınlar her türlü yerde görev alsınlar. Kendilerini görünür yapsınlar. Güneşil Köyü Derneği’nin (GÜN-DER) ilk kadın başkanı benim. Sürekli görev de aldım. Aldığım görevde her şeyi doğru yapmak istiyordum. Çünkü bir kadın başkan örneğisin! Kadınları da teşvik ediyorum. Muhakkak görev almak gerekiyor. Dernek faaliyetlerini geride bırakınca şimdi yazıyorum. Hata yeni bir de roman çalışmam var. Kadınlara da hep anlatıyor, her şeyi yapmamız gerektiğini, korkmamak gerektiğini belirtiyorum. Çünkü kaybedecek bir şeyimiz yok. Zaten kadınlar çok fazla her şeyini kaybettiler. Alevi kadını olarak bizim güçlü bir damarımız var. Onu asla yok etmememiz gerekiyor. Annem de babaannem de güçlü bir kadınmış. Yani bu bir gelenek ve ben bunun asla yok olmasını istemiyorum. Kitabımı da zaten anneme atfettim. Annem de o kültürün taşıyıcısıydı. Şimdi İstanbul’da gezerken bile o kadınları görünce tanırım. Çünkü o duruşu, kararlılığı, o gücü biliyorum.”
Eren GÜVEN/İSTANBUL
Yoruma kapalı.