PİRHA – 2 Temmuz 1993’te Sivas Madımak Oteli’nde gericiler tarafından katledilen Yazar Asım Bezirci, İstanbul’da Zincirlikuyu’daki mezarı başında anıldı. Yazar Adnan Özyalçıner, Sivas’ta insanların sularını, nefeslerini kestiklerini, dostu olan Asım Bezirci ile birlikte nice değerlerinin de, ülkenin aydınlığı ile birlikte Sivas’ta yok edildiğini, TYS olarak her yıl Sivas Katliamı’nda hayatlarını kaybedenleri anmaya devam edeceklerini söyledi.
Sivas’ta Madımak Otelinde katledilen 33 kişiden biri olan Yazar-Şair Asım Bezirci, Zincirlikuyu’daki mezarı başında anıldı.
Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) öncülüğünde gerçekleştirilen anmaya TYS üyeleri, Kor Yayınları, EMEP üyeleri, Grup Yorum üyeleri, Kamil Tekinsürek, Gürel Sürücü, Yazar Levent Tüzel, Şair Rahime Henden ve Yazar Ayhan Aydın katıldı.
Anmada Simurg üyelerinden Mehmet Esatoğlu, Kor Yayınları adına bir kişi, Asım Bezirci’nin yaşamı, çalışmaları ve Türk düşünce hayatındaki yeri hakkında birer konuşma yaptılar.
TYS adına konuşan Adnan Özyalçıner, Sivas’ta insanlara bir suyu bile çok gördüklerini, çok görmek bir yana insanların sularını, nefeslerini kestiklerini, dostu olan Asım Bezirci ile birlikte nice değerlerinin de, ülkenin aydınlığı ile birlikte Sivas’ta yok edildiğini, TYS olarak her yıl Sivas Katliamı’nda hayatlarını kaybedenleri anmaya devam edeceklerini söyledi.
“BU KÖR KARANLIĞA KARŞI NEFESİMİZ, GÜCÜMÜZ YETTİKÇE SUSMAYACAĞIZ!”
Mehmet Esatoğlu da Sanat Meclisi adına şu açıklamayı yaptı:
“2 Temmuz 2024’te diyoruz ki, bundan 31 yıl önce Sivas’ta Madımak otelinin girişinde çakmakla perdeleri tutuşturmaya çalışan kişi ülkesinin hangi değerlerini yok ettiğinin farkında mıydı? 2 Temmuz günü Sivas’ta yüzlerce kişi bir otel binasının önünde “yak, yak” diye bağırıyordu. Otelin içinde ülkenin çeşitli dönemlerinde yetişmiş, kendini geliştirmiş, ülkesini aydınlatmış, yeni insanlar yetiştirmiş sanatçı ve aydınlar vardı. Onlar ülkenin dört bir yanına sanatını, bilgilerini, deneyimlerini taşıyan insanlardı. Şiirleriyle, oyunlarıyla, şarkılarıyla, danslarıyla, fotoğraflarıyla, çizgileriyle insan ruhunun mimarları olmuştular. Dışarda ise ne yaptığının farkında olmayan, yaşadığı kentin tarihine nasıl kara bir gün yazdığının bilincinde olmayan bir kalabalık vardı. Çevrelerindeki kışkırtıcıların ağına düşmüştüler. En arkada ise bu kanlı oyunu planlayan iktidar mensupları duruyordu. Otelin içinde bizim 31 yıldır yokluğunu her an hissettiğimiz bilge Asım Bezirci vardı. Yazarak, anlatarak, düşünsel savaşımlar vererek ne çok şey öğretmişti bizlere. Edebiyatın ve yaşamın doğru yolda ilerlemesi için 70 kitap yazmıştı. Asım Bezirci’ye göre bilimsel yöntemin işlemediği eleştiri, edebiyatın niteliğini yükseltemezdi Dışardakilerin ise “edebiyatın niteliğinin yükselmesi” diye bir dertleri yoktu.
Her gün acılar içinde bir hayatın içindeydiler ama acıları yazmanın ustası bir şairi yok etmek üzere saldırıyorlardı. Metin Altıok insanın acılarını yazıp dururdu. Neden acı diye soranlara da “Bense acımın yurdumuzda var olan somutlaşmış acıyla tam olarak örtüşmediğine inanıyorum. Çünkü bırakın insan olmayı, şair olarak bile yetişemiyorum bütün acılara. Eğer yetişseydim belki de yaşayamazdım. Metin Altıok’u tanımayan, yazdıklarını bilmeyenler ise dışarda bağırıp duruyorlardı. Sağlıkları tehlikedeydi ekmekleri gibi.
Saldırdıkları otelin içinde hem insan sağlığı hem de edebiyatı için çaba harcayan doktor Behçet Aysan vardı. Saldırganlar içinde belki yüreği sevdalılar vardı. Ama emeklerinin hakkını alamadıkları ülkede sevdalıları için bir yuva bile kuramıyorlardı. Otelin içindeyse “Aşkınam” dizeleriyle onların yüreğini dile getiren Sivas Zaralı Uğur Kaynar vardı. Sivas’ta Madımak Otelinin etrafı saldırgan bir kalabalıkla çevrilmişti. Kapının girişine gençler bir barikat kurmuşlardı. Barikatın başında Kameraman Erdal Ayrancı vardı. Erdal ülkesini çok severdi. Anadolu’nun değişik kentlerinin kültürel ve sosyal hikayesini anlatacak filmler yapmayı düşlerdi. Sivas’a Pir Sultan Abdal kültür etkinliklerini filme çekmek üzere gelmişti. Saldırganlar otelin kapısından giremiyorlardı. Kapının önünde ülkenin gençleri omuz omuza duruyorlardı. Ellerinde pirinç küllüklerin metal ayakları. Barikatın ardında fotoğraf sanatçısı Mehmet Atay, oyuncu Muammer Çiçek, Sivas’a bir kamyon kitabı taşıyan Murat Gündüz, aslan yürekli Serkan Doğan, sahnede Pir Sultan’ı canlandıran Sait Metin duruyordu. Saldırganlar onlarla baş edemeyince otele taş yağdırmaya başladılar. Öndeki barikat ise bir adım bile geri atım atmıyordu. Barikatın ardı vatandır diye haykırıyorlardı. Bağlamanın ve şelpenin biri genç biri yaşlı ustaları Nesimi Çimen ve Hasret Gültekin yapışıp sazlarının sapına dimdik duruyorlardı. Sahnede semah dönen kızlar Belkıs, Serpil, Gülsüm, Yeşim, Nurcan, Huriye, Özlem, Yasemin bu saldırganlığa dehşet içinde bakıyorlardı. Muhlis Akarsu yanı başında biri atılan taşlardan yaralandıkça içi kan ağlıyor. Türküsünün sözleri kafasında yankılanıyordu.
Bugün dost yaralanmış
Yine gönlüm hoş değil
Her yanı parelenmiş
Yine gönlüm hoş değil
Herkesin acısına derman olmaya koşan eczacı İnci Türk, ülkemize halk kültürünü öğrenmeye gelmiş Hollandalı Carina, Muhlis Akarsu’nun can yoldaşı Muhibe Akarsu, ozan Davut Sulari’nin kızı Edibe Sulari, 14 yaşındaki Menekşe, 12 yaşındaki Koray, toplam 33 can alevler arasında kalıp yok oldular. Onların güzel aydınlığı kaybolunca ortalığı kara kapkara bir karanlık sardı. Bizlerin de etrafını baskılar, yasaklamalar, engellemeler, cezaevleri, işkenceler ve öldürümler sardı. Biz o gün anladık ki bizi de sustururlarsa karanlık büsbütün halkın başına çöküverecek. O yüzdendir ki 31 yıldır susmuyoruz. Hem burada hem de ülkenin, yeryüzünün dört bir yanında sesimizi yükseltiyoruz.
Bu kör karanlığa karşı nefesimiz, gücümüz yettikçe susmayacağız!”
PİRHA/İSTANBUL
Yoruma kapalı.