PİRHA- Yıllardır sahafçılık yapan Bilhan Akkaya, kitap okumanın önemine dikkat çekerek, “Eğer çok sevmiyorsanız yapılacak iş değil. Zaten para kazanamıyorsunuz bir de resmi olarak böyle şeylerle uğraşıyoruz. Yapacaksanız bol bol kitap okuyun, bol bol haberleri takip edin hayattan bağınızı koparmayın” önerisinde bulundu.
1976 Hatay doğumlu Arap Alevi bir yurttaş olan ve sahaflığa 27 yıl önce Antakya’da başladığını belirten Bilhan Akkaya, ilginç hikayesini PİRHA’ya anlattı.
Akkaya “Benim teyzemin kızı bir gün evden kaçmıştı. Teyzem çok ağlıyor sızlıyor falan neyse teyze dedim üzülme ben onu bulurum dedim. Çocukluğumdan beri her zaman girişken ve iş bitirici bir kişiyimdir. Aramaya gittim bir kız arkadaşıyla beraber bir kitapçı adamın evine sığınmışlar. Onun adı da Bilhan benimki de Bilhan” dedi.
“İLKOKULDA TÜRKÇE VE GERÇEK İSMİMİ BİLMEDİĞİM İÇİN ÖĞRETMENİMDEN ÇOK DAYAK YEDİM”
İsimlerinin Bilhan olmasının da bir hikayesi olduğunu belirten Akkaya sözlerine söyle devam etti:
“Ben doğmadan bir kadın öğretmen bizim bulunduğumuz apartmana taşınmış adı Bilhan. Bu öğretmeni çok sevmiş bizimkiler. Bundan dolayı teyzemin kızının adını da benim adımı da Bilhan koymuşlar.
Ninem Türkçe bilmediği için ben Bilhan ismini söyleyemem dediği için bana evde Seher diyorlar. Ben de adımı Seher biliyorum. Okula gidiyorum öğretmen Bilhan diye bana seslenirmiş bende ismimin Bilhan olduğunu ve Türkçe bilmediğimden cevap vermediğim için öğretmen bana dayak atardı. Bende sanıyorum ki okul öyle bir yer. Okula gidiyorsun öğretmenin dayağını yiyip geliyorsun. Böyle komik bir durum var. Meğer anadil farklı olunca böyle şeyler oluyormuş. Ancak 3. sınıftayken öğretmenimden sağlam bir tokat yedikten sonra ismimin Bilhan olduğunu öğrendim.”
“SAHAFÇILIK; KAYBOLAN TEYZE KIZIMI ARAMA HİKAYESİYLE BAŞLADI”
İlk sahafçılığa başlamasının hikayesinin ise teyze kızını araması sırasında sığındığı evin sahibi ile tanışması ile başladığını aktaran Akkaya, “Teyze kızını evine kabul eden kişi kitapçıydı, onunla tanıştık. Okumayı ve kitapları çok sevdiğim için hatta ilkokulda yolda gazete bulsam okurdum, arkadaşlarım bana gülerdi. Tanıştığım kitapçı çok bilgili biriydi ve kendisine bana kitap stantı açmasını söyledim. Kitap satışında ciroda onu ikiye katlamıştım. Sahafçılığa başlamam böyle oldu. Sonrasında ise o kitapçıya gide gele derken bir süre sonra kendisiyle evlendim” dedi.
“KİTAP SATIŞLARININ ANTALYA’DA DAHA İYİ OLABİLECEĞİNİ DÜŞÜNEREK GELDİK”
Yıllar sonra yaşadıkları Antakya’dan Antalya’ya geldiklerini ifade eden Akkaya, şunları dile getirdi:
“Alevi kökenli olmamızdan kaynaklı hani kitaba ayrı bir merakımız vardı. Mesela ben 5. sınıfta okumaya ‘Savaş ve Barış’la başladım. 5. sınıfta iken bizim bir Orhan abimiz vardı üniversitede öğrenciydi. Bize okuyun daha sonra bana anlatacaksınız derdi. O zaman kitapları bize okutturup daha sonra da anlattırıyorlardı. Öyle bir kültürle büyüdük.”
Akkaya, kitaplara yeterli rağbetin gösterilmediğine dikkat çekerek, “Burası Eskişehir, Ankara veya İstanbul gibi değil. Burası Antalya. Deniz nem ve sıcak iklim gerçekten insanın ruh halini de etkiliyor. Galiba ondan fazla okumuyorlar. Buraya her türlü kitap geliyor ve kitaptan ötürü güzel bir çevremiz var. Satışlarınız nasıl derseniz biraz zayıf ama dönem dönem değişebiliyor” şeklinde ifade etti.
“BENİM İŞ YERİM AYNI ZAMANDA PSİKOTERAPİ MERKEZİ GİBİ”
Sahaflığı, psikoterapi merkezine benzeten Akkaya, “Onlarla dertleşiyoruz. Bazı çocuklar ilkokuldayken bize gelmeye başlıyor. Kitap alıyor o çocukları ilkokuldan liseye gidene kadar takip ediyoruz. Çünkü kitap almaya devam ediyorlar. Kimi evleniyor eşiyle geliyor, kimi boşanıyor yine geliyor. Çocuğuyla geleler oluyor süreç devam ediyor. Tabii ki bu işin sosyal bir yönü de var” dedi.
“SADECE KİTAP SATARKEN DEĞİL ALIRKEN DE MUTLU OLUYORUM”
Meselenin sadece kitap satmak olmadığının altını çizen Akkaya, “Kitabı sattığım kadar alırken de çok mutlu oluyorum. Çünkü kendime de okumak için bir sürü kitap ayırıyor okuyup sonra da tekrar satıyorum” diyerek sözlerine şöyle devam etti:
“Benim en mutlu olduğum yer kitapların içerisinde olmak. Evde bile belki bu kadar mutlu değilim. Her insan ayrıdır ama ben kitap işini gerçekten çok seviyorum. Bir gün aynı işi yapan arkadaşımla konuşuyoruz. Bana ‘akşam saat 5 olmasını bekliyorum ki gideyim’ diyor bende kendisine burası benim lunaparkım, oyun ve mutluluk alanım diyorum.”
“KİTAPLARI ÇOK SEVMİYORSANIZ YAPILACAK İŞ DEĞİL”
Bu işe özenen ve sahafçı dükkânı açmak isteyenlere de önerilerde bulunan Akkaya, “Çok büyük para kazanacağız diye beklentiye girmesinler. 2-3 senede çok şeyler değişti, kiralar çok arttı. Sadece kiralar ve hayat pahalılığı değil bununla birlikte kanunlarla ilgili de sıkıntılar var. 2023 senesinde bir kanunla resmî gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren bandrol yasa değişikliğinden sonra sattığım orijinal bir kitabın üzerinde bandrol olduğu halde yargılandım ve cezaevinde yattım” dedi.
“ÜLKENİN DAHA İYİ BİR NOKTAYA GELMESİ İÇİN OKUYUN”
Eski kitap satmanın yapılacak iş olmadığını belirten Akkaya, konuşmasının devamında şunları belirtti:
“Eğer çok sevmiyorsanız yapılacak iş değil. Zaten para kazanamıyorsunuz bir de resmi olarak böyle şeylerle uğraşıyoruz. Kirasıyla ayrı, vergisiyle ayrı, resmi daireleriyle ayrı, hakimlerle ayrı uğraşıyorsun. Yapacaksanız bol bol kitap okuyun, bol bol haberleri takip edin hayattan bağınızı koparmayın. Çünkü biz ne kadar toplum içerisinde olursak, ne kadar hayatın içerisinde olursak, daha özgür, daha mutlu ve daha ferah oluruz. Ama köşemize çekilirsek bana ne dersek işte o bizi mahveder. Kitap okuduğumuz sürece ülkemiz daha iyi bir noktaya gelecektir.”
Cebrail ARSLAN/ANTALYA
Yoruma kapalı.