PİRHA- FEDA Eş Genel Başkanı Demir Çelik, Suriye’de yaşanan gelişmelere dair konuştu. Suriye’de 8 Aralık’tan bugüne aradan geçen zamanda inkarcı, katliamcı ve soykırımcı bir yaklaşım olduğunu vurgulayan Çelik, “Çünkü orada yaşanan bir soykırımdır. Arap Alevileri başta olmak üzere farklı etnik kimliğe sahip halklar ve farklı inanca sahip insanlarımız katliamdan geçiriliyor. Birleşmiş Milletler Barış Gücü amasız, fakatsız devreye girmeli oradan katliamın önüne geçebilmek için askeri, diplomatik, siyasi bütün ilişkilerini organize etmeli ve örgütlemelidir” çağrısında bulundu.
Suriye’de Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) örgütünün Esad yönetimini devirmesi ardından Alevilerin de tedirginliği arttı. Suriye nüfusunun yaklaşık yüzde 13’ünü oluşturan Aleviler, ülkenin daha çok sahil kesiminde yaşam sürmekteydi. Şam’ın düşmesinin ardından HTŞ’liler, başta Lazkiye olmak üzere birçok kentte Alevilerin yaşam alanlarını adeta gasp etti. Son olarak Alevi Akademisyen Rasha El Ali’nin HTŞ tarafından kaçırılarak katledildi.
Dİğer taraftan uzun yıllar süren tecridin ardından PKK lideri Abdullah Öcalan ile DEM Partililer arasında bir dizi görüşme sağlandı. AKP-MHP Hükümetiyle de temas kuran DEM Partililer, sürece dair tüm siyasi partilerin yanı sıra demokratik kitle örgütleriyle de bir araya gelmeye devam ediyor.
Demokratik Alevi Federasyonu (FEDA) Eş Genel Başkanı Demir Çelik, Suriye’de Alevilere yönelik yapılan saldırılara ilişkin PİRHA’ya değerlendirmelerde bulundu.
Reya Hakk inancı başta olmak üzere her sürekten Aleviler için kutsal olan Hızır’ın önemine vurgu yapan ve Hızır’ın hayat bulduğu bu ay içerisinde Alevilerin yaşamalarını dayanışma içerisinde geçirmesi gerektiğini belirten Çelik, “Bu ayda canlarımız öncellikle oruçlarını tutarlar oruçları Hakk katında kabul olsun. Niyazlarını lokmalarını paylaşan canlarımızın elleri dert görmesin” dedi.
“HTŞ ULUSLARARASI GÜÇLER TARAFINDAN SURİYENİN BAŞINA GETİRİLDİ”
2024 Kasım’ın sonlarından itibaren Türkiye’nin yanı başında bulunan Suriye’de yeni bir siyasal rejim oluşturulduğunu belirten Çelik, “Adına HTŞ dedikleri geçmişte el Kaide El Nüsra ve IŞİD’den devşirilen, bir yanıyla bölgesel güçler öbür yanıyla ise emperyalist küresel güçler tarafından tahkim edilen, silahlandırılan eğitimden geçirilen bu güç Kasım ayı sonu itibariyle Halep’ten girerek Hama, Humus ve Şam’a kadar sorunsuz bir şekilde 8 -10 gün içerisinde işgali gerçekleştirdi ve Şam yönetimini eski Baas Esad diktatörlüğünü yıktığını dünya alemin gözü önünde hepimiz beraber yaşadık” diye belirtti.
“BÖLGEDE SAVAŞ SÜRECİ ’90’LARLA BİRLİKTE BAŞLADI”
Öncelikle bölgede savaş sürecinin 1990’larda başladığını dile getiren Çelik, “Bunun 3. dünya savaşından bağımsız ele alınamayacağını ifade etmek isterim. 3. Dünya savaşının sürdürüldüğü o koşullarda Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmek istendiği dünyanın da 1 ve 2. dünya savaşında olduğuna benzer bir düzeyde olmasa da yeniden paylaştırılmak istendiğinin ayak seslerini duyuyoruz “dedi.
“EMPERYALİST GÜÇLERİN ORTADOĞUYU YENİDEN DİZAYNI KÖRFEZ KRİZİ İLE BAŞLATILDI”
Bu paylaşım savaşının öncekilerden ayıran temel özelliğin orduların karşı karşıya gelmediği bir savaş olduğunu aktaran Çelik, “Öncelikle devletçi sistemin düzenli ordularının karşı karşıya geldikleri bir savaş stratejisi yürütülmediği, aksine her devlete bağlı vekalet savaşçılarını karşı karşıya getirildiği, vekalet savaşına dayalı olup, aynı zamanda da yine emperyalist devletler arası ekonomik, teknoloji ve de diplomatik alanda devam eden bir savaşı görmekteyiz” şeklinde konuştu.
“HTŞ EMPERYALİSTLERİN YENİ PAYLAŞIM SAVAŞININ UNSURUDUR”
Ortadoğu’da ilk müdahalenin Saddam’la başlayıp Libya ve sonrasında Yemen ve Suriye’ye kadar uzandığını söyleyen Çelik, “Bu devletli sistemin kendi çıkarlarına uygun yeniden dizayn edilmesine tanıklık ediyoruz. Yenilenen HTŞ yeni paylaşım savaşının unsurudur. Başta ABD olmak üzere İngiltere, İsrail, Avrupa Birliği ülkelerinin HTŞ’nin iktidara taşınmasında pay sahibi olduklarını görüyor ve onların İtalya Roma’da yapılan İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Fransa’nın katılımıyla yaptıkları ‘Geleceğin Suriye’ tartışmalarından biliyoruz” diye belirtti.
Bölgesel devletler nezdinde Türkiye’nin de kıyısından, köşesinden bu projeden yararlanmak istediğinin görüldüğünü belirten Çelik, Kuzey Doğu Suriye üzerinde politikalarını yürütmeye çalıştığını söyledi.
“8 ARALIKTAN BU YANA ARAP ALEVİLERİ, HRİSTİYANLAR, ERMENİLER DÜRZİLER VE KÜRTLERE SOYKIRIM BOYUTUNA VARACAK UYGULAMAYLA KARŞI KARŞIYA”
Suriye’de 8 Aralıktan bugüne aradan geçen zamana rağmen kimlik ve inançlara yaklaşımın söylenenin aksine inkarcı, katliamcı ve soykırımcı bir yaklaşım olduğunu vurgulayan Çelik, “Başta Arap Alevileri olmak üzere Hristiyanlara, Ermenilere, Dürzilere ve Kürtlere dönük sınırsız sorumsuz bir şekilde saldırılar, katliamlar yapılmakta, kadınlar, çocuklar kaçırılmakta ve soykırım boyutuna varacak düzeyde bir saldırı sözkonusu” dedi.
“SURİYEDE YAŞANANLARA KARŞI BİRLEŞMİŞ NİLLETLERDEN AVRUPA KONSEYİNE KADAR 3 MAYMUN OYUNU OYNAMAYA DEVAM EDİLİYOR”
Soykırıma varan, zoraki göçertmelere rağmen Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi başta olmak üzere uluslararası kurumların üç maymunu oynamaya devam ettiğini ve sessiz kalındığının altını çizen Çelik, “ Bizde buna karşı kurumlar olarak bu konuda üzerimize düşeni yapmak adına başta Avrupa Arap Alevileri Federasyonu, Demokratik Alevi Federasyonu, Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu ile beraber hem 4 Ocak’ta Strasburg’da bu soykırıma karşı kamuoyunu hem duyarlılığa davet etmek hem de Avrupa Konseyi’ni rolünü yerine getirmesi amaçlı basın açıklaması yaptık. Bununla yetinmedik yine 25 Ocak’ta Frankfurt’ta bu üç kurumunuzun öncülüğünde, Avrupa’da örgütü olan demokratik, sol, sosyalist bir kısım hareketlerin, yapıların Asuri Süryani dostlarımızın da katıldığı bir mitingle bir kez daha katliama sessiz kalınmaması çağrısında bulunduk” diye belirtti.
“SURİYEDE YAŞANANLARA AMASIZ FAKATSIZ SEYİRCİ KALINMAMALI”
Suriye’de yaşananlara karşı yapılan eylem ve etkinliklerin yeterli olmadığını belirterek çağrıda bulunan Çelik, “Birlemiş Milletler başta olmak üzere uluslararası meşru kurumlara görevi üstlenmeleri gerekir. Çünkü orada yaşanan bir soykırımdır. Arap Alevileri başta olmak üzere farklı etnik kimliğe sahip halklar ve farklı inanca sahip insanlarımız katliamdan geçiriliyor. Birleşmiş Milletler Barış Gücü amasız fakatsız devreye girmeli oradan katliamın önüne geçebilmek için askeri, diplomatik, siyasi bütün ilişkilerini organize etmeli ve örgütlemelidir” diye ifade etti.
“HER ZAMAN MAĞDURUN YANINDA ZALİMİN KARŞISINDA HAKK VE HAKİKATTEN YANA OLALIM”
Hızır olmanın dayanışmanın ve paylaşmanın gereği olarak mazlumun sesi olmaktan geçtiğini aktaran Çelik, “Mağdurun yanında olmaktır, zalime ve diktatör yal rejimlere karşı Cihadist ve Selefistlere karşı Hakk ve hakikatin sesi olmaktır. O nedenle hangi sürekten olursak olalım, hangi etnik kimlikten olursak olalım, hangi siyasal düşünceye sahip olursak olalım bize düşen insanı, vicdani sorumluluğumuzun gereği mazlumun Hakk ve hakikatin arayışının yanında olmak, onun sesi olmaktır” diye konuştu.
“TÜRKİYE VE AVRUPADA BULUNAN BÜTÜN ALEVİ ÖRGÜTLERİYLE ORTAK KONFERANSLAR YAPACAĞIZ”
Suriye ile ilgili girişimleri yaparken hem Avrupa Konseyi bünyesinde hem Avrupa Parlamentosu bünyesinde konferanslar dizisi yapmak zorunda olduklarını dile getiren Çelik, “Katliam ve soykırımlara karşı uluslararası kurumlara harekete geçirmek adına aynı zamanda Frankfurt’ta DEM Parti’nin de aramızda olacağı Avrupa Alevi Federasyonu, Avrupa Arap Alevi Federasyonu, Demokratik Alevi Federasyonu ve Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu aynı zamanda Almanya’da Alevi Birlikleri Federasyonu’nun da katılacağı bir konferansta birlikte ne yapabileceğimizi tartışacak ve konuşacağız. Önemli planlamalarla bu yaşananlara dur diyeceğiz” dedi.
“İNANÇ VE KİMLİKLERİMİZ İÇİN BİR OLMAK, İRİ OLMAK, DİRİ OLMAK ZORUNDAYIZ”
HTŞ’nin Suriye’de Arap Alevilere yönelik yaptıkları soykırımla geleceği görmenin zor olmadığına dikkat çeken Çelik, “Eğer bunlar muratlarına erişirlerse o günlerde yapılmak istenenleri bugünden görmek zor değil. Bunlar bize kültürel soykırımla beraber fiziki soykırımı dayatacaklarını özellikle unutmamamız gerekiyor. Çünkü biz bunu 1978 Maraş’ta, 1993 Sivas’ta Çorum’da, Gazi’de unutmadık. Onlarca kez Alevi olduğumuz farklı ve özgün inanç sahibi olduğumuz için katliama maruz kaldık ve bizi zındık, rafizi, sapkın olarak lanse edenlerin bu zihniyetten vazgeçmediklerini, çocuklarımıza zorunlu din derslerini uygulayanları, çocuklarımıza ÇEDES projesi üzerinden İslami şartları ve öğeleri dayatanların, bundan yetinmeyip çok daha ağır siyasal, sosyal, inançsal ve kültürel travmayla bizi karşı karşıya bırakacaklarını unutmadan bir olmalı, iri olmalı, diri olmalıyız” şeklinde ifade etti.
Her zamankinden çok Alevilerin birlik olması ve mücadele etmesinin ekmek su ve hava kadar önemli olduğuna vurgu yapan Çelik, “Duyarlılığı esas alabilir farklı süreklerden özgünlüklerimiz, duyarlılıklarımızı ötelemeden, baskılamadan herkesin inandığı şekliyle kendini ifade edebileceği demokratik zeminlerde birlikte olabilirsek bu tehlikeleri savunabilir güç ve tehlikelere karşın olanak ve imkanlarımızı daha iyi kullanarak biz de gelecekte özgür ortak yaşamın bir parçası olabiliriz” ifadelerine yer verdi.
PİRHA/ALMANYA
Yoruma kapalı.