PİRHA – Ankara’da yaşayan Sivaslı ve Yozgatlı bir grup yurttaş, kültürel zenginliklerini korumak adına bir araya geldi. Köy düğünlerinin yanı sıra ekin toplama dönemindeki ritüellerin kaybolmaması için çalışmalar yapan grup, önce elleriyle yöresel kıyafetler dikti, ardından kaybolmaya yüz tutmuş ezgilere ses oldu. Yaklaşık 20 kişilik grup, şimdi hem düğünlerde hem de davet edildikleri sahnelerde kültürlerini sergiliyor.
Ankara’da yaşayan Sivaslı bir grup Alevi yurttaş, kültürel zenginliklerinin kaybolmaması için yıllar önce Kızılırmak Yerel Dernekler Federasyonu’nda bir araya gelerek kolektif bir çalışmaya karar kıldı.
Sivas ve kısmen de Yozgat yöresini temsilen 30 yıldır Ankara’da kültürel çalışma yapan grup, bölgeye ait kıyafet ve müziklerle birlikte birçok ritüeli canlandırarak bugüne taşıdı.
Geleneklerini tanıtmak adına çaba sarf eden grubun organizatörlüğünü Şair Kamber Gürbüzdal yürütüyor. Grup, daha çok müzikal bir gösteri sunuyor da denilebilir.
El yapımı özel kıyafetlerle izleyici karşısına çıkan ekibin en genci ise 45 yaşında.
Grup, ileri yaşlarına rağmen bir hayli efor sarf edip, davul-zurna eşliğinde Sivas düğünlerinin tüm zarafetini sergiliyor.
KENT YAŞAMINDA KÖY KÜLTÜRÜNÜ YAŞATIYORLAR!
Kamber Gürbüzdal, sergiledikleri kültürün genelde Sivas’ın Emlek, Kangal, Çamşıh yöresi ile Yozgat’ın Akdağmadeni bölgesine ait olduğunu belirtti. Giyinilen kıyafetlerin birçoğunun el yapımı olduğunu söyleyen Gürbüzdal, günümüzde böyle bir kültürel faaliyetin, toplumda ilgi uyandırdığını anlattı. Ekip olarak kimi düğünlere de davet edildiklerini söyleyen Gürbüzdal, eskide kalan ritüelleri sergilemenin, toplumda heyecan uyandırdığını da aktardı.
Gürbüzdal, “Kültürümüz kaybolmasın diye çabalıyoruz. Şenliklere, düğünlere de katılıyoruz” diyerek şöyle devam etti:
“Umarım kültürümüzü yarınlara aktarmaya gücümüz yeter. Bütün çabamız bu yönde. Artık bir karşılığı da oluyor gibi. Gençler ısrarla bizleri düğünlerine çağırıyor, biz de diyoruz ki ‘O beyaz kıyafeti kim, bize ‘gelinlik’ diye öğretti? Bizim asıl gelinliğimiz, damatlığımız işte bunlar’ diyoruz. Ben de kendi düğünümü Ankara’da, tıpkı geçmişte yapılan düğünler gibi organize etmiştim. Eşimi ata bindirip öyle düğün yaptım. Şimdi ise insanlarımızdan hiçbir karşılık beklemeden çağrıldığımız düğünlere gidiyoruz. Yeter ki kültürümüze sahip çıkılsın.”
KÖY TOPLUMUNUN DAYANIŞMASI DA SERGİLENİYOR
Ekip, aynı zamanda insan gücü kullanarak, imece usulüyle tarlalarda nasıl ekin biçildiğinin sunumunu yapıyor.
Şair Kamber Gürbüzdal, ellerinde oraklar, koro halinde söylenen ezgiler eşliğinde yapılan sunuma dair de şu bilgileri paylaştı:
“Bizlerin yaşam alanları aslında dağ köyleridir. Yavuz Sultan Selim’den sonra Aleviler hep taşlı, ormanlı yerlere sığınıyor. Tabii bu yaşadıkları yerler ekilip, biçilemiyor. İnsanlar, ayakta kalabilmek için derelere, tepelere ekin yapıyor. Fakirlik de var tabii, o nedenle güçlü olunması halinde bu işlerin üstesinden gelinebiliyor. Yöre halkı, tarlaları biçerken de söyledikleri türkülerden güç alıyorlar.”
“KİMSENİN MAĞDUR OLMASINA İZİN VERİLMEZDİ”
Ekipte yer alan İsmail Çalışkan da geçmişte köy yaşamında yapılan yardımlaşmaya dikkat çekti. Çalışkan, geçmişte insan gücü az olan ailelere, diğer aileler tarafından destek verildiğini anlattı. Kadın-erkek hep birlikte tarlada çalışıldığını belirten Çalışkan, “İmece usulü köylerde Eylül’ün sonuna kadar bir çiftçinin dahi ekini tarlada kalmazdı. Örneğin ekinler tam toplanırken hava bulutlanır ve yağmur yağacağı anlaşılacağı anda bütün komşular yardıma koşardı. Yani hiç kimsenin mağdur olmasına izin verilmezdi” diye konuştu.
Eren GÜVEN/ANKARA
Yoruma kapalı.