PİRHA- “Barış hepimize lazım: Süreç ve Arap Aleviler” başlıklı panelde konuşan Alevi inanç önderleri, Kürtler adalet arayışı ve Alevilerin eşit yurttaşlık sorununun barış sürecinde ortaklaştığını vurgulayarak, “Kürt meselesinde adalet arayışıyla Alevi toplumunun eşit yurttaşlık talebi aynı büyük barış hikayesinin iki parçasıdır. Birinde eksik bırakılan her şey ötekinde derinleşir” dediler.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP), Emek Partisi (EMEP) ve Sosyalist Demokrasi Platformu (SODAP) tarafından düzenlenen “Barış hepimize lazım: Süreç ve Arap Aleviler” başlıklı panelin ikinci oturumu, Hatay’ın Defne ilçesine bağlı Harbiye Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneğinde (HASYAD) yapıldı.
Doç. Dr. Şule Can’ın yönettiği oturumda; Antakya Ehl-i Beyt Kültür ve Dayanışma Vakfı (EHDAV) Genel Başkanı Ali Yeral, İmam Ali Kültür Derneği Başkanı İbrahim Kanatlı, Samandağ Alevi Değerleri Derneği Başkanı Zülfükar Çiftçi ve gazeteci-yazar Musa Özuğurlu konuşmacı olarak yer aldı. Panelde, bölgenin kadim halklarından Arap Alevilerin barış sürecindeki yeri, kimlik mücadelesi ve yaşadıkları güncel sorunlar ele alındı. Katılımcılar, Arap Alevi toplumunun tarihsel barış perspektifini değerlendirirken, bölgedeki gelişmelerin toplumsal barış üzerindeki etkilerini de tartıştı.
“TARİH BOYUNCA EN BÜYÜK FATURAYI BİZ ALEVİLER ÖDEDİK”
Panelde ilk olarak sunumu Ali Yeral yaptı. İmam Ali’nin Malik Eşter’e gönderdiği mektuptan alıntıyla başlayan Yeral, adalet ve merhamet çağrısının tüm insanlık için geçerli olduğunu vurguladı. “Biz bütün dünyaya ya din kardeşimiz ya da insan kardeşimiz gözüyle bakıyoruz” diyen Yeral, her koşulda barıştan yana olduklarını belirtti. Barış sürecine dair kamuoyunda oluşan “neden şimdi?” sorusuna dikkat çeken Yeral, devlet yetkililerinden açık ve samimi bir açıklama talep etti. Yeral, geçmişte “bebek katili”, “cani” gibi ifadelerle hedef alınan isimlerin bugün “sayın” şeklinde anılmasını eleştirerek şu soruyu yöneltti:“Niye bu kadar yılı beklediniz? Altmış bin insanımızın, askerimizin, polisimizin, memurumuzun ölümünü mü beklediniz? Ne değişti dünden bugüne?”
Alevilerin tarih boyunca uğradığı dışlanmayı hatırlatan Yeral, bu durumun dile getirilmesinden dahi rahatsızlık duyan kesimler olduğunu ifade etti. Sakife döneminden itibaren başlayan ayrımcılığın Emevi, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı dönemleriyle birlikte devam ettiğini belirten Yeral, Cumhuriyet dönemindeki Dersim, Maraş, Çorum, Sivas, Gazi gibi katliamları da hatırlattı.Bugün hâlâ Suriye’de ve bölgenin farklı yerlerinde Alevilere yönelik saldırıların sürdüğünü belirten Yeral, “Tarih boyunca en büyük faturayı biz Aleviler ödedik” dedi. Yeral, “selefi/tekfirci” yapılanmaların Alevilere yönelik şiddeti meşrulaştırmak için tarih boyunca verilen fetvaları hatırlatarak, Irak ve Suriye’de kadınların cariye pazarlarında satıldığı dönemi anımsattı. Bu anlayışın İslam’ın barış mesajıyla çeliştiğini söyleyen Yeral, “Bu melun Emevi fetvaları devam ettiği sürece İslam dünyası da Aleviler de rahat edemez” ifadelerini kullandı.
“EN BÜYÜK TEPKİ ONURLU SÜNNİLERDEN GELMELİ”
Yeral, radikal unsurların İslam’ı dünyada “kan, terör ve şiddet dini” gibi bir algının içine sürüklediğini belirterek, en büyük tepkinin onurlu Sünnilerden gelmesi gerektiğini söyleyerek, “Camilere saldıran, kabirleri yıkan, kadınlara tecavüz eden, çocukları katleden bu mahlukat Sünni değildir. Sünniliğe ve İslam’a en büyük zararı onlar veriyor” diye konuştu. Yeral, bu noktada Sünni toplumunun daha yüksek bir sesle “Bu biz değiliz” demesi gerektiğini ifade etti. Konuşmasının sonunda Suriye’deki radikal grupların liderleriyle yürütülen temaslara da tepki gösteren Yeral, İdlib merkezli yapılara verilen uluslararası desteği eleştirdi. Türkiye’de kamuoyunun yakından bildiği, iki Türk askerini yakarak öldüren DAİŞ kökenli yapıların pasifize edilmeden meşruiyet kazandığını savunan Yeral, şu soruyu yöneltti: “Bir takım elbise giyen terör lideri nasıl devlet muhatabı oluyor? Dünya buna nasıl göz yumuyor?”
“ALEVİ TOPLUMU TARİH BOYUNCA BARIŞTAN YANA TUTUM SERGİLEDİ”
Yeral’ın ardından söz alan Samandağ Alevi Değerleri Derneği Başkanı Zülfükar Çiftçi, Alevi toplumu olarak tarih boyunca barıştan yana bir duruş sergilediklerini belirtti. Çiftçi, barışın toplumsal olarak tüm kesimleri kapsaması gerektiğini, her topluluğun kendi kültürel kimliğini özgürce sürdürebileceği demokratik bir ortamın sağlanmasının önemini vurguladı. Çiftçi, “Kürtler Kürtçelerini, Araplar Arapçalarını öğrenebilmeli. Zazası, Ermenisi, Süryanisi, Ezidisi her toplum kendi dilini ve kültürünü baskısız yaşayabilmelidir. Toplumda kardeşleşme ancak bu şekilde sağlanabilir” dedi. Çiftçi ayrıca, bölgedeki emperyalist güçlerin müdahalelerine karşı halkların kendi özgün mücadelelerini sürdürmesi gerektiğini söyledi.
Çifçi, Alevilerin örgütlenme eksikliği üzerinde duran temsilci, dernek ve federasyonların daha güçlü ve kapsayıcı çatılar altında birleşmesi gerektiğini de belirtti. Barışın inanç birliği üzerinden değil, bireysel özgürlükler, adalet ve eşit haklar temelinde sağlanması gerektiğini vurgulayan Çiftçi “Azınlıkların tümü, başta Kürtler olmak üzere, eşit vatandaşlık hakkı çerçevesinde kanunlar önünde olduğu gibi pratikte de eşit haklara sahip olmalıdır” ifadelerini kullandı.
“TOPLUM HAFIZASININ ONARILMASI GEREKİYOR”
Çiftçi ‘nun ardından İmam Ali Kültür Derneği Başkanı İbrahim Kanatlı, konuştu. Kanatlı, Türkiye’deki toplumsal adalet ve barış sorunlarına dikkat çekti. Kanatlı, Kürt meselesinin sadece siyasi değil, insanlık, adalet ve eşit yurttaşlık sınavı olduğunu vurgulayarak, “Kürtler bu ülkenin en ağır bedellerini ödeyen halklardan biri oldu. Dilleri yasaklandı, evleri boşaltıldı, gençleri hayatın çetin yüklerini taşıdı” dedi. Kanatlı, barışın sadece silahların susması olmadığını, insanların birbirini duyabilmesiyle başlayacağını belirterek, eşit yurttaşlık ve kültürel hakların sağlanmasının önemine işaret ederek, “Kürt meselesinde adalet arayışıyla Alevi toplumunun eşit yurttaşlık talebi aynı büyük barış hikayesinin iki parçasıdır. Birinde eksik bırakılan her şey ötekinde derinleşir” diye konuştu.Alevi toplumu üzerine de değerlendirmelerde bulunan Kanatlı, Alevilerin devlet yönetiminde yeterince temsil edilmediğini, dini hizmetlerde ve bütçe dağılımlarında ayrımcılığa uğradığını vurguladı. Kanatlı, “Artık Alevilerin de kendi inanç önderlerine ve ibadet alanlarına eşit kamusal destek almasının zamanı gelmedi mi?” diye sordu. Kanatlı, toplumsal barışın sadece siyasi iradeye bağlı olmadığını, toplum hafızasının onarılmasını da gerektirdiğini belirterek, “Zulmün karşısında adalet, kırgınlığın karşısında merhamet, düşmanlığın karşısında barış esastır” ifadelerini kullandı.
“SİYASET DUYGUSALLIKLA DEĞİL SOMUT ZORUNLULUKLARLA YÜRÜR”
Musa Özuğurlu ise, bölgesel ve uluslararası gelişmelerin Türkiye’deki barış süreciyle doğrudan bağlantılı olduğunu vurgulayarak, “Mesele sadece siyasal değil; küresel kapitalizmin bölgeyi yeniden şekillendirme çabalarının yansımalarını da içeriyor” dedi. Önceki oturumlarında yapılan tespitlerin önemine değinen Özuğurlu, Türkiye’de devletin tarih boyunca etnik ve inanç temelli sorunlara yaklaşımının çok iyi bilindiğini ifade etti. Özuğurlu, son dönemde yaşanan gelişmelerin hem devleti hem de siyasal aktörleri yeni bir sürece zorladığını belirterek, “Devlet Bahçeli’nin Tuncer Bakırhan’ın elini sıkmasıyla sembolleşen yeni bir aşama var. Siyaset duygusallıkla değil, somut zorunluluklarla yürür. Tarih de böyledir.”Özuğurlu, geçmiş acıların elbette unutulamayacağını ama sürecin ilerleyebilmesi için geleceğe odaklanılması gerektiğini savundu.
Türkiye’deki barış tartışmalarının yalnızca iki aktör üzerinden okunmasının eksik bir yaklaşım olduğunu belirten Özuğurlu, ülkenin çok sayıda yapısal sorunla aynı anda karşı karşıya olduğunu söyledi. “Peki biz Aleviler nerede duruyoruz?” diye soran Özuğurlu, Alevi toplumunun bölgesel gelişmelere dair stratejik bir perspektif oluşturmakta eksik kaldığını dile getirdi. Suriye’de özellikle Alevilere yönelik saldırılar sırasında Türkiye’deki Alevi toplumunun önemli bir duyarlılık gösterdiğini söyleyen Özuğurlu, bu reflekslerin değerli olduğunu ancak örgütlü bir güce dönüşmediğini belirterek, “Suriye’deki katliamlar bize bir şey öğretti: Hazırlıksızdık. Kürt hareketi onlarca yıl süren mücadeleyle bir muhatap haline geldi. Biz ise küçük dernek çekişmeleriyle zaman kaybettik.”
Özuğurlu, Alevi toplumunun hem ulusal hem uluslararası düzeyde daha güçlü örgütlenmesi gerektiğini vurguladı. Birleşmiş Milletler’de etnik ve kültürel toplulukların dahi temsil edildiğini hatırlatan Özuğurlu, “Dünyanın dört yanında Aleviler ortak bir organizasyonda buluşmalı. Birleşmiş Milletler nezdinde temsil edilmek hayal değil. Güçlü olursak caydırıcı
Konuşmasının sonunda barışın ancak güçlü toplumsal aktörlerle mümkün olabileceğini belirten Özuğurlu, Alevilerin bölgesel ve küresel dinamikleri iyi okuyarak ortak bir strateji geliştirmesinin hayati olduğunu söyleyerek, “Barışı istiyorsanız savaşa hazır olun derler. Bu, güç sahibi olmanın caydırıcılığıdır. Birlik olmadan ne caydırıcı olabiliriz ne de haklarımızı savunabiliriz.”
Panel aranın ardında soru ve cevap bölümü ile son buldu.
PİRHA/HATAY
Yoruma kapalı.