PİRHA-Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın, 950. hafta eylemi nedeniyle yargılandığı davanın duruşması İstanbul Adliyesi 39. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Gözaltına kayıp yakınları ve insan hakları savunucuları ifade verdi. Davalı değil, davacı olduklarını belirten Cumartesi Anneleri ve avukatlar, Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmasını istediler. Duruşma 7 Haziran gününe ertelendi.
Gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak için her hafta Cumartesi günü Beyoğlu’nda bulunan Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen Cumartesi Anneleri’ne dava açıldı.
Cumartesi Anneleri 950. hafta eylemine katılan Ali Ocak, Ali Tosun, Besna Tosun, Cüneyt Yılmaz, Hanife Yıldız, Hasan Karakoç, Hatice Korkmaz, Hünkar Hüdai Yurtsever, İkbal Yarıcı, İrfan Bilge, İsmail Yücel, Leman Yurtsever, Maside Ocak, Meryem Pars, Mikail Kırbayır, Mukaddes Şamiloğlu, Selvi Gülmez, Oya Meriç Eyüboğlu, Saime Sebla Ercan, Ümmügülsüm Aylin Tekiner’e, “Gösteri ve Yürüyüş Kanuna muhalefet” nedeniyle açılan dava İstanbul Adliyesi 39. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Davayı izlemek üzere katılan heyette şu kurum ve kişiler yer aldı:
Elena Crespi, Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu ve İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi Ulviyya Hasanova, Dünya İşkence Karşıtı Örgüt ve İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi, Gülşah Kurt, Dünya İşkence Karşıtı Örgüt ve İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi Benedetta Perego, Turin Barosu (İtalya) ve Tehlikedeki Avukatlar için Uluslararası Gözlemevi, Olivier Maricourt, Lille Barosu (Fransa) ve Tehlikedeki Avukatlar için Uluslararası Gözlemevi, Van ve Batman Barosu başkanları, ABD, Almanya, Çekya, Fransa, Hollanda ve İsveç Konsoloslukları ile AB Türkiye Delegasyonu, Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH), İşkenceye Karşı Dünya Örgütü (OMCT), Paris Barosu, Tehlikedeki Avukatlar için Gözlemevi (OIAD), Uluslararası Af Örgütü, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), İnsan Hakları Derneği (İHD), Hakikat, Hafıza ve Adalet Merkezi, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi İnsan Hakları Savunucuları Dayanışma Ağı.
İKBAL EREN YARICI: HAYRETTİN EREN’i ANLATMAZSAM EKSİK KALIR
İlk olarak Cumartesi Annesi/İnsanı İkbal Eren Yarıcı savunma yaptı. Eren Yarıcı, “1980’de gözaltına alınıp kaybedilen Hayrettin Eren’in kardeşiyim. Hayrettin Eren’e ne olduğunu anlatmazsam bu ifade eksik kalır. Hayrettin Eren, Haşim İşcan Geçidi’nde arabasıyla giderken gözaltına alındı. Bunu haber aldığımızda annem ve babam Karagümrük Karakolu’na gitti. Sonrasında, annem ve babam Gayrettepe Emniyet Müdürlüğü’ne gitti. Orada da olmadığı söylendi. Sonrasında annem ve babam yeniden Karagümrük Karakolu’na gitti. ‘Oğlunun gözaltına alınmadığını’ söylediler. Ama oğlunun aracı karakol bahçesindeydi. Ondan sonra annem ve babam emniyet müdürlüklerine İçişleri Bakanlığına başvurdu. Sonra bir yetkiliyi ‘Bu davayı açarsam çocuğunuza bir şey yaparlar ben de koltuğumdan olurum’ dedi. Sizin çocuğunuza bunlar yapılsa ne yapardınız. Abim ve dört arkasından haber alınamadı” dedi.
Eren Yarıcı şöyle devam etti:
“O dönem görev yapan yetkililer sorumludur. Şayet Hayrettin Eren bir suç işlediyse yargılanıp ceza alırdı şimdi burada olurdu. Gözaltına alınanların kaybedilmesi insanlık suçu. Bunu görmezden gelmemiz isteniyor. Biz cumartesi Anneleri olarak kayıp yakınları olarak bir arada olmayı birlikte mücadele etmeyi seçtik. 1995’ten bu yana sevdiklerimizin akıbetini soruyor, faillerin cezalandırılmasını istiyoruz. Taleplerimiz çok insanı. 2011’de başbakanlık görevi sırasında Cumartesi Annelerini Başbakanlık ofisinde kabul etti. ‘Sizin sorununuz benim sorunumdur’ dedi. Talepleri karşılanacağı sözünü verdi. Ancak sonrasında Süleyman Soylu, bizi ve kayıpları hedef aldı ‘O kaybedilenler Eminönü’nde mendili atarken kaybedilmedi’ dedi. Gözaltına kayıpları kabul etti. Bizim Cumartesi Anneleri eyleminde 700. Hafta oturmamız yine İçişleri Bakanı Soylu’nun Beyoğlu Kaymakamlığı’nın emri ile yasaklandı. Çok sert bir polis saldırısı oldu, eylem engellendi. 46 kayıp gözaltına alındı. O haftadan beri Cumartesi günleri Galatasaray Meydanı kapatıldı. 699 hafta demokratik haklarını kullanmak için Cumartesi Anneleri’ne izin veren Beyoğlu Kaymakamlığı kamu güvenliğini mi bozdu? Suç mu işledi? Neden 700 haftadan itibaren yasaklandı. O meydan bizim için hafıza merkezi. Bizim o meydandan vazgeçmemiz mümkün değil.
AYM bizim davamızla ilgili hak ihlali kararı verdi. Sonrasında biz tekrar Cumartesi Meydanı’na çıktık. Ancak çevremiz polislerle sarıldı. Dağılmamız için bir uyarı yapılmadan gözaltına alındık. Gözaltına alınırken, darp edildik, havasız ortamda bekletildik. 29 hafta her cumartesi günü Galatasaray Meydanı’na yakın nerede olursa görüldüğümüz yerde gözaltına alındık. AYM kararını göstersek de suç işlediklerini söylesek de hiçbir direnç göstermediğimiz halde gözaltına alındık. Dağılmamız için koridor açılmıyor ve derhal gözaltına alınıyorduk.
Bir kayıp yakını olarak o hafta cumartesi günü orada olmamak arkadaşlarımın gördüğü muameleye tanık olmak işkence gibiydi. Bu insanlar ne yapıyor ki? Sonrasında İstiklal Caddesi’nde yürümeye başladık. Basın bizim önümüze geçip fotoğraf çekmeye başlayınca polis bizi gözaltına aldı. İkimizi araca bindirip, diğer arkadaşlarımızın yanına götürdüler.
“BİZ YASAK OLAN MEYDAN TARAFTARLARA SERBESTTİ”
O hafta gözaltından çıktıktan sonra Galatasaray maçı vardı, her taraf kalabalıktı, sloganlar atılıyordu. Polis kimseye müdahale etmiyordu. O gün eylem yasaktı. Bize yasak olan İstiklal taraftarlara serbestti. Bu adalet mi? Bakan Ali Yerlikaya bize yeniden Galatasaray Meydanı’nı 10 kişi ile sınırlı olmak üzere açtı. Bugün suç işlemiyorsak bugün de işlemiyoruz. Dönemin Başbakanı alt komisyon kurduğunda terörist annelerini mi ağırlamıştı?
“SEVDİKLERİMİZİN AKIBETİNİ SORDUĞUMUZ İÇİN YARGILANIYORUZ”
Sevdiklerimiz bizden alınarak bizE acı yaşatıldı. Savcıların sevdiklerimizle ilgili hakikati soruşturmaması bu acıyı katmerledi. Şimdi de biz onların akıbetini sorduğumuz için yargılanıyoruz. Abim hayrettin Eren’i kaybedenlerin yargılanması gerekmez mi? Onları kaybedenlerin yargılanması gerekmez mi? Bizim yerime onların burada yargılanıyor olması gerekmez mi? Bizler bu alana var olduğumuz sürece çıkmaya devam edeceğiz.”
Mahkeme salonunun gözlemci ve basın mensuplarına yetersiz gelmesi nedeniyle duruşmaya ara verildi. Duruşma hakimi avukatların yeni salon talebini kabul ederek duruşmaya 13.30’da devam edilmesine karar verdi.
ALİ OCAK: ADALET ARIYORUZ
Verilen aranın ardından devam eden duruşmada ikinci savunmayı Hasan Ocak’ın ağabeyi Ali Ocak yaptı. Ocak, “21 Mart 1995’te gözaltına alındıktan sonra kaybedilen Hasan Ocak’ın ağabeyiyim. Kendi çabamızla Hasan’dan haber alamadığımız 57 günün ardından 17 Mayıs 1995’te Adli Tıp kayıtlarından Hasan’ın işkenceyle öldürülüp Beykoz ormanına atıldığını, ardından resmi kurumlara başvurularımıza ve basında günlerce yer almamıza rağmen kimliği gizlenerek kimsesizler mezarlığına gömüldüğünün belgelerine ulaştık. O günden beri hakikatın açığa çıkartılması, sorumluların yargılanıp cezalandırılması için adalet arıyoruz. Suçlamaları kabul etmiyorum” dedi.
ALİ TOSUN: YENİ KAYIPLARIN ÖNÜNE GEÇTİK
Savunma yapan Ali Tosun ise savunmasında şunları ifade etti:
“Bu kadar adaletsizlik içinde ayrıca adaletsizliğe maruz kaldık. Bu ülke koşullarında adalet isteyenler başka hukuksuzluklara da maruz kaldı. Bu süreçte yeni kayıpların oluşmasında bir engeldi. Yeni kayıpların önüne geçtik. Sonrasında bu yasaklar başladı. O zamana kadar hiç şiddet olmadı. Slogan olmadı açıklamamızı yaptık oradan ayrıldık. Sonra yasaklar başlayınca şiddet oldu. Adaletsizliğe karşı mücadele ederken bu adaletsizliklere maruz kalmak tirajikomik. Bu suçlamayı kabul etmiyorum.”
HANİFE YILDIZ: SANIKLARIN BENİM YERİMDE OLMASINI İSTERDİM
30 yıldır Oğlu Murat Yıldız’ın akıbetini soran Hanife Yıldız ise “Devletin kolu uzundur, senin oğlunu bulur, kendi ifade verirse sorun çıkmaz dedi. Ben bunlara inanarak, güvenerek karakola götürdüm. Karakoldan oğlumu bana vermediler, ben oğlumu çıkaramadım. Oğlumun akıbetini ve kaybedenlerin yargılanmasını istiyorum. Ben 29 yıldır evlat acısıyla yaşayan bir anneyim. Ben kime sığınacağım. Ben çok isterdim o sanıkların benim yerimde olmasını, onların yargılanmasını. Hangi kanun hangi makam hangi adalete sığıyor bir evladı kaybedip annesini kelepçelemek. Benim vicdanıma sığmıyor. Ben davalı değil, davacıyım. Beni gözaltına alanlardan da yargılayanlardan da davacıyım”dedi.
HASAN KARAKOÇ: CUMARTESİ EYLEMLERİ BU ÜLKENİN YÜZ AKIDIR
Gözaltında kaybedilen Rıdvan Karakoç’un kardeşi Hasan Karakoç ise savunmasını şöyle yaptı:
“Ağabeyimin dosyası 29 yıldır Beykoz Adliyesi’nin tozlu laflarında bekletiliyor. Benim annem Asiye Karakoç Galatasaray Meydanı’nda ilk çıkan Cumartesi Annelerinden birisidir. Annem yaşadığı adaletsizlik karşısında başvurduğu hiçbir yerden sonuç alamadı, oğlunun başına gelenleri öğrenemedi, oğluna bunları yapanların yargılayıp cezalandırıldığını göremedi. Çünkü devlet benim annemi görmedi, duymadı, onu vatandaş saymadı. Burada yargılanan bizler mi olmalıyız, bizi işkenceyle gözaltına alanlar mı olmalı? Burada yargılanması gereken bizler değiliz. Bizler insanların sesiyiz, soluğuyuz. Biz bu katillerin kirli yüzünü açığa çıkardık, binlerce insan hayatına devam ediyor. Cumartesi eylemleri bu ülkenin yüz akıdır.”
LEMAN YURTSEVER: BUGÜN YARGILANMASI GEREKENLER EMRİ VERENLERDİR
İnsan hakları savunucusu Leman Yurtsever ise “Ben 29 yıldır Cumartesi Anneleri’nin mücadelesinde yer aldım. O günden bugüne değişen hiçbir şey yok. Hep biz yargılandık, bir tane polis yargılanmadı. 29 hafta boyunca biz hep kelepçeyle gözaltına alındık. Hiçbir direnme göstermedik. Anons yapılıyordu ama hiçbir koridor açılmıyordu. Bugün yargılanması gerekenler kolluk kuvvetleri ve emri verenlerdir” dedi.
MASİDE OCAK: AYM’NİN HAK OLARAK GÖRDÜĞÜNÜ SAVCI SUÇ OLARAK GÖRDÜ
Kayıp yakını Maside Ocak, “Anayasa Mahkemesi (AYM) bir karar verdi ve Galatasaray Meydanı’nın yasaklanmasını hak ihlali olarak gördü. Anayasa Mahkemesi kararından sonra İstanbul Valiliği’ne ve Beyoğlu Kaymakamlığı’na başvuru taleplerimiz oldu, cevap alamadık. 29 haftanın 28’inde hakkında kovuşturmaya yer yok kararı verildi. Anayasa Mahkemesi’nin hak gördüğünü bir savcının suç olarak gördüğüne tanık olduk. Bizler için çok üzücü. Anayasa Mahkemesi kararını hatırlatmak için o alana gittim. Failler halkında savuşturma, kovuşturma yürütülmedi. Anayasal hakkımı kullandım. Hepimiz hakkında beraat kararı istiyorum” dedi.
MERYEM BARIŞ: BİZ ANAYASAL HAKKIMIZI KULLANDIK
İnsan hakları savunucusu Meryem Barış da şunları söyledi:
“Daha biz alana girmeden polisler bizi gözaltına alındık. Annelerin kelepçelerin çıkarılmasını istedik. Gözaltından sonra da serbest bırakıldık. AYM’nin verdiği hak ihlali kararları var. Biz anayasal hakkımızı kullandık. İddiaları kabul etmiyoruz.”
MİKAİL KIRBAYIR: DAVALI DEĞİL DAVACIYIM
Cemil Kırbayır’ın kardeşi Mikail Kırbayır ise savunmasında “Ömrümün 43 yılı kardeşimin davası için davacı olarak geçti. Babam İsmail Kırbayır’ın 26 yaşındaki oğlunun tabutunun altına girme hakkı elinden alındı. Annem Berfu Kırbayır’ın oğlunun mezarına gidip gözyaşı dökme hakkını elinden aldılar. Bütün bu olanları TBMM’ye taşıdım. Titiz incelemeler sonucu 1980’de devletin güvenlik güçleri tarafından işkenceyle katledildiği sonucuna varıldı. Tıpkı yaşamı gibi davası zaman aşımına uğratıldı. Kayıplarımızın akıbetini soruyor ve sorguluyoruz. Anayasa Mahkemesi kararı karşısında kolluk kuvvetleri suç işlemiştir. Davalı değil davacıyım” dedi.
VAN BAROSU BAŞKANI ÖZARAZ: ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARI UYGULANMALI
Avukatların beyanlarına geçilmesinin ardından Van Barosu Başkanı Sinan Özaraz sözaldı. Özaraz, “Burada yargılanan sanıklar yaşadıkları olayın aslını anlattı. Kaymakam kanunsuz bir emir verdi, kolluk güçleri de bu emri yerine getirdi. Bu kanunsuz emri uygulayan kolluk, kararı veren idare makam yargılanmıyor, temel hakkını kullanan vatandaş yargılanıyor. Burada mahkemeye düşen Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamaktır. Bu sağlanmazsa hukuk devleti çiğnenmiş olacaktır. Bu insanların temel hak ve özgürlüklerine sahip çıkmak bizim yükümlülüğümüzdür. Müvekillerin beraatini talep ediyorum” dedi.
BATMAN BAROSU BAŞKANI ŞENSES: YARGI TACİZİ AÇISINDAN ÖRNEK BİR DAVA
Batman Barosu Başkanı Erkan Şenses ise şunları söyledi:
“Yargı tacizi açısından çok büyük bir örnektir bu dava. Bu davanın üzerinde 12 Eylül’ün hayaleti dolanıyor. 2911 sayılı Yasa 1983’te cunta rejimi sırasında çıkarıldı. Ne hazindir ki siyasi iktidar sivil anayasaya ihtiyaç duyduğunu söylüyor, ancak cuntacıların çıkardığı yetkiyi sonuna kadar kullanıyor. Mahkemeye düşen anayasal haklarını kullanmak isteyen vatandaşların hakkını korumaktır. Türkiye’de gelinen noktada 2911 sayısı yasa çok sıkı bir şekilde uygulanıyor. Tüm müvekkillerin beraatına karar verilmesini talep ediyorum”
AV. SEVERAL BALLIKAYA: CUMARTESİ ANNELERİ’NİN İSTEDİĞİ YAS TUTACAKALRI BİR MEZAR TAŞI!
Avukat Several Ballıkaya ise “Müvekkillerim beyaz torosun babalarını alıp götürdüğünü gördü ve bugün burada yargılanıyorlar. Gözaltında kaybedilme sonucu toptan bir yas hali yaşanıyor. Bugün Cumartesi Anneleri’nin istediği, yas tutacakları bir mezar taşı. Zorla kaybettirme insanlığa karşı işlenmiş bir suç. Müvekkillerim Ali Tosun ve annesi, babasını arıyor. Onlar da her hafta seslerini duyurmak için Galatasaray Meydanı’na gidiyor. Savcı, bu hakkı ‘protesto’ olarak nitelendirmiş. Olay üç-beş saniyede gerçekleşiyor. Yasal hakkını kullanmak suç değildir, ancak müvekkiller bu yüzden yargılanıyor. Protesto bile yapmıyordu aslında o sırada. Bu adaletsizliği uzatmadan derhal beraat kararı vermenizi talep ediyoruz” dedi.
AV. EREN KESKİN: AYM KARARINA UYMANIZI TALEP EDİYORUM
Avukat Eren Keskin de savunmasında şunları dile getirdi:
“Rıdvan Karakoç’un ağabeyi gözaltına alınmadan önce benim yanıma gelip “Seni her gün arayacağım, aramazsam bil ki gözaltında kaybedildim” demişti. Bu coğrafyada yargıçlar bağımsız değil, yargıçlar bağımsız değilse kimse değildir. Burada savcının yapması gereken Anayasa Mahkemesi kararına uyup davayı açmamaktı. Hukuk devletinde olsaydık böyle olurdu. En yüksek mahkemenin bir hak ihlali kararı var bu dosyada, bu yüzden derhal beraat kararı verilebilir. Sizden Anayasa Mahkemesi’nin kararına uymanızı talep ediyorum.”
AV GÜLSEREN YOLERİ: HUKUKSUZLUĞUN BERTARAF EDİLMESİ BU SALONDAN ÇIKACAK KARARLA GERÇEKLEŞECEK
Savunma için söz alan Avukat Gülseren Yoleri de “Süleyman Soylu İçişleri Bakanı iken Cumartesi Annelerine yönelik düşmanca tavrından dolayı yasaklar başladı. Biz Anayasa Mahkemesi kararına uyulmasını istiyoruz. Bu hukuksuzluğun, kanunsuzluğun bertaraf edilmesi, bu salonlardan çıkacak kararlarla gerçekleşecek. Talebimiz derhal beraat kararı verilmesidir.”
Avukatların savunmasının ardından ara kararını açıklayan mahkeme geriye kalan tanıkların dinlenmesi ve eksik hususların giderilmesi için duruşmayı 7 Haziran’a saat 14.00’e erteledi.
PİRHA/İSTANBUL
Yoruma kapalı.