Alevi Haber Ajansi

Doğan Munzuroğlu: 4 Mayıs, Dersim’in idam fermanının resmi olarak imzalanmış halidir-VİDEO

PİRHA- Bugün, 4 Mayıs 1937’de Bakanlar Kurulu kararıyla gerçekleşen ‘Tunceli Tenkil Harekatı’nın, 87. yıldönümü. Araştırmacı-yazar Doğan Munzuroğlu, “4 Mayıs’ta yaşanan Dersim’in idam fermanının resmi olarak imzalanmış halidir. Devlet, Dersim’e sefer yaptığında, esas hedefi herhangi bir Kürdi mücadelenin oluşma tehlikesini engellemekti. Fakat bunun yanında Dersim’in Kızılbaş olması da devleti perçinliyor, motivasyonunu güçlendiriyor” dedi.

Bugün, 4 Mayıs 1937’de Bakanlar Kurulu kararıyla gerçekleşen ‘Tunceli Tenkil Harekatı’nın, Dersimlilerin deyimi ile de “Tertelenin” 87. yıldönümü. O gün alınan karar sonrasında Dersim’de çok büyük bir insanlık suçu işlendi.

1937-38 yıllarında Dersim’de yaşananlar, uluslararası hukuka göre soykırım olarak adlandırılıyor. Ancak aradan 87 yıl geçmesine rağmen devlet arşivleri açılmadı, o dönemde neler yaşandığının tespiti yapılmadı. Daha da önemlisi, bu konuda tam bir yüzleşme yaşanmadı.

Konuyla ilgili, kendisi de Dersimli olan araştırmacı, yazar Doğan Munzuroğlu PİRHA’ya konuştu.

“DERSİM UZUN YILLAR OSMANLI DEVLETİNİN UĞRAŞTIĞI BİR COĞRAFYA”

Dersim’in dağlık ve ormanlık yapısı nedeniyle uzun yıllar Osmanlı Devleti’nin uğraştığı bir coğrafya olduğunu belirten Doğan Munzuroğlu, şu değerlendirmeyi yaptı:

“Orada yaşayan halkların, daha çok isyankar, özgürlüğüne düşkün insanlar olması nedeniyle, devlet de bir türlü uzun süre bu toplumla barışık yaşayamamış. Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte Dersim bir çıbanbaşı olarak nitelendirilmeye devam edilmiş ve Dersim hakkında onlarca rapor hazırlanmış. Osmanlı döneminden başlayarak, Cumhuriyet dönemine kadar birçok rapor hazırlanmış. Birçoğunun fikri de ‘Dersim tedip edilmeli, tenkit edilmeli, ıslah edilmeli, sürgün edilmeli’ gibi sonuçlara varmış.

4 Mayıs 1937’de Atatürk’ün huzurunda bir Bakanlar Kurulu kararı alınıyor. Bu defa bir sonuca varıyorlar. İsyan eden şahsiyetleri ya da ‘bizim tehlikeli olarak gördüğümüz şahsiyetleri öldürüp, gerisini yerinde bırakmak doğru değil’ diyorlar. Elden geldiğince suç işlemiş ya da devlete karşı suçlu olan kişileri yok edip geriye kalan halkı da başka bölgelere sürgün etmek gibi bir karara varıyorlar.

“CELAL BAYAR YÖNETİMİNDE TOPTAN YOK ETME SÜRECİ BAŞLATILDI”

Bu kararın sonunda da paraya acımaksızın içlerinde ne kadar kişi ajanlaştırılabilirse ajanlaştırılması, satın alınması kararı veriliyor. Bu karardan sonra Dersim’in fermanı imzalanmış oluyor ve daha sonra 1937’de İsmet Paşa’nın yönetiminde bir sefer düzenleniyor. Daha çok isyankar aşiretlere yönelik çeşitli müdahaleler oluyor ve savaşanlar öldürülüyor. Fakat bununla yetinilmiyor. 1938’de Celal Bayar’ın yönetiminde bu defa toptan yok etme gibi bir süreç başlatılıyor. Neredeyse canlı her varlığa ateş edilecek ya da toplu halde gaz serperek öldürme şeklinde ya da uçurumlardan atma yöntemiyle toplu katliam başlıyor. Daha sonra da sürgün süreci başlatılıyor. Geride kalan toplum, Türkiye’nin batı illerine sürgün ediliyor. Sürgünden 10 yıl sonra tekrar geriye dönüş için imkan veriliyor. Yasak kalkıyor ve geride kalan halk, tekrar coğrafyasına, dağlarına geri dönüyor.”

“DERSİM’İN KIZILBAŞ OLMASI DEVLETİN YÖNELME MOTİVASYONUNU PERÇİNLİYOR”

Doğan Munzuroğlu, 4 Mayıs 1937 tarihini “Dersim’in idam fermanının resmi olarak imzalanmış hali” sözleriyle yorumladı. Munzuroğlu, “Devlet, Dersim’e sefer yapıp, ıslah etmek istediğinde esas hedefi, buradaki herhangi bir Kürdi mücadelenin oluşma tehlikesiydi. Fakat bunun yanında Dersim’in Kızılbaş olması da bunu daha da perçinliyor. Bu, bir saldırının ya da ıslah etme, yok etme girişiminin daha da güçlü bir motivasyona yönelmesini sağlıyor” diye belirtti.

TÜRKTANER KÖYÜNÜN HİKAYESİ!

Doğan Munzuroğlu, katliam sürecinde Türktaner köyünde yaşananları da hatırlatarak şöyle devam etti:

“Hozat’ın Türktaner köyünde Zeyno Bıcik isimli biri var, o köyün muhtarı. Bu Zeyno Bıcik, köyün girişine bir levha koyuyor. 1938’de devlet oraya gelmiş. Köyleri yakıyor. İnsanların bir kısmını kurşuna diziyor, geri kalanını sürgün ediyor. Zeyno Bıcik düşünmüş, taşınmış. Köyün girişine bir levha koymuş. Üzerine de ‘Türktaner’ yazmış. Yine bir tanıktan dinledim. Askerler geldiklerinde ‘Türktaner’e gider’ levhasını görüyor. ‘Burası neresi?’ diye soruyorlar. ‘Burası Türktaner’ cevabı veriliyor. Askerler diğer tarafı göstererek ‘Bu taraf nere?’ diye soruyor, ‘Orası da Kürttaner’ cevabı veriliyor. Askerler ‘O zaman bu tarafa gidiyoruz’ diyorlar. Yani Türktaner öyle kurtuluyor. O gün bugündür Türktaner Türktaner’dir. Şimdi buradan şunu anlıyoruz; yani Türk köyleri, eğer ciddi anlamda Türk köyü olduğuna kanaat getirmişse dokunulmamış. Bu örnekten şunu anlamış oluyoruz. Ha demek ki burada bir etnik, ulusal ayrımcılık durumu var. Tabii Kızılbaş olmaları onların çifte katliamdan geçmesine yol açmış, bunu kabul etmemiz lazım.”

“DEVLETİN RAPORLARI YALAN SÖYLÜYOR”

Dersim Katliamı’na ilişkin devlet raporları ve gazetelerde yazılanların çoğunda dezenformasyon uygulandığını ifade eden Doğan Munzuroğlu, sözlerini şu cümlelerle sürdürdü:

“1938’le ilgili anlatımlarının çoğunda şöyle diyor; ‘Şeyhler, pirler’ yani onlara göre gerici liderler, halkı ayaklandırmış ve isyan başlamış. Yani Dersim’de bir isyan olmuş. Şimdi bunu şöyle açıklamak mümkün; madem şeyhler, dede ocakları, pirler bu halkı isyan ettirdi, peki neden katliamda dede ya da pir ocaklarına ya da ‘seyit’ dediğimiz ocaklara diğer isyan eden aşiretler kadar dokunulmadı?

Birçok yerde mesela bakıyorsunuz, Baba Mansur Ocağından Hüseyin Doğan diye biri var. Mesela Hüseyin Doğan, ciddi ciddi devletle iş birliği yapıyor ve gelip yargılamalarda, Seyit Rıza ve arkadaşlarının yargılamalarında da şahitlik yapıyor. Oğlunun yaşının büyütülmesinde de şahitlik yapıyor. Orada resmen destekliyor. Hatta çeşitli dönemlerde de gelip Dersimlileri ikna etmeye çalışıyor.

“O GÜNDEN BUGÜNE DERSİM’DE ÇOK ŞEY DEĞİŞTİ”

Dersim’in 1937 sürecine, oradaki zihniyete, oradaki ruh haline geri dönme imkanı yok. Zaten o mümkün de değil. Çok şey değişti Dersim’de. Mesela dil değişti, kültürel yapı değişti, inanç yapısı büyük oranda dejenere oldu. Ana dilini konuşabilen insan sayısı giderek azalıyor. Yüzde 3-4’e düştü neredeyse. Ama buna rağmen Dersim şu yönünü yitirmedi; kabul etmek lazım, Dersim seküler bir alana kaydı. Türkiye’nin seküler yapısına destek olabilecek, ona kan taşıyabilecek bir kimliğe, topluma dönüştü. Aynı şekilde devlete karşı muhalif kimliğini de büyük oranda yitirmedi. Gerisi, Dersim’in geçmişle çok fazla bir bağının kaldığını düşünmüyorum.”

Eyüp HANOĞLU/DERSİM

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak