PİRHA-Yaşamı Yerinde ve Yeniden İnşa Hareketi, 21 Şubat Dünya Ana Dili Günü’nde yazılı açıklama yaptı. Yapılan açıklamada, “Bizler dilimizi ve kimliğimizi koruma mücadelesinin, ekolojik ve özgür bir yaşam inşa etme mücadelesiyle iç içe olduğuna inanıyoruz. Anadilimizde yaşamak, üretmek ve düşünmek bizim en doğal hakkımızdır. Anadilimiz yalnızca bir iletişim aracı değil, tarihimizin, kültürümüzün ve varoluşumuzun taşıyıcısıdır” denildi.
Birleşmiş Milletler (BM) Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), 2000’de 21 Şubat tarihini Dünya Ana Dil Günü ilan etti. Bugün, 19 yıldır dünyada dilsel farkındalık yaratılıyor ve çok dillilik teşvik ediliyor.
BM verilerine göre dünyada her iki haftada bir dil, içinde geliştiği entelektüel ve kültürel ortamla birlikte yok oluyor. Dünya üzerinde konuşulan dillerin yüzde 40’ı yok olma tehlikesi altında. Bütün dünyada 7 binden fazla dil konuşuluyor, 5 binden fazla “yerli” kültür yaşıyor, 370 milyondan fazla “yerli” insan yaşıyor.
Yaşamı Yerinde ve Yeniden İnşa Hareketi, 21 Şubat Dünya Ana Dili Günü’nde yazılı açıklama yaptı.
“BİR DİLİN KAYBOLMASI O TOPLUMUN TARİHİNİN DE KAYBOLMASI DEMEKTİR”
Uluslaşma sürecinin yeryüzündeki halkların doğal çeşitliliğini ve kültürel zenginliğini tehdit ettiği belirtilen açıklamada, “Fransız Devrimi ile güç kazanan ulus-devlet anlayışı, egemenliği pekiştirmek adına tek dil, tek kimlik, tek inanç politikalarını dayatmış; bunun sonucunda birçok dil yasaklanmış, yok edilmiş ve hafızalardan silinmiştir. Bu süreç yalnızca dillerin kaybolmasına değil, aynı zamanda halkların tarihsel belleğinin ve kültürel mirasının yok olmasına neden olmuştur. “Ax zıman, iman, hars û ye, naman” – bu kadim söz, dilin bir halkın kimliğindeki derin anlamını vurgular. Toprağımız, dilimiz ve inancımız yok edilmek isteniyor. Oysa her dil, yalnızca bir iletişim aracı olmanın ötesinde, halkın tarihini, kültürünü ve kolektif hafızasını taşır. Bir dilin kaybolması, o dili konuşan halkın köklerinin ve tarihinin de kaybolması demektir” denildi.
“ULUS-DEVLET ANLAYIŞI TOPLUMSAL ÇEŞİTLİLİĞİ YOK SAYAN BİR ANLAYIŞTIR”
Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte tekçi politikaların halkların çok dilliliğini ve çok kimlikliliğini inkâr ettiği belirtilen açıklamada, “İttihat ve Terakki döneminde, Türk-İslam sentezi üzerinden şekillendirilen bu anlayış, Kürtler ve Aleviler gibi toplulukların dilini, inancını ve kimliğini yok saymaya yönelik bir asimilasyon sürecine dönüşmüştür. Bu politikalar, tarihsel belleğimizin ve kültürel zenginliğimizin silinmesine neden olmuştur. Biz Kürtler olarak, hiçbir dilin, hiçbir inancın kaybolmaması gerektiğine inanıyoruz. Her dil, her lehçe, her kültürel unsur, insanlığın ortak mirasının ayrılmaz bir parçasıdır. Bir dilin yok olması, yalnızca o dili konuşan halkın değil, tüm insanlığın kaybıdır. Bugün Türkiye’de başta Kürtçe, Zazaca, Çerkesçe, Lazca ve Pontus Rumcası olmak üzere birçok dil, devlet eliyle uygulanan tekçi politikalar nedeniyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Türkçenin egemen kılınarak diğer dillerin kamusal alandan silinmesi, ulus-devlet anlayışının bir sonucu olmakla birlikte, toplumsal çeşitliliği yok sayan bir dayatmadır” diye ifade edildi.
“DİL HALKLARIN ÖZGÜRLÜK ARAYIŞINI TAŞIYAN BİR ARAÇTIR”
Bir halkın dilini ve kimliğini korumanın toplumsal bir sorumluluk olduğu vurgulanan açıklamanın devamında şunlar dile getirildi:
“Dil, halkların mücadele tarihini, kültürel birikimini, özgürlük arayışını taşıyan bir araçtır. Bu nedenle, dilin korunması, özgürlüğün korunması anlamına gelir. Jı bîra me neçin! Unutmayalım ki, bir devlet sınırları içinde farklı halklar, diller ve inançlar barındırır. Bir ulusun yalnızca tek bir halkın adıyla tanımlanması, gerçekliği çarpıtmakla kalmaz, aynı zamanda faşizmin en açık göstergelerinden biri olur. Bugün UNESCO’nun yok olma tehlikesi altındaki diller için koruma mekanizmaları geliştirmesi ve 21 Şubat’ı Dünya Anadil Günü olarak ilan etmesi, bu durumun küresel bir sorun haline geldiğini göstermektedir.
Bizler, Yaşamı Yeniden İnşa Kooperatifi olarak, dilimizi ve kimliğimizi koruma mücadelesinin, ekolojik ve özgür bir yaşam inşa etme mücadelesiyle iç içe olduğuna inanıyoruz. “Zımanê me, jiyanê me ye” – Anadilimizde yaşamak, üretmek ve düşünmek bizim en doğal hakkımızdır. Anadilimiz yalnızca bir iletişim aracı değil, tarihimizin, kültürümüzün ve varoluşumuzun taşıyıcısıdır. Bu bilinçle, ana yurdumuzda, ana dilimizde, ekolojik bir yaşam inşa ederek dilimizi yaşatmaya ve varlığımızı sürdürmeye devam edeceğiz.”
PİRHA/İSTANBUL
Yoruma kapalı.