Alevi Haber Ajansi

‘Erkek egemen sistem şiddetin sıradanlaşmasını istiyor’ – VİDEO

PİRHA – Kadın Zamanı Derneği Başkanı Dilek Başalan, şiddetin varlığını bilip çözüm üretmekten kaçınan bir iktidarın olduğunu belirterek, sıradanlaşan şiddetin kurumsallaştığını söyledi. Katliamların, savaşın önüne amasız fakatsız çıkılamadığını da kaydeden Başalan, “Arada bir uçurum var, önce bu uçurumu ortadan kaldırmak gerekiyor” dedi.

Şiddet; kavramsal bir alandan çıkıp yaşamın her alanına nüfus etmiş durumda. Kadına, çocuğa, ağaca, suya, toprağa, hayvana, iktidarlar tarafından öteki görülen kimliklere, Aleviye, mülteciye, işçiye, emekçiye, emekliye, gence, öğrenciye, öğretmene, doktora yönelik şiddet tırmanmış durumda. Peki şiddet neden bu kadar arttı ve toplumun önemli bir kısmı tarafından normalleştirildi? Bu normalleşmede iktidarın payı nedir? Muhalefet neden şiddete karşı ses çıkarmıyor, toplumsal muhalefet neden alternatif üretmiyor?

Konuya dair Kadın Zamanı Derneği Başkanı Dilek Başalan sorularımızı yanıtladı.

“ŞİDDETE ÇÖZÜM ÜRETMEKTEN KAÇAN BİR İKTİDAR VAR”

PİRHA: Şiddet nedir? Şiddetin “iktidar” olgusuyla ilişkisini nasıl okumalı?

DİLEK BAŞALAN: Şiddet, hala bu yüzyılda tanımlamakta zorlandığımız hala şiddet türlerini bilmediğimiz, farkına varmadığımız bir durum olarak karşımızda. Çünkü şiddeti konuşmaktan, şiddetin varlığını bilip aslında ona çözüm üretmekten kaçınan bir iktidar var. Şiddeti tanımlamaktan kaçan bir iktidarın yönettiği bir ülkede de şiddet tanımlaması gerçekten gittikçe zorlaşıyor. Çünkü tanımlamasını yapamadığımız bir olgunun, mücadelesinde de tıkanabiliyorsunuz. Biz de kadın dernekleri olarak sivil toplum örgütleri olarak kadın mücadelesini yürüten kadınlar olarak şiddeti sonuna kadar tanımlıyoruz ve tüm şiddet türlerini açığa çıkarıp bu şiddet türlerinin her kadının birebir maruz kaldığı bir durumdur diyoruz. Ama iktidar her zaman bunu reddediyor.

Kadına yönelik şiddetin boyutlarını gittikçe daraltıyor, kadına yönelik şiddeti aile ve ahlak içerisinde daraltan bir yerde. Okulda, tarlada, iş yerinde, sokakta her yerde şiddet var. Sadece bizler şiddeti nasıl tanımlayacağımızı ve tanımladığımız şiddetle nasıl baş edeceğimizi bazen bilemiyoruz. Bunu bilmemiz için hepimizin bilmesi ve doğru tanımlaması için iktidarın dilinin ne kadar yanlış olduğunu ne kadar eril bir politika olduğunu erkek egemen sistemin her zaman şiddeti bize ne kadar farklı yönleriyle yansıttığını göstermek istiyoruz. Ve aslında kadın dernekleri olarak da bunun için çok güçlü bir çalışma yürüttüğümüzü düşünüyorum.

“SIRADANLAŞAN ŞİDDETLE BİRLİKTE SIRADANLAŞAN KÖTÜLÜK DE VAR”

-Şiddet olgusunun sıradanlaşması ile karşı karşıyayız. Yaşam alanından, doğayı koruyana, kadından çocuğa yönelik ortaya çıkan bir şiddet sarmalı içindeyiz. Bundan yola çıkarak şiddetin sosyal, toplumsal ve ekonomik yansımaları var mıdır?

Şiddet sıradanlaşıyor. Çünkü erkek egemen bir sistem var. Çünkü erkek egemen sistem şiddetin sıradanlaşmasını istiyor. Sadece kadına yönelik şiddet değil aslında toplumsal bir şiddet ile karşı karşıyayız. Her gün nefret dilinin bu kadar kurumsallaştığı, ülkeyi yönetenlerin toplumu kutuplaştırma politikasının öznesi olduğu bir durumdayken evet bu ülkede şiddet sıradanlaşır. Şiddetin karşısında adil davranan, cezalaştırma politikalarını gerçekten adil dile getirip hüküm veren çok az yargı mensubu var. Biz de tam da bunun için mücadele ediyoruz. Bir davaya 7-8 kadın bakış açısında hakim avukatlar girecek ki gerçekten bir ceza aldıralım. Ya da çok gündemleşecek, kadınlar sokaklara çıkacak kadınlar her gün eylemler yapacak ki şiddet sıradanlaşmasın.

Narin olayında gördük. 8 yaşında bir çocuk öldürülüyor. Ve yaklaşık 20 gün bütün deliller yok edilene kadar bir avuç köyde insanlar, delilleri yok edebiliyor. Çok soğukkanlı hareket edebiliyor ve bir kötülük zinciri var. Hala kimin, kimlerin öldürdüğünü bilmiyoruz. Bir örgütlü kötülük var burada. 8 yaşındaki bir çocuğa kadınlı erkekli bunu yapan zihniyetin tabanına inmek lazım. Bir kadın, nasıl bu hale geldi? Nasıl erkekleşebildi bu kadar? Bir kadın bir cinayetin nasıl öznesi olabilir? Aslında sıradanlaşan şiddetle birlikte sıradanlaşan bir kötülük de var. Hatta sadece sıradanlaşan değil kurumsallaşan bir kötülük de var.

“HAKKINI ARAYANLARIN DEĞİL PATRONLARIN, RANTÇILARIN YANINDA OLAN BİR SİSTEM VAR”

-Son yıllarda artan şiddeti -kadınlara, çocuklara, ekolojistlere, işçilere- nasıl değerlendirirsiniz?

Madencilerin direnişini görüyoruz, Ankara’ya yürüyen işçilerin direnişlerini görüyoruz. Bu direnişin, hakkını arayan insanların karşısında neden kolluk şiddeti oluyor bunu bir sorgulamak lazım. Bu işçiler nasıl tekmeleniyor ya da doğasına, köyüne sahip çıkan kadınlara nasıl davalar açılabiliyor? Ege’de gördük, Diyarbakır’da, Şırnak’ta gördük. Lice’de mesela bir mücadele yürütülüyor. Bu mücadelelere karşı hakkını arayanların yanında değil de patronların yanında olan, rantçıların yanında olan, işçinin asla yanında olmayan bir sistem var. Kadınlar nasıl ki var olma mücadelesi verirken ‘bir kişi daha eksilmek istemiyoruz’ derken bir şiddetle karşı karşıya kalıyorsa, İstanbul Sözleşmesi’ni savunurken hakkımızda davalar açılıyorsa işçiler de insani yaşam hakkını savunduğu için şiddetle karşı karşıya kalıyor. O yüzden aslında hem kötülüğün hem şiddetin bu kadar sıradanlaşıp, kurumsallaşması siyasi iktidar politikalarından bağımsız değil. Siyasi iktidar, bazı şeyleri örtmek için, bazı hakikatlerin yansımaması için belirli kaoslar yaratabiliyor. 8 Mart’ı, 25 Kasım’ı illegal eylemler olarak gösterebiliyor. En meşru basın açıklamalarımızı yasaklı hale getirebiliyor. İşçi grevleri en meşru hakken, sendikalı olmak en meşru hakken bunları terörize edebiliyor. Yandaş medyaya çok farklı yansıtabiliyor. Halbuki yurtdışında toplantıya katıldığında çok demokratik bir ülke olduğumuz iddia edilebiliyor. Herkesin çok eşit ve özgür haklarda yaşadığı iddia ediliyor. Fakat Türkiye gerçeğine baktığımızda insanlar yoksulluktan, insanlar hakkını aramaktan gerçekten yorgun düşmüş durumda. Ama bu yorgunluğa, yılgınlığa rağmen her gün de sokaklardayız. Çünkü direnen bir yapı da var. Kadınlar, işçiler, Kürtler, ırkçılığa karşı toplumsal kötülüğe karşı ittifakları güçlendiren gerçekten ezilenlerin, kadınların yanında olan bir güç de var. Bence o güç şu an daha ağır basıyor. Çünkü gittikçe büyüyen, biat etmeyen bir durum var. Bizi ne kadar yılgınlığa sevk etseler de bütün çalışmalarımızı durdurmaya çalışsalar da özellikle kadınlar bir gün bile durmadı. Yolunda gitmeyen şeyleri de durduracak olan da kadınlar.

“KATLİAMLARIN, SAVAŞIN ÖNÜNE AMASIZ FAKATSIZ ÇIKAMIYORUZ”

-Şiddetin önüne geçmek için toplumsal muhalefet ne yapmalı?

Mesela bir ırkçılık söz konusu olduğunda, nasıl ayrışabiliyoruz. Mesela Filistin var şuan gündemde. Filistin direnişinde dahi şuan sosyalist örgütlerin kendi içerisinde bir ayrışması var. Kadın hareketinin kendi içerisinde bir tartışması var. Katliamların, savaşın önüne amasız fakatsız çıkamıyoruz. Suriye’de bir savaş varsa Irak’ta bir savaş varsa amasız fakatsız gidemiyoruz. Bu sıcak savaşlar, Türkiye’yi doğal olarak etkileyen savaşlar. Ortadoğu’da olan herhangi bir şey burayı etkileyen şeyler. Mesela Mahsa Amini katledildiğinde biz bütün kadınlar birlikte olabildik, bütün kadınlar sokağa çıkabildik. Bunu neden diğer muhalefetle yapamıyoruz? Çünkü ‘biz sadece kadın alanında çalışma yürütüyoruz, gerisi bizi ilgilendirmiyor’ demiyoruz ki. Bu ülkede olan ekolojik sorun, hayvanların katledilmesi için neden birlikte olamıyoruz? Yani hayvanlar için doğa için birlikte olamayacaksak ne için birlikte olacağız?

Politik şeylerde, siyasi pozisyonlarda kısmen tırnak içerisinde anlayabilirim. Fakat bizi etkileyen bazı şeyler var. Kadın cinayetleri, çocuk istismarı, hayvanların katledilmesi, doğanın katledilmesi, işçilere olan saldırılar. Bu işçiler bizim ailemiz. Biz hepimiz emekçi çocuklarıyız. Hepimiz bir yerlerde emek veren işçilik yapan ailelerin çocuklarıyız. Bir konfor alanı da var. Bu mesela sendikalar, odalar için çok geçerli. Bir türlü toplumsallaşamayan bir durum var. Mesela biz kadın derneğiyiz. Kendimize ait bir konfor alanı yoktur, bir hiyerarşi yoktur. Fakat bazı sendikalar, bazı odalar toplumsallıktan çok uzak bence bu yüzden birlikte olamıyoruz. İşçi, sendikasıyla kendini eşitleyemiyor. Eşitlenemediğin bir yerde de mücadele edemiyorsun. Ama mesela bir kadın derneğinde, feminist mücadelede böyle bir şey yoktur. Çünkü ilk defa tanıştığın bir kadınla feminist mücadele üzerinden diyalog kurarsın. Fakat arada bir uçurum var önce bu uçurumu ortadan kaldırmak gerekiyor.

Devrim FINDIK/İSTANBUL

İLGİLİ HABERLER

‘Devletin kullandığı şiddet politikası çok içselleştirildi’ – VİDEO
>‘Toplumsal faşizme, şiddete karşı en güçlü direnişi kadın hareketi gösteriyor’- VİDEO

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak