PİRHA – Hıdır Özcan, küçük yaşta tanıştığı müzik sanatına şimdilerde zanaatkar olarak destek veriyor. Oğlu Doğukan ile aynı atölye içerisinde üretim yapan Özcan, 30 yılı aşkın süredir yürüttüğü müzik çalışmalarını ve günümüz müzik kültürünü değerlendirdi. Özcan, ekonomik kriz nedeniyle bağlamaya talebin azaldığını kaydetti.
Malatya Hekimhan’a bağlı bir köyde 1968 yılında doğan Hıdır Özcan, ilkokul çağlarında rençberlik ve çiftçilik yaparken müziğe de ilgisinin oluştuğunu fark eder. “Aslında müzik insanla birlikte doğar, içinde yaşar” diyen Özcan, “Arguvan ağzı” tekniğinin ise bir başka tutku olduğunu belirtiyor.
“CENAZEMİZDE, DÜĞÜNLERİMİZDE TÜRKÜLER HEP VAR OLDU”
Halk müziği için “Olmazsa olmaz” vurgusunu yapan Hıdır Özcan, Ankara’nın Keçiören semtindeki müzik atölyesinde üretmeye devam ediyor. Özcan, “Türküler bizimle yaşar. Cenazemizde, düğünlerimizde, muhabbetlerimizde türküler hep vardır. Sazlarımız da bizim simgemizdir. Kesinlikle evlerimizde bir saz köşede asılı olacaktır” vurgusunu yaparak müzik serüveninin başlangıcını ise şu sözlerle özetledi:
“Ortaokul çağlarında abimin amatörce yapmış olduğu bir bağlama sayesinde ilk tanışmam olmuştu. Daha sonra türkülere aşina olup piştikçe belli yerlere geldim. 22 yaşımda ise bağlama ustası hemşerim Mehmet Ali Alpay dedem ile tanıştım. El becerim çok iyiydi. Çocukken de keser ve testere kullanmayı iyi beceriyordum. Alpay dedeler bizi sevmişlerdi ve daha sonra Tuzluçayır’daki atölyede yanında işe başladım. 1993-1997 yılları arasında usta-çırak ilişkisi oluştu. Daha sonra ustamla güzel bir şekilde ayrıldık ve kendi atölyemi kurdum. O gün bugündür işimi yürütmekteyim. Çevreme müzik konusunda kültürel katkıda bulunduğuma inanıyorum.”
“BAĞLAMAYA TALEP AZALDI”
Hıdır Özcan, ürettiği enstrümanlara yönelik talepleri de anlattı. Ekonomik kriz nedeniyle bağlama satışlarında düşüş olduğunu ifade eden Özcan “Yaşam şartları ortada. Paranın değeri zaten kalmadı. Durumumuz içler acısı. Düşünebiliyor musunuz en büyük banknot 200 lira ile dahi bir şey yapamıyorsunuz. Tabii ki biz gönüllere hitap ettiğimiz için herkesin bütçesine, gönlüne göre yaklaşımda bulunuyoruz” dedi.
Hıdır Özcan, 2000’li yıllarda sektörün daha güzel olduğunu belirterek sözlerine şöyle devam etti:
“O yıllarda müziğe olan ilgiden mi diyelim ya da maddi açıdan mı bilinmez; ikisi de tabii çok önemli, o yıllar daha güzeldi. Bugünlerde siparişler azaldı. Genellikle enstrüman tamiratı yapıyoruz. Eski bağlamalarımızı tekrar hayata döndürüyoruz. Yeni nesil gençlik ise daha çok fantezi tarzı müziğe; gitar keman tarzına daha çok ilgi gösteriyor.”
POPÜLER MÜZİK ÇAĞINDA HALK EZGİLERİNİN DEĞERİ!
Hıdır Özcan’ın oğlu 27 yaşındaki Doğukan Özcan da da tıpkı babası gibi kendisini müziğe adamış bir genç. Özel bir kurumda müzik öğretmenliği de yapan Doğukan, kalan zamanını babasının kurduğu atölyede geçiriyor.
Mesleğe küçük yaşta başladığını ifade eden Doğukan Özcan, “Aileden aldığımız güzel duygular sebebiyle erken çağda bu mesleğe atıldım. İlk eğitimime 9 yaşımda Gürbüz Sapmaz’dan ders almakla başladım. İyi bir seviyeye geldikten sonra da Ankara Güzel Sanatlar Lisesi’nde eğitime devam ettim. Ardından Bolu İzzet Baysal Üniversitesi’nde müzik öğretmenliği bölümünü bitirdim” diye belirtti.
Toplumun artık daha çok popüler müzikten yana tercih kıldığını belirten Doğukan, halk müziğine olan ilgiyi de yorumladı. Doğukan, günümüzde bağlama çalıp halk ezgileri seslendirmenin vermiş olduğu hissiyatı ise şu sözlerle anlattı:
“Kendini halka ifade etme açısından düşünürsen, kendini özel bir yere koyabilirsin, çünkü azınlıktasın. Sesini duyurman daha güç olsa da azınlık olduğun için kendini özel hissedebilirsin. Fakat popüler kültür, popüler müzik çağında olduğumuz için insanların bir şeye ısınıp soğuması daha kısa sürede oluyor. Yani hemen al, bitir ve çöpe at şeklinde oluyor. İçinde bulunduğumuz halk müziği ise bu yapıda olan bir müzik değil. Daha çok almak ve özümsemek boyutunda daha yüksek bir değere sahip. Bu sebeple günümüzdeki gençlere daha çok hitap edecek olursam, bu müziği algılaması, anlaması biraz daha güç oluyor. Yani daha yaşı büyük kitlelere söylemektense; geçmişten gelen tabii kulak dolgunlukları da var tabii onların Bu sebeple anlamaları daha kolay oluyor ama genç kesimden bahsedersek bunu algılayıp özümsemeleri biraz daha zor oluyor.
“KENDİ KÜLTÜRÜMÜZÜ DE ÖĞRENMEMİZ GEREKİYOR”
Bulunduğumuz ülkede yapılan emeğin karşılığının sadece benim değil çoğu alanda olmadığını düşünüyorum. Verdiğim eğitime talep olmuyor değil, oluyor ama dediğimiz gibi genelde azınlıkta kalıyor. Yani daha çok gitar keman ya da çevrede gördüğümüz kadarıyla müzik nasıl işlenip duyuluyorsa onun altyapısındaki enstrümanlara çoğunluk yöneliyor. Tabii ki her insan istediğini çalabilir. İnsanlar hangi enstrümanı kendisine yakın hissediyorsa çalabilir bunda bir problem yok ama geçmişten gelen kendi kültürümüzü de öğrenmemiz gerekiyor.”
“ZAKİRLİK KONUSUNDA HENÜZ HAMLIK AŞAMASINDAYIM”
Doğukan Özcan, tıpkı babası gibi aynı zamanda bağlama imalatında kendini geliştiriyor. Enstrüman yapımı alanında yavaş ilerleyebildiğini söyleyen Doğukan, zakirlik konusunda da aynı “hamlıkta” olduğunu ifade etti. “Şu an pişme aşamasındayım” diyen Doğukan Özcan “Zakirlik konusunda istek olabilir ama zakirlik dediğimiz öyle hemen ele alınabilecek bir kavram değil. Bir şeylerin insanın içisinde oluşması lazım. Daha kendimi o anlamda ham hissediyorum. Henüz o seviyeye gelecek kısımda değilim. Zamanla gidip dinlersin, o kitlenin içerisinde bulunup bir şeyler kendine katarsın, daha sonra neden olmasın” şeklinde konuştu.
Eren GÜVEN/ANKARA
Yoruma kapalı.