PİRHA-Mamak Emek ve Demokrasi Güçleri, Aralık ayında yaşanan katliamları protesto etti. Yapılan açıklamada, “Aralık ayı; katliamlara karşı tarihsel direnişlerin sergilendiği, devrimci iradenin teslim alınamadığı, Kürtlere diz çöktürülemediği, bir direngenlik ve mücadeleyle karşılık bulduğu da bir aydır” denildi.
Mamak Emek ve Demokrasi Güçleri; Maraş Katliamı, Roboski Katliamı ve 19 Aralık Hapishaneler Katliamı’nda hayatını kaybedenleri anmak için basın açıklaması yaptı.
Çiçek İş Merkezi’nin önünde yapılan basın açıklamasında basın metnini Kazım Sönmez okudu.
Kazım Sönmez, aralık ayının katliamlar ayı olduğunun altını çizerek, “Aynı zamanda bu katliamlara karşı tarihsel direnişlerin sergilendiği, devrimci iradenin teslim alınamadığı, Kürtlere diz çöktürülemediği, bir direngenlik ve mücadeleyle karşılık bulduğu da bir aydır” dedi.
“MARAŞ KATLİAMI SIKIYÖNETİM İLAN EDİLMESİ İÇİN GEREKÇE YAPILMIŞTI”
Maraş Katliamı’nın 12 Eylül Askeri faşist darbesine giden dönemeç noktalarından biri olduğunu belirten Sönmez, şunları söyledi:
“Osmanlı İmparatorluğunun çöken yıkıntıları arasından kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hem korkuları çok derindi. Hem de çok önemli bir hedefi vardı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğundan beri Komünistlerden, Kürtlerden, Alevilerden ve yoksul köylü halkın isyan etmesinden çok korkuyordu. Diğer taraftan ise hayali olan Türk Sünni Müslüman bir devlet yaratmak istiyordu. Bu topraklarda direniş, baş eğmemezlik ne kadar köklü ise Türk’ ve ‘Sünni müslüman’ olmayana düşmanlık, şovenizm ve mezhepçi gericilik de maalesef o denli derin ve yaygındır. Sömürücü egemen sınıflar ve onların devleti tarafından sistemli olarak körüklenip beslenen bu tarihsel gericilik birikimi, özellikle ekonomik, siyasal ve toplumsal kriz kesitlerinde özellikle kışkırtılıp devreye sokulur. 70’lerin ortalarından itibaren işçi sınıfının ve devrimci hareketin yükselişiyle Türk burjuvazisinin korkuları daha da büyüyordu. Ve işçi sınıfının ve devrimci hareketin yükselişini önleyemiyorlardı. Maraş ise o yıllarda yoğun bir şekilde göç alıyordu. Maraş’a göç edenlerin çoğunluğu alevi, Kürt ve ilerici devrimcilerden oluyordu. Göç edenlerin birçoğu artık köylerden şehir merkezine yerleşerek esnaflık yapmaya da başlayarak belli bir şekilde birikimleri ve sözü geçer halede gelmişlerdi. Maraş Katliamı da böylesi bir kesitte hayata geçirilmiştir”
“HEM İNANÇ HEM ETNİK OLARAK ASİMİLASYONA DAHA AÇIK HALE GETİRİLMİŞ OLDU”
Maraş Katliamı’nın Aleviler, devrimciler ve Kürtler açısından ne ilk, ne de son katliam olduğunu söyleyen Sönmez, “19-26 Aralık 1978 Maraş katliamıyla Alevi, Kürt ve sol-sosyalist katliamları serisine bir yenisi daha eklenmiş, 12 Eylül askeri darbesiyle halklarımız, devrimci-demokratlar, emekçi ve kadınlar için daha karanlık bir dönem başlatılmıştı. Maraş kıyımının kayıpları sadece yitirilen canlarla sınırlı değildir. Bu vahşetin ardından, Maraş adeta Alevisiz ve Kürtsüz bir bölgeye çevrilmiştir ki en temel hedeflerden biri de böyle bir sonuca ulaşılmasıydı. Maraş katliamıyla canlarımız tarihsel yaşam alanlarından koparılarak yurt dışına ve metropollere göçertilmiş, toplumsal ve kültürel parçalanma yaratılmış olup hem inanç hem etnik olarak asimilasyona daha açık hale getirilmiş oldu” diye ekledi.
“İÇERDE VE DIŞARDA TECRİT EN KATI BİÇİMLERİYLE DERİNLEŞTİRİLMEK İSTENİYOR”
19 Aralık 2000 tarihinde aynı anda 20 hapishaneye operasyon başlatıldığını hatırlatan Sönmez, şunları kaydetti:
“Tutsaklar içerde hücrelere konulup sayısız yaptırıma maruz bırakılırken dışarı da örülen hücre duvarlarıyla işçiler, emekçiler korkuya hapsedilecekti. Dahası bu bir toplumsal projeydi. Toplumu hücrelerine kadar ayrıştırmanın, dayanışma ve örgütlü hareket etmenin kendisini hedefliyordu. İçerde de dışarda da hücreleştirilmek isteniyordu hayat! Sistemin o dönemde yaşadığı ağır kiriz bu politikalarla aşılmak isteniyordu, 19 Aralık 2000’de hapishanelere yapılan bu kanlı katliam saldırıları ile devlet, siyasi tutsakların ve iradelerini teslim alamadı. O plan şimdi tecridin derinleştirilmesiyle sonuçlandırılmak isteniyor. İçerde ve dışarda tecrit en katı biçimleriyle derinleştirilmek isteniyor. Bunun en somut simgesi İmralı’daki tecrit rejimidir. O gün nasıl teslim olmadıysak bugün de aynı inanç ve kararlılıkla direneceğiz, içerde de dışarda da o hücreleri er ya da geç yıkacağız.”
“KÜRT HALKI ALDIĞI TUTUMLA TESLİM OLMAYACAĞINI BİR KEZ DAHA GÖSTERDİ”
28 Aralık 2011 tarihinde Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Roboski Katliamı’nda 17’si çocuk 34 Kürt köylüsünün öldürüldüğünü belirten Söznmez, “Kürt halkının ezeli hikayesini hatırlatırcasına… İki tarafın sınırlarının bu kadar rahat kullanılması, ulusal ilişkilerin süreklileşmesi tahammül edemedikleri konuların başında geliyordu. Kürt halkının uzun mücadeleler sonucu elde ettiği kazanımların yarattığı moral ve özgüveni kırmak için herhangi bir gerekçelerinin olması gerekmiyordu. Roboski’yle siyasal Kürt bilinciyle şu ya da bu düzeyde buluşmuş tüm Kürtlerin devlet düşmanı olarak kodlandıkları gerçeğinin altı çizilmişti. Açılan mahkemelerde de aynı tutum sergilendi. Emri verenler adeta aklandı, ödüllendirildi! Tüm bu gerçeklere karşı Kürt halkı aldığı tutumla teslim olmayacağını bir kez daha gösterdi. Diz çökmedi, baş eğmedi!” diye konuştu.
PİRHA/ANKARA
Yoruma kapalı.