Alevi Haber Ajansi

‘Rejimin Kürt sorunuyla yüzleşme yeteneği bugüne kadar olmadı, şartlar yüzleşmeyi zorluyor’-VİDEO

PİRHA-Araştırmacı-Yazar Fikret Başkaya, Dersim Katliamı’nın 88. yıldönümünde konuştu. Cumhuriyetin kuruluşundan bu süreye kadar Kürtlere olan yaklaşımlarında bir değişikliğin söz konusu olmadığını ifade eden Başkaya, “Sadece Kürt varlığını inkâr etmiyor, Türk olmayan bütün kesimi inkar ediyordu. Fakat Kürt toplumunda çok kayda değer bir aydınlanma, bir politikleşme var. Bu rejimin Kürt sorunuyla yüzleşme yeteneği bugüne kadar olmadı. Ama şartlar eni sonunda o yüzleşmeyi zorluyor diyebiliriz” dedi.

1925 yılında çıkarılan Şark Islahat Planı, 1936 yılında çıkarılan Tunceli Vilayetinin İdaresi Hakkında Kanun, Şark Islahat Planına dayanılarak kurulan ve Dersim’in de içinde yer aldığı 4. Umumi Müfettişlik ‘in kurulması ile adım adım “ulus devletin” inşası önünde engel olarak görülen Dersim’in öncelikle kanaat önderlerinin yok edilmesi, karşı çıkanların soykırımdan geçirilerek yöre halkının sürgüne tabi tutulması hedeflendi.

25.12.1935 tarih ve 2884 sayılı Tunceli Kanunu çerçevesinde 4 Mayıs 1937 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile Dersim’e yönelik askeri operasyonlar başlatıldı ve bu operasyonlar sırasında on binlerce Dersimli katledildi. Askeri operasyonlar 1938 yılı boyunca devam etti ve katliam ile birlikte sürgün politikası devreye konulup Dersim coğrafyası büyük oranda insansızlaştırıldı.

15 Kasım 1937 yılında Dersim’in Kürt Alevi kanaat önderi Seyit Rıza, oğlu Resik Hüseyin ve Dersim’in 7 ileri geleni Elâzığ Buğday Meydanı’nda idam edildi.

1937-38’de yaşanan Dersim Soykırımı’nda ‘Dersim’in Kayıp Kızları’ olarak bilinen bir kuşağın ise ailelerinden koparılarak tanımadıkları, bilmedikleri ailelere evlatlık olarak, eş olarak verildiği gerçeği de soykırımın bir başka boyutunu oluşturuyor.

Dersim Tertelesi’nin 88. yıldönümünde ajans olarak katliamın öncesini ve sonrasını ele aldık. Dosyamızın bugünkü konuğu Araştırmacı-Yazar Doç. Dr. Fikret Başkaya olacak.

“KÜRTLERE YÖNELİK SİSTEMATİK SALDIRI DEVAM EDİYOR”

PİRHA-Osmanlı’dan sonra nasıl bir cumhuriyet kuruldu?

Fikret Başkaya: Eğer Türkiye’deki herhangi bir politik sorunu anlamak gibi bir niyetin varsa bir kere bu bağnaz resmî ideoloji ile bir hesaplaşman gerekiyor. Aksi halde yapacağın tahlillerin bir kıymeti harbiyesi olması mümkün değil. Şimdi Osmanlı İmparatorluğu çok kültürlü, bir sürü halkın bir arada yan yana yaşadığı bir topluluk. Osmanlı İmparatorluğu kendi iç çelişkilerinden olsun, gelişen kapitalizmin dayatmasından olsun güç kaybına uğrarken diyorlar ki ‘biz bu ihtişamı nasıl koruyabiliriz, nasıl restore edebiliriz?’ Sonra diyorlar ki ‘bir ittihad-ı anasır ol olsun. Bütün unsurları yaşatacak bir statü oluşturalım.’ Ama bunun imkânı yok. Daha sonra Sultan II. Abdülhamit İttihad-ı İslam diye bir proje denemesine girişiyor ama o da imkânsız.

Jön Türkler’in, İttihatçılar’ın Türk ırkına dayalı bir devlet kurma projeleri var. Türk dışında olanların denklemin dışına atılması anlamına geliyor. Şimdi 1. emperyalist savaş, resmi tarih bunu es geçiyor ve Kurtuluş Savaşı dönemini esas alıyor. Halbuki oradan başlatsa İttihatçıların Alman Emperyalizmi’nin nasıl hizmetinde bir şeyler yaptığı anlaşılacak. Bu durumu gözden uzaklaştırmak için 19 Mayıs 1919’dan başlatıyorlar hikâyeyi anlatmaya. Yani böyle bir köşeli bir resmî ideoloji oluşturuyorlar.

Osmanlı İmparatorluğu’nun taraf olduğu blok kaybedince imparatorluğun birçok yeri işgal ediliyor ve Mondros Mütarekesi ile barış süreci oluşuyor. Fakat 1917’de Sovyet Devrimi olunca bu emperyalist hesaplar altüst oluyor. Ondan sonra emperyalist çıkarlar, Türkiye’deki rejimin nasıl olacağından ziyade komünizmin yayılmasına karşı bir strateji oluşturmaya çalışıyor. Esas itibariyle İngilizlerin teşvikiyle Yunanlılar Anadolu’ya çıkıyor fakat orada kalmaları o kadar kolay değil. Bir süre sonra İngilizler burada geleneği olan bir Türk devletinin bulunmasının daha iyi olacağını düşünerek bir anlaşma zemini arıyorlar. Millî mücadele hareketi başlıyor, Yunan Savaşı’na karşı. İlk defa 23 Temmuz’da başlayan 7 Ağustos’ta devam eden bir Erzurum Konferansı var. Orada Türk kimliğine gönderme yapılmıyor. Anasır-ı İslamiye yani İslam milletlerinden geriye kalan ne var? Kürtler var, Türkler var. Ermeniler büyük ölçüde tasfiye edilmiş. Keldaniler, Süryaniler tasfiye edilmiş. Yani Hristiyan o azınlıkların tasfiye edildiği bir durum var.

Erzurum Kongresi’nde Kürtlerle Türklerin ortak devleti projesi var. Daha sonra Sivas Kongresi var, orada da aynı şey var. Toplanan Büyük Millet Meclisi’nde de Kürt milletvekilleri var esas itibariyle Osmanlı’nın devamı gibi bir şey çıkıyor ortaya.
Fakat İngilizlerle anlaşıldıktan sonra Kürtlere yönelik tavırda değişiklik ortaya çıkıyor ve güç dengeleri kendi lehlerine dönmesi itibariyle Türk ırkına dayalı bir cumhuriyet kurma şeklinde devam ediyor. Bidayetten itibaren Kürt varlığı inkâr ediliyor, dili yasaklanıyor, kültürü yasaklanıyor.
Kürtlere verilen sözler tutulmayınca Kürtler de haklı olarak ayaklanıyor. Önce Şeyh Said ayaklanması var. Fakat o dönemde Dersim’e fazla dokunulmuyor. Öbür taraflar halledildikten sonra sıra Dersim’e geliyor fakat Dersim’de bir isyan başladı denilemez. Dersim’deki durum bir savunma durumu olarak gelişiyor. Ondan sonra işte bildiğimiz gibi Kürtlere yönelik sistematik saldırı devam ediyor.

“GERÇEK YÜZLERİNİ AVANTAJLI DURUMU GELDİKLERİNDE GÖSTERİYORLAR”

PİRHA-Ankara’daki ilk dönemde temsiliyet nasıldı, nasıl değişti?

Osmanlıcılık üzerinden gidiliyor başlarda. Anasır-ı İslamiyet diyorlar kuruluş sürecinde. Türklerin başta lafı geçmiyor, Osmanlıcılık devam edecek diyorlar. Fakat; Jön Türkler, İttihatçılar; ırkçı, Turancı bunlar. Dolayısıyla esas durum lehlerine döndüğünde yani avantajlı duruma geldikleri andan itibaren de gerçek yüzlerini gösteriyorlar ve diyorlar ki burada Kürt Mürt diye bir şey yok ve bunu da sürdürdüler, sürdürüyorlar. Tabii emperyalist güçlerin de devletler arasındaki ilişkiler devlet çıkarlarına dayanıyor. Kürtlerin haklı davasına herhangi bir kesimden yeterince ilgilenilmiyor, desteklenmiyor. Böyle de bir yalnızlıkla yüz yüzeler.

Kürt hareketi bidayetten itibaren diplomatik uluslararası planda da bir şanssızlıkla malul diyebiliriz. Buna rağmen de hiçbir zaman davalarından vazgeçmediler. Israrla kendi varlıklarını, haysiyetlerini korumak için her fırsatta bunu açık ettiler.
Artık şu anda dünyada görünür olan bir Kürt hareketi var. Kürt politikası var. Dolayısıyla Kürtler açısından umut verici bir dönemdeyiz. Hala Türkiye’deki rejim ne yaparsam bunu uzatabilirim gibi bir oyalama taktiği sürdürüyor.

“80’LERDEN İTİBAREN KÜRT HAREKETİ FARKLI BİR ROTAYA GİRİYOR”

PİRHA-Dersim neden hedef seçildi?

Kürtlere yönelik sistematik saldırı devam ediyordu. Dersimdeki Kürtlerin Alevi bir yanı da vardı. Dolayısıyla onlara yönelik akıl almaz bir saldırı söz konusu oluyor. Ondan sonra Kürt sorunu bir çözümsüzlük halinde devam ediyor. Bu rejim cumhuriyetten itibaren Kürt düşmanı. 1980’lerin başına kadar Kürt varlığını sürekli inkâr ediyor. 80’lerden itibaren Kürt hareketi farklı bir rotaya giriyor ve bunun sonucunda PKK kuruluyor. Kürt dernekleri, Kürt sivil toplumu oluşuyor. Fakat hala o bağnazlık ve inkâr devam ediyor. Tabii çok esneme olduğunu söyleyemeyiz çünkü bu rejim mantığında anti özgürlükçü bir cumhuriyettir. Fakat şöyle bir şey var; Kürtlerde önemli bir aydınlanma, örgütlülük performansı yükseliyor. Bir taraftan silahlı mücadele bir taraftan parlamentoda bir direniş oluyor. Şu an itibariyle de hala bir çözümsüzlük hali devam ediyor.

“PAZARDA KÜRTÇE KONUŞTUKLARI İÇİN PARA CEZASI VERİLİYORDU”

PİRHA-Dersim Soykırımı’ndan sonra bölgede ve toplumda neler değişti?

Dersim kırımından sonra yasaklamalar başladı, Kürtlerin dili de yasaklandı. 1930’larda bir Kürt pazara gittiği zaman devletin halk üzerinde bir baskısı vardı. O süreçte pazarda memurlar, pazarda keçisini koyunu satmak için gelenlere Kürtçe konuştukları için ceza veriyorlardı. Her konuştukları Türkçe kelime başına ceza yazıyorlardı. Yani böyle bir akıl almaz bir baskı vardı, akıl almaz bir terör vardı. Ondan sonra da devam ediyordu bu tür durumlar.

“HİÇBİR ZAMAN KÜRT SORUNUYLA YÜZLEŞME OLMADI”

PİRHA-Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne Türkiye’de neler değişti?

Türkiye’deki rejim aslında adı konulmamış ırkçı bir rejim. Sadece Kürt varlığını inkâr etmiyor, Türk olmayan bütün kesimi inkar ediyordu. Zaten Ermeniler üzerinden bir saldırı gerçekleşiyor. Hiçbir zaman Kürt sorunuyla yüzleşme olmadı, tarihinde de yok. Mesela son günlerde bile diyorlar: “Kürt sorunu diye bir sorun yok.” Bu varlığı baştan itibaren inkâr ediyor. Hiçbir zaman kabul etmiyor, ırkçı bir temel üzerinde varlığını sürdürüyorlar.

Fakat Kürt toplumunda çok kayda değer bir aydınlanma var, kayda değer bir politikleşme var. Şu anda mesela bu sınırlar içindeki en bilinçli kesim Kürtler diyebiliriz. Çok iyiler, politikayı yakından takip ediyorlar. Bu rejimin Kürt sorunuyla yüzleşme yeteneği bugüne kadar olmadı. Ama şartlar eni sonunda o yüzleşmeyi zorluyor diyebiliriz.

“REJİM DEĞİŞİKLİĞİ OLMADAN YÜZLEŞME OLASILIĞI YOK”

PİRHA-Devlet bu sorunla neden hala yüzleşmek istemiyor?

Bu “jenosit” kavramı 2.emperyalist savaşından sonra gündeme geliyor. Ermenilere yapılan bir katliam. İşte devamında Kürtlere yapılan ayrımcılıklar vesaire… Dolayısıyla bu yıkımla, bu ırkçılıkla, bu kırımla bu rejimin hiçbir katliamla yüzleşeceğini söyleyemeyiz. Rejim değişikliği olmadan böyle bir yüzleşme olasılığı yok.

Kamber YILDIZ-Buse Nehir DEMİR/ANKARA

İLGİLİ DOSYALAR

>Dersim Harekat Planı’nın üç ayağı: Etno dinsel temizlik, tek tipleştirme, Türk İslamlaştırma-VİDEO

>BM’nin ‘Soykırım’ tarifi: Yapılanlar organize bir şekilde ise bu bir soykırımdır!-VİDEO

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.