PİRHA- Madımak Katliamı’nda kardeşi Gülsün Karababa’yı kaybeden Hüseyin Karababa ile Deniz Karababa, davanın avukatlarından Şenal Sarıhan’ın vekaletleri olmadan tazminat davası açtığı yönündeki iddialarına Av.Şenal Sarıhan cevap verdi. Sarıhan, “Bütün hukuki girişimlerimiz, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği ve onların çağrısı ile toplanan ailelere bilgi verilerek gerçekleşti. Aile toplantılarına gelmemişse, aile toplantılarından bilgi almamışsa ve dosyadaki vekaleti inkâr ederek beni küçük düşürmeye çalışıyorsa bu son derece ağır bir olgudur ve ben de hukuki haklarımı her iki kişiye karşı da kullanırım” dedi.
Hüseyin Karababa ile Deniz Karababa, AYM’ye verdiği dilekçenin ardından yaptığı basın açıklamasında Madımak Katliamı Davası’nın avukatlarından Şenal Sarıhan’a ilişkin iddialarda bulunmuştu. Şenal Sarıhan’ın vekaletleri olmaksızın tazminat davası açtığını söyleyen Hüseyin ve Deniz Karababa, ayrıca Şenal Sarıhan’dan davacı olacaklarını belirtti. Av. Şenal Sarıhan hakkındaki iddiaları PİRHA’ya değerlendirdi.
“TÜM HUKUKİ GİRİŞİMLERİMİZ AİLELERE BİLGİ VERİLEREK GERÇEKLEŞTİ”
Davanın 1993 yılından bu yana avukat olarak görev yaptığını belirten Şenal Sarıhan, bütün hukuki girişimlerinin, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) ve onların çağrısı ile toplanan ailelere bilgi verilerek gerçekleştiğini söyledi. Sarıhan şunları ekledi:
“Katliam gerçekleştiğinde Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD)’nin genel başkanıydım. Derneğimizin kararı ile tüm savunma, avukat güçlerini Barolar Birliği’nin başkanlığı altında toplayarak davaya katıldık. Davanın birinci aşamasında sanıklar ceza aldılar. 38 sanık hakkında idam cezası verildi, diğer sanıklar farklı cezalar aldılar. Fakat duruşmalar sırasında tahliye edilenler ne yazık ki yurtdışına kaçırılmışlardı. Bunlarla ilgili dava tefrik edildi. Aynı tarihte yani ilk açtığımız davanın sanıklar yönünden ceza ile bitmesinin ardından yine bir grup avukat arkadaşımız idari davaya, Sivas İdare Mahkemesi’ne başvurdular. Maddi ve manevi zararı, çocuklarını, yakınlarını yitirmiş olmaktan ötürü olayın yarattığı zararı anlattılar. Ve Sivas İdare Mahkemesi tazminata hükmetti, devleti kusurlu buldu.
“AİLELERDEN HİÇ KOPUK OLMADIK”
Ailelere bu para o dönemdeki avukat arkadaşlarımız tarafından dağıtıldı. Yani bu bir haktı ve mağdurlara devlette tazminat verdi. Ancak aramakta olan sanıklar ile ilgili ayrıma yani tefrik etme deriz, dava devam etti. Süreç içinde Erçakmak ve arkadaşları davası başladı. Erçakmak ve arkadaşları davası da 2014 yılında kesin hükme bağlandı, onun üzerine ben bir avukat arkadaşım ile birlikte Anayasa Mahkemesi’ne başvurduk. Çünkü artık dava ne yazık ki eski canlılığı ile ve kalabalık avukat grubuyla yürütülemiyordu. Bu tarihten önce ve bundan sonraki tarihlerdeki bütün hukuki girişimlerimizin, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) ve onların çağrısı ile toplanan ailelere bilgi verilerek gerçekleşti. Biz ailelerden hiç kopuk olmadık.”
“DAVANIN ZAMAN AŞIMINDAN DÜŞÜRÜLMEMESİ GEREKTİĞİNİ ISRARLA İFADE ETTİM”
Karababa ile karşılaştığını ve davanın özü ile ilgili yeterli bilgisi olmadığından ilginç istemlerde bulunduğunu söyleyen Sarıhan, “Örneğin Aziz Nesin ile ilgili olarak da dosyaya başvurdular. Oysa biz verilen cezada daha önce Aziz Nesin’nin tahrik edici olduğu gibi bir karar çıkmıştı, böyle olmadığını Aziz Nesin’in tahrik etmiş olsaydı İstanbul’da da Aziz Nesin’e yönelik katliamın gerçekleşebileceğini ifade ettik. Atılan sloganları ben atmadım, bütün görsel kayıtlarda var. “Şeriat isteriz. Laiklik gidecek, şeriat gelecek. Cumhuriyet burada kuruldu, burada yıkılacak” diyen sloganlar dosyada vardı. Bu dosyalar çerçevesinde de o dönemde Türk Ceza Yasası’nın 146. maddesinin 1.fıkrası gereğince ceza verildi. 2. dosyamızda 2005 yılında insanlığa karşı suç da bizim yasalarımıza girmişti. Bu eylemin artık Türk Ceza Yasası’nda da yer alan ve zaten Uluslararası Sözleşmeler gereğince de bir insanlığa karşı suç niteliği taşıdığı, Alevi toplumuna karşı düzenli bir saldırının da olduğunu, bu sistemli saldırıyı da dikkate alarak yapılması gereken şeyin insanlığa karşı suç olarak bu davanın zaman aşımından düşürülmemesi gerektiğini ısrarla ifade ettim” dedi.
“ERÇAKMAK’IN MEZARI DNA TESTİ YAPILMASI İÇİN AÇILDI”
Erçakmak’ın mezarının açılması hakkında da bilgi veren Şenal Sarıhan, “Bu davanın baş sanığı olan ve Aziz Nesin’i merdivenlerden iterken görüntüleri bulunan kişinin Fransa’da olduğu bilgisi vardı. Onu araştırırken bu şahısın Sivas’tan, kendi evinden cenazesi çıktı. Oysa bu tür davalarda aranan şahısların hem evlerine gidilir, aranır ve polis bilgi getirir hem de yurtdışında kırmızı bültenle arama ile ilgili safhalar dosyaya gelir. Sivas’tan Erçakmak’ın evinde olmadığı, bulunmadığı biçiminde dünya kadar bilgi gelmişti. Ama sonra kendi evinden cenazesi çıktı. Bunun üzerine ‘acaba bu şahıs kendini saklıyor mu?’ diye düşündük. Dayı diye yazılmıştı mezarına. Ben mahkemeden mezarın açılmasını talep ettim, mezar açıldı. Yine açıldı? DNA testi için açıldı. Şenal Sarıhan onu tanıyor mu? Tanımıyor mu? diye değil. Fakat Karababa ve avukatı, benim mezar açılınca ‘evet budur’ diyerek mezarı kapattırdığım gibi bir iddia da bulundular. Hukuk dışı, gerçek dışı bir iddiada bulundular. Sonuç olarak o şahsın yüzde 95 ya da 96 o olduğu ifade edildi. Yani bana karşı hangi nedenden kaynaklandığını bilmiyorum, bunun ideolojik bir temeli de olduğunu zannetmiyorum. Örneğin ilk mahkemede İnsan Hakları Mahkemesi’ne gitmenin koşulları yoktu çünkü olumlu sonuçlanmıştı ve komisyon vardı o zaman. Komisyon, İnsan Hakları Mahkemesi’ne gitmek gibi bir başvuruyu gerekli görmedi. Burada biz maddi zarara uğradık diye itiraz eden bir arkadaştı bu arkadaş. Şimdi bugün, bu Erçakmak davasından sonra; insanlığa karşı suç olduğunu, zaman aşımından düşürülmemesi gerektiğini, yaşama hakkının ihlal edildiğini, uzayan yargılama olduğunu, pek çok sayıda ihlal olduğunu ifade ederek AYM’ye başvurduk ve tazminat isteminde de bulunduk” diye konuştu.
“BU DAVAYI TOPLUMSAL BİR SORUMLULUK OLARAL KABUL ETTİM”
Şenal Sarıhan 2024 yılında, 3 sanıkla ilgili bir dava daha açıldığını belirtti. Sarıhan, 1 yıldır Karababa ve ailesinin avukatı olmadığını ancak 2014 yılında kendilerinin avukatı olduğunun altını çizerek şunları söyledi:
“Bunda da zaman aşımından düşürmeyin, ceza verin bu sanıklar hakkında çünkü bu sanıklar kaçak durumunda. Kaçak olan hakkında karar verebilirsiniz, hukuki bir işlemdir” dedik. Mahkeme ‘hayır’ dedi, ‘kaçağı soru sormamız lazım’ gibi bir iddia ile davayı zaman aşımına kadar taşıdı ve düşürdü. Bizim iddiamız ise bütün basını tarayın benim ne söylediğim, ne yaptığım ortada. Basın bu işlerden uzak değil. Dünya kadar tanıkla, dünya kadar duruşmalara giren insanla ve kamuoyu ile ben bunun insanlığa karşı suç olduğunu ve düşürülmemesi gerektiğini noktasında açıklamalarda bulundum. Son dava, 3 kişi ile ilgili görülen dava kesin hükme bağlanmadı. Kesin hükme bağlandıktan sonra da tekrar AYM’ye bütün mağdurlar gidebilir. Bu davada benim yaptığım farklı bir şey oldu, uzayan yargılamadan da başvurdum. Sadece uzayan yargılama, dava bitmediği için. Burada çok biçimsel bir manevi tazminat talebimiz var, maddi tazminat talebimiz yok. Bu davadan da aileler haberliydi.
“VEKALET İNKAR EDİLEREK KÜÇÜK DÜŞÜRÜLMEYE ÇALIŞILIYOR”
Aile toplantılarına gelmemişse, aile toplantılarından bilgi almamışsa ve dosyadaki vekaleti inkâr ederek beni küçük düşürmeye çalışıyorsa bu son derece ağır bir olgudur ve ben de hukuki haklarımı her iki kişiye karşı da kullanırım. Bir başka mesele de ben bu davayı gönüllü olarak takip ettim. Hiçbir maddi ya da manevi tazminatta, hiçbir paraya elimi sürmüş değilim. Bir gönüllü avukat olduğum için herhangi bir talebim de olmamıştır. Bana onur vermiştir bu davayı takip etmek. Toplumsal bir sorumluluk olarak kabul etmişimdir. Hüseyin Karababa son dönemde bir de siyasi bir kılıf koymaya çalışıyor. Bu tartışmanın ben tarafı değilim. Ben dosyaya bakıyorum, hukuki delillere bakıyorum, hukuki deliller üzerinden konuşuyorum. Hukuk’un ne emrettiğini önemseyerek buna aykırı bir yargılama olduğunu iddia ederek başvurularda bulunuyorum. Hem bir insan hakları avukatıyım hem bir siyasi ceza avukatıyım şiddetle reddediyorum iddialarını çünkü gerçek değil, gerçek olsaydı, eleştiriyor olsalardı kabul ederim. O kabulü düzeltirim, o tür bir kişiliği de sahibim. Yanlış yapıyor olabilirim. Geçen sene Eylül aylarında bu kişinin ve ailesinin davasından çekildim. Şimdi avukatları değilim ve bunu Anayasa Mahkemesi’ne bildirdim, bunu Ceza Mahkemesi’ne bildirdim, kendilerine bildirdim. 1 yıldır avukatları değilim ama 2014’te avukatlarıydım. Ve şu anda da AYM’de avukatları değilim. İstedikleri gibi beyanda bulunabilirler.”
“BU DOZUNU AŞMIŞ BİR İDDİADIR”
Bu mücadelede esas olarak ailelere şükran borçlu olduğunu ve ailelerin davalarına sahip çıkmasından kaynaklı 31 yıldır mücadele ettiğini vurgulayan Şenal Sarıhan, “Ayrıca 2014 yılından beri ben de ortadayım, dosya da ortada eğer isteselerdi kendileri de kendi başlarına başvuru yaparlardı, beni çıkarırlardı, ‘seni istemiyoruz’ derlerdi. Şimdi bugün bir süredir devam etmekte olan bir muhakkak siyasi bir kaygı taşımakta olan ya da başka bir politik kaygı taşımakta olan bu açıklamaları kabul etmiyorum. Tazminat istemiyorlarmış, istemiyorlarsa yazarlardı dilekçeyi. Zaten mahkemenin tazminat verip vermeyeceği de belirsiz, çoğu zaman vermez. Biz uzayan yargılama, yaşam hakkı ihlali, insanlığa karşı suç olması sebebiyle adil yargılama hakkının gerçekleşmediği gibi noktalarda itirazlarımızı sunduk. Bunlar tamamen hukuki gereklerdir. Ben acılarına saygılıyım, onların acılarını onlar kadar duyuyorum çünkü her ne kadar kişisel olarak kayıpları varsa da bu toplumsal bir kayıptır ve ben bu davada esas olarak yeni katliamlar olmasın, cezalarını alsınlar diye mücadele ettim. Ve bu mücadelede esas olarak ailelere şükran borçluyum, benim hep yanımda oldular, hep birlikte olduk. Onlar zaten davalarına sahip çıkmasalardı, ben gönüllü bir avukat olarak 31 yıldır ayakta duramazdım. Ayrıca Pir Sultan Abdal Kültür Derneği ve Alevi örgütlerine minnettarım. Bu davada 31 yıldır hak aramaya devam ediyoruz, sesimizi yükseltmeye devam ediyoruz ve susmuyoruz. Ama haksızlığa karşı da susmamam gerektiğine inandım daha önce de çeşitli açıklamalara hiç yanıt vermemiştim ama bu artık dozunu aşmış bir iddiadır, gerçek dışıdır. PİRHA gibi bir yayın organının bu konuda bana hiç danışmadan, hiç sormadan yayınlaması konusunda PİRHA’ya da üzüntümü ifade etmek isterim” diye ekledi.
PİRHA/ANKARA
Yoruma kapalı.