Alevi Haber Ajansi

Yazar Metin Aktaş’ın yeni romanı ‘Zer’: İnsanoğlu kafesin içerisine hapsedilmiş bir serçedir-VİDEO

PİRHA-Zer romanında selefi mezhebinin etkisinde kalan bir dedenin kendi ailesine ve yaşadığı topluma yaşattıkları dayanılmaz acıları anlatmaya çalıştığını söyleyen Yazar Metin Aktaş, “Sistem bilinçli olarak bozulmayı bireyden başlattı. Çünkü birey düzelmedikçe toplum asla düzelmez. Bu roman aynı zamanda bu hayat tarzını değiştirmeye çalışanların da öyküsüdür” dedi.

Yazar Metin Aktaş’ın yeni kitabı ‘Zer’ 22 Aralık 2024 tarihinde Dara Yayınevi’nden çıktı.

Metin Aktaş, daha önce Acı Fırat Asi Fırat, Avesta, Bozkır Gülü, Burseya Dağı, Cefr, Cennetin Ölümü, Dicle, Dilsiz, Gelincik Tarlası, Gerçek ve İşkence, Hamal Dersimli Bektaşi, Harput’taki Hayalet, Munzur Efsanesi, Nişancı, Rüzgâr Ateş Gibi Yakıyordu, Sessizlik Kulesi, Son Derviş, Sürgün, Uzun Yaz, Yezda kitaplarını yazmıştı.

Metin Aktaş, ‘Zer’ romanına ilişkin sorularımızı yanıtladı.

“SELEFİ MEZHEBİNİN ETKİSİNDE KALAN BİRİSİNİN KENDİ AİLESİNE YAŞATTIĞI ACILARI ANLATTIM”

PİRHA: Zer romanını neden yazdınız?

METİN AKTAŞ: Son yıllarda ülkemizin kendi özgü kültürünün ve yaşam tarzını inkâr eden ve düşmanmış gibi bir hale getiren, bütün insanların hayatını derinden etkileyen selefi yaşam tarzı bu topraklarda insanların yaşam tarzı haline getirilmeye çalışılıyor. Buranın inancı, kültürü, gelenek ve görenekleri lanetleniyor bu girişimin yakın gelecekte ülkemizi bir felakete götüreceğine inanan birisiyim. Bugün selefi yaşam tarzı bize din olarak dayatılıyor. Onların dilleri ve giyim kuşamları olmazsa olmaz bir şey gibi dayatılıyor. Yaşadığım şehir Elazığ’da bu yaşam tarzının insanlar üzerindeki olumsuz etkileri çok daha fazla.

Zer romanında selefi mezhebinin etkisinde kalan ve Arap kültürünü bir din olarak algılaması kabul ettirilen bir dedenin kendi ailesine ve yaşadığı topluma yaşattıkları dayanılmaz acıları anlatmaya çalıştım. Bir bireyden yola çıkarak içinde yaşadığım toplumun nasıl bir felakete doğru sürüklendiğini ve farklı yaşam tarzlarına hoşgörü göstermeyenlerin toplumla beraber kendi ailesine nasıl büyük acılar yaşattığını anlatmaya çalıştım.

“SİSTEM BİLİNÇLİ OLARAK BOZULMAYI BİREYDEN BAŞLATTI, BİREY DÜZELMEDİKÇE TOPLUM DÜZELMEZ”

-Öykü nerede yaşanıyor, dede motifiyle ne anlatmak istediniz?

Öykü Elazığ’ın Palu ilçesinde geçiyor. Palu kadim bir yerdir. 1900’lü yılların başında Palu’nun nüfusu 70 bindir ancak bir kısmı 1915 Ermeni Tehcir’i döneminde yok ediliyor, bir kısmı 1925 Şeyh Sait İsyanı döneminde yok ediliyor, geriye kalanlar da 1928 yılında çıkartılan büyük bir yangında insanlar yakılıyor ve 1941 yılında gece saatlerinde 20’ye yakın yede çıkartılan yangınla birlikte Palu yok ediliyor ve bugün Palu 2-3 bin nüfuslu bir küçük bir köy haline dönüyor. Palu’nun geçmiş tarihi ve bugün yaşananlar hep benim ilgimi çekmiştir. Palu bir zamanlar bu coğrafyanın kültür merkeziydi. Ermenilerin, Kürtlerin, Türklerin, Alevilerin, Sünnilerin birlikte yaşadığı kültürel bir mozaikti. Ancak bugün resmi ideoloji sadece Palu’yu yok etmekle kalmadı aynı zamanda kültürel dokusunu da yok etti.

Zer romanı selefi inancının etkisinde kalan ve aynı zamanda korucu başı olan bir dedenin öyküsüdür. Dede kendisi gibi düşünmeyen torunu, oğluna, gelinine her türlü baskı yaparak kendisi gibi düşünmelerini istiyor. Romanı okuyan ve bugün ülkemizin içine düştüğü duruma çare arayan insanların önemsemediğimiz, dikkate almadığımız insanların yaşamını etkileyen bu hayatı öğrenmemiz lazım. Bir insan bir okyanusa giden bir damladı. Damla dereye, dere göle, göl denize, deniz de okyanusa katılır. Sonuçta damla temiz olursa, adaletli bir ahlâkla donatılırsa o zaman nehirlerimiz, okyanuslarımız daha temiz olur ve toplumumuz daha iyi yönetilir. Bence insandan başlamamız lazım ancak sistem bilinçli olarak bozulmayı bireyden başlattı. Çünkü birey düzelmedikçe toplum asla düzelmez. Bu roman aynı zamanda bu hayat tarzını değiştirmeye çalışanların da öyküsüdür.

“ÖLÜMLÜ YAŞAM FORMU İNSAN IRKININ İÇERİSİNE HAPSOLDUĞU BİR KAFESTİR”

-Zer romanı felsefi olarak neyi anlatıyor?

Niye bizi en çok ölüme mahkûm eden varlığa itaat etmeyi, tapınmayı bir erdem sayıyoruz. Niye ona isyan etmeyi, neden onun bizi ölümlü bir varlık haline getirmesine karşı çıkmıyoruz. İnsanoğlu bir kafesin içerisine hapsedilmiş bir serçedir. Serçenin kafesin içerisine özgürlük adına yaptığı her şey ne kadar değerli olursa olsun bir anlam ifade etmez çünkü serçe kafesin içerisindedir. Serçenin gerçek anlamda özgür olabilmesi için hapsolduğu kafesi kırıp dışarı çıkması gerekmektedir. Bu nedenle ölümlü yaşam formu insan ırkının içerisine hapsolduğu bir kafestir ve insan ırkının en büyük ideali bu kafesi kırmaktır. Dolayısıyla Zer romanı bu kafesi yücelten ve kutsiyet atfeden her türlü inanca, düşünceye ve hayat tarzına karşı çıkan bir insanın öyküsüdür.

Cihan BERK/ELAZIĞ

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak