Alevi Haber Ajansi

Baba Faik Deli: Öfkemiz de inadımız da büyüyor; bu ülkeye barışı getireceğiz!-VİDEO

PİRHA – 10 Ekim Gar Katliamı’nda kızı Dicle Deli’yi kaybeden Faik Deli, “Kamuda sorumluluğu olan insanlar var! Onlar gelip hukuka hesap vermediği sürece bu dava kapanmaz” diye vurguladı. Baba Faik Bulut, toplumsal barışın önemine de değinerek “Öfkemiz de inadımız da büyüyor. Bu ülkeye barışı getireceğimize olan inancımızla mücadelemize devam ediyoruz” dedi.

IŞİD’li iki bombacının, 10 Ekim 2015’te Ankara’da yapılan Barış Mitingi’ne yönelik düzenledikleri intihar saldırısı sonucu 104 yurttaş yaşamını yitirirken, yaklaşık 500 kişi de yaralandı.

Katliamdan 9 ay sonra oluşturulan iddianame ardından yargılama süreci tam 9 yıl sürdü. Hiçbir kamu görevlisinin yargılanmadığı dava sonucunda 16 kişi hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezaları verildi.

Cumhuriyet tarihindeki en ölümcül katliam olan 10 Ekim Gar saldırısında yaşamını yitiren iki çocuktan birisi de Dicle Deli’ydi. Henüz 17 yaşındayken hayattan kopartılan Dicle Deli’nin babası Faik Deli ile on yıllık süreci konuştuk.

ÖFKEMİZ DE İNADIMIZ DA BÜYÜYOR”

Baba Faik Deli, 9 yıl süren davanın sonucunun hiçbir aileyi tatmin etmediğini belirterek sözlerine başladı. Olası bir hükümet değişikliğinde ‘devr-i sabık’ döneminin başlatılması gerektiğini söyleyen Faik Deli, duygularını şu sözlerle aktardı:

“Keşke içimizi ısıtan, hakkın, hukukun yerini bulduğu bir süreci konuşuyor olabilseydik ama maalesef 10 senenin sonunda bizi gerçekten tatmin eden, kamuoyunun vicdanını rahatlatacak bir sonuç elde edemedik. Biz gerekli mücadelemizi yaptık. Yani bu sonucun alınamamasının sorumlusu tabii ki bizler değiliz. 10 sene! 120 ay! Yaşamını yitiren 104 insan. Halen hastanelerde aldığı yaralardan dolayı tedavi altında olan insanlarımız var. Cihan Andiç bunun bir örneği. Yaşamları boyunca bedeninde katliamın izlerini taşıyacak olan insanlar var.

Peki bu 10 senenin sonunda olduğumuz nokta neresi? 16 DAİŞ’li katilin çeşitli cezalara çarptırıldığı bir durum var. Türkiye tarihinde bir ilk olacaktı; içlerinden bir tanesi ‘insanlığa karşı suç’ kapsamında yargılanıyordu. Ama maalesef o kişi de işlenen suç kapsamından çıkarıldı ve Türkiye’deki yargı sistemi o şansı da eliyle tepmiş oldu! Eğer insanlığa karşı suç kapsamında bir dava sürdürülebilseydi, geçmişte yaşanan Madımak Oteli Katliamı, Roboski ve Suruç katliamları gibi olayların davaları da belki bu çerçevede ele alınırdı. Demek ki bu tür davaların işleyişi, bir anlamda talimatlara bağlı oluyor.”

Bir suçun ‘İnsanlığa karşı suç’ kapsamında olabilmesi için 104 değil de 504 insanın mı ölmesi gerekiyordu? Geldiğimiz sonuç, maalesef 16 DAİŞ’linin çeşitli cezalara çarptırılması… Ama kamudakilerin sorumluluğu? Devleti yürüten erk de birebir bunun hesabını vermeliydi. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde en ufak bir şey olduğu zaman sorumluluk makamındaki kişi istifa ediyor. Ama 104 insan hayatını kaybetmiş, katiller alana ellerini kollarını sallayarak gelmişler ve ülkeyi idare eden siyasal erk, bundan hiçbir sorumluluk payını kendine çıkarmamış!

Mısır tarlasına dahi kargaların dadanmaması için korkuluklar yapılıyor. Peki siz, bir ülkeyi yönetiyorsunuz ve ülkenin bütün sınırları kalbura çevrilmiş. DAİŞ’in katilleri, ellerini kollarını sallayarak ülkenin başkentine geliyor ve orada canlı bombaları patlatıyor. Şimdi bunu sormak bizim hakkımız değil mi? Siz bostan korkuluğu kadar bile bir varlık gösterememişsiniz demek. Yani bunun hesabını sormayalım mı?

Özetle söylemek gerekirse ölenler, öldükleriyle kalmadılar. Onların mücadeleleri tabi ki bize emanettir. Öfkemiz de inadımız da büyüyor. Bu ülkeye barışı da getireceğimize olan inancımızla mücadelemize devam ediyoruz. Bu ülkede belki de bir ilk; devr-i sabık olacak. Roboski’nin, Madımak’ın, Çorum’un, Maraş’ın hesabı sorulmadı. Ama bundan sonra benzer katliamların yaşandığı dönemlerin yöneticileri mutlaka hukukun önünde hesap vermeliler. Yüzleşmek durumundayız.”

BARIŞTAN KORKMAYIN!”

Baba Faik Deli, Barış ve Demokratik Toplum süreciyle birlikte gerekli adımların atılması için hükümete çağrı yaptı. “döneminizde işlenen suçların tümü ile yüzleşin” diyen Faik Deli, şunları aktardı:

Ödediğimiz bedellerin, yaşadığımız bu katliamların temel sorunu neydi? Bizim barış istememiz! Muktedirlerin kendi saltanatlarını ve iktidarlarını sürdürebilmeleri için böylesi şeylere giriştiler. Evet, yaşanan süreç bizce çok önemli. Barıştan korkulmaması lazım. Atılması gereken o adımların atılması lazım. Ama mevcut iktidardan bir adım maalesef ki göremiyoruz. Aşağı yukarı bir sene geçti, haksız olarak bugün cezaevlerinde tutulan siyasi rehineler; bunların başında da Selahattin Demirtaş, Selçuk Mızraklı, Figen Yüksekdağ geliyor. Şimdi bunlara ilişkin bir somut adımın atılması gerekmiyor mu? Hatta 30 yılın üstünde yatan insanlar var! Böyle bir keyfiyet var.

Barıştan korkulmaması gerektiğini söylüyoruz. Bu sürecin iyi değerlendirilmesi halinde ülkedeki kaotik ortamın da biraz daha düzeleceğine inanıyor ve buradan onun çağrısını da yapıyoruz; barıştan korkmayın. Yakın tarihinizde işlemiş olduğunuz veya döneminizde işlenen suçların tümü ile yüzleşin. Bu topluma dönüp, ‘Evet biz hata yaptık, eksik kaldık. Görevimizi layıkıyla yapamadık ama bundan sonra da o olumsuzlukların olmaması için biz elimizden gelen çabayı sarf ediyoruz’ diyebilin. Barışın gelebilmesi için somut bir takım adımlar atılmalı. En başta cezaevlerini doldurulan siyasi tutsaklar, rehineler serbest bırakılmalı.”

“KOMİSYONDA BİZLER DE DİNLENELİM İSTERDİK”

“Cumhuriyet tarihinin en kanlı eylemi olarak kayıtlara geçen 10 Ekim Gar Katliamı’nın, Suruç Katliamı’nın, Roboski Katliamı’nda yaşamını yitiren insanların ailelerinin de Meclise çağrılıp dinlenilmesini isterdik. Maalesef böyle bir şey yapılmadı. Bir katliam anıtı dahi yaklaşık 8 yılın sonrasında yapılabildi!

O Gar önünde bir katliam, vahşet yaşandı. O günün Ankara Valisi, Emniyet Genel Müdürü, istihbaratı; bunların tümünün, konudan bilgisiz olması düşünülemez. Sonraki kayıtlardan öğreniyoruz ki iki katil sürekli takiptelermiş. Devlet güçleri, onları takip etmiş. Hatta Adana’da gözaltına alınmışlar! Üstlerinde uyuşturucu çıkmasına rağmen yine serbest bırakılıyorlar! Kaldıkları otele kadar hepsi kayıt altında. 104 insan! Çocuğumu, yoldaşlarımı o alanda kaybettim. Patlamadan sonra kolluk kuvvetlerinin tutumu, ölen insanların üzerine sıkılan biber gazı ve plastik mermilerle daha da vahim bir hâl aldı. Olay yerinde verilen talimat ise netti: ‘Süpürün!’ Patlamanın etkisiyle nabzı düşen, nefes almakta zorlanan insanlar, bu müdahalelere de maruz kalınca kanaatimizce pek çoğu da bu nedenle hayatını kaybetti. Biz ısrarla söylüyoruz: Kamuda sorumluluğu olan kişiler var! Onlar gelip hukukun karşısına çıkıp hesap vermediği sürece, bu dava kapanmış sayılmaz.”

Eren GÜVEN/İSTANBUL

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.