PİRHA- Avukat Aytekin Aktaş, Madımak Katliamı Davası’nda uygulanan zaman aşımı kararının siyasi erkten bağımsız olmadığını söyledi. Aktaş, “Çok yönlü bir katliam var. Toplumsal muhalefetin, hukukun ve Alevilerin varlık hakkının katledilmesinden bahsediyoruz. Madımak davası özelinde bütün Alevi davalarında Alevi kamuoyuna ve hak mücadelesine destek olunması çok önemli bir yere sahip” diye konuştu.
33 aydın, sanatçı ve yazarın yakılarak katledildiği Madımak Katliamı’nın firari sanıkları Murat Sonkur, Eren Ceylan ve Murat Karataş’ın yargılandığı davanın son duruşması 14 Eylül 2023 tarihinde Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Esas hakkındaki mütalaasını açıklayan savcı, kaçaklık durumunun zamanaşımı süresini etkilemeyeceğini ileri sürdü ve üç firari sanık hakkında zamanaşımı uygulanarak davanın düşmesini talep etti.
Savcının mütalaasının ardından kararını açıklayan mahkeme heyeti, firari sanıklar Murat Sonkur, Eren Ceylan ve Murat Karataş yönünden zamanaşımı gerekçesiyle davanın düşürülmesine hükmetmişti.
Avukat Aytekin Aktaş, ulusal ve uluslararası hukukun insanlığa karşı işlenen suç olarak tasnif ettiği Madımak Katliamı’nın sıradan bir cinayet olarak ele alındığı eleştirisini yöneltti. Madımak Katliamı Davası’nın firari 3 sanığının Alman istihbaratı ile ilişkilerinin ve firari sanıkların Alman hükümeti tarafından korunmasını ‘koz olarak kullanma’ şeklinde yorumlayan Aktaş, katillerin aynı akılla korunduğunu ifade etti.
“KONTRGERİLLA DESTEĞİYLE PLANLANAN BİR KATLİAM”
Madımak Katliamı’nın toplumsal muhalefeti sindirmek için kurgulanan ve kontrgerilla desteğiyle gerçekleşen bir katliam olduğunu vurgulayan Aktaş, “Bu katliam müstakil bir katliam değildir. Cumhuriyetten bu yana hem farklı toplumlar hem de Alevilere yönelik katliamlar silsilesi var. Madımak Katliamı bizler için ne ilkti ne de sondu. Aleviler için yakın tarihteki en büyük acıdır, katliamdır. Sivil faşistlerce, devlet kollukları tarafından yol verilen, en iyi ihtimalle ihmal yoluyla engellenmeyen 15 bin kişi tarafından göz göre 33 insanımız yakıldı. Bu kontrgerillanın desteğiyle gerçekleşen bir katliam. Büyük resimden bakınca; büyük bir toplumsal muhalefeti sindirmek için kurgulanan bir planın parçası olabilir” dedi.
“ALEVİLERİN VARLIK HAKKI KATLEDİLDİ”
Zaman aşımı kararı ile toplumsal muhalefet, hukuk ve Alevilerin varlık hakkının katledildiğini söyleyen Aktaş, şunları kaydetti:
“Bu katliamın makro siyasette de bir karşılığı var. Yine 90’lı yıllarda Kürtlere yönelik katliamlar çok sık yaşandı. Sivas Katliamı’na da dönemsel olarak kontrgerilla faaliyeti olarak bakmak lazım. Benzeri katliamlarda alışık olduğumuz üzere çevre illerden de getirilen 15 bin kişi var ve sadece 170’i tespit edilebiliyor. Sadece 67 kişi cezalandırılıyor. Dava 30. Yılını devirdi ve hukuk açısından garabet. Alay edilircesine sanıkların bulunmadığı, kırmızı bültenle aranan katliamın yakınındaki evinde eceliyle ölmesi, yurt dışında olduğu belirtilen sanığın cenazesinin Türkiye’de defnedilmesi gibi akılla izah edilemeyecek şekilde yürüyen bir yargılama söz konusu. Bu yargılama hukuken zaman aşımı ile sonlandırıldı ama toplum vicdanında, bilinçlerde elbette sonuçlanmadı. Çok yönlü bir katliam var. Toplumsal muhalefetin, hukukun ve Alevilerin varlık hakkının katledilmesinden bahsediyoruz.”
ALMANYA VE HOLLANDA’NIN ELEŞTİRİ!
Av. Aytekin Aktaş, katliamın faillerinin Almanya tarafından istihbarat elemanı olarak korunmasının uluslararası siyasette koz olarak kullanılma olduğuna işaret etti.
Katliamda yaşamını yitiren Hollanda vatandaşı Carina Cuanna’nın yargılanmasına son dönemlerde dahil olan Hollanda devletinin tutumunun göstermelik olduğu eleştirisini yönelten Aktaş, “Kontrgerilla dediğimiz faaliyet legal hukuk sistemlerinin dışında devlet eliyle ya da dolaylı olarak yürütülen, toplumsal muhalefeti bastırmaya çalışan illegal bir faaliyet. Kontrgerilla faaliyeti bütün Avrupa’da olduğu gibi Türkiye’de de oldu. Bu faaliyetler Almanya ve Hollanda devletinde de etkisini gösterdi. Madımak Katliamı’nda yaşamını yitiren Hollandalı Carina Caunna vardı ve Hollanda devleti de çok uzun yıllar yargılamaya müdahil bile olmadı. Sonrasında göstermelik olarak yargılamaya dahil oldu. Katillerin aynı akılla kollandığını söyleyebiliriz. Tarihsel okumalardan varsayımda bulunursak; Almanya Türkiye’ye karşı bu tip katilleri elinde koz olarak kullanıp, uluslararası siyasette ihtiyaç halinde maşa olarak kullanıp koz olarak tutuyor” diye konuştu.
“HÜKÜMET, ALEVİLİĞİ ORTADAN KALDIRILMASI GEREKEN TOPLUMSAL TABAKA OLARAK GÖRÜYOR”
Aktaş, AKP hükümetinin Madımak Katliamı’nda taraf olduğunu belirterek şöyle devam etti:
“Siyasi İslamcı politik hattan gelen hükümet, Aleviliği ortadan kaldırılması gereken toplumsal bir tabaka olarak görüyor. En son olarak Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kurulmasıyla birlikte bu pastanın kreması böylece çalınmış oldu. Tabiri caiz ise Aleviliği etkisizleştirip kendine tabi kılmaya devam ediyor. Alevi kurumlarının yıllardır ortaya koyduğu haklı mücadelesi ve itirazlarına rağmen AKP hükümeti bunu ısrarla yapıyor. Daha büyük perspektiften bakmak gerekir ise Erdoğan kendisini Büyük Orta Doğu Projesi’nin başkanı olarak görüyor. Orta Doğu’nun başka ülkelerindeki mezhepçi yaklaşımları kendi ülkemizde de görünüyor. Alevilerin ikinci sınıf insan muamelesi görmesi, süregelen katliamlar silsilesi, katillere sahip çıkılması, yargılamanın hukuka aykırı yürütülmesi-sonuçlandırılması, uluslararası hukukun tanınması açıktan yapılıyor.”
“HUKUK İKTİDARI KORUYAN SOPAYA DÖNÜŞTÜ”
Aktaş, gerek Roma statüsü gerek ise uluslararası hukukta soykırıma karşı imzalanan sözleşmelerde insanlığa karşı işlenen suçlarda zaman aşımı olmayacağı kararına rağmen, verilen kararın meşru olmadığını belirterek, “Başkanlık rejimi yani tek adam rejimi demokratik değil. Adı konulmuş olmasa da sulandırılmış monarşi yaşıyoruz. Kanun hükmünde kararnamelerle, cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle, hukuken demokratik ilkeler gereği kabul edilmesi mümkün olmayan, meclisten geçmeyen, tartışılmayan şeyler bugün hukuk diye kabul ediliyor. Teknik olarak bu afları hukuka uygun olarak kabul etmek mümkün olabilir ama adalet açısından, demokratik anlamda meşru değildir. Cumhurbaşkanı tek başına istediğini affetme yetkisini kendisine vermiştir. Gerek Roma statüsünde gerek soykırıma karşı sözleşmelerde, gerek ise kendi ceza kanunumuzda düzenlenen hükme göre insanlığa karşı işlenen suçlarda zaman aşımı olmaz. Bağlayıcı hükümler var ve buna cumhurbaşkanı da bir vatandaşta bağlıdır. Kendi hukukunun tanınmadığı bir atmosferden bahsediyoruz. İnsanlığa karşı işlenen suçlarda zaman aşımı olmayacağı gibi, buradan hareketle bu kişilerin de affedilemeyeceğini söylemek gerekir. Hukuku kendi iktidarını korumak için bir sopa olarak kullanır ise her şey mubahtır. Ama hukuku hakikatin ve adaletin aracı olarak görecek olursak bu afların kabul edilir bir tarafı yok” şeklinde konuştu.
“MADIMAK KATLİAMI SIRADAN BİR CİNAYET OLARAK ELE ALINDI”
Ulusal ve uluslararası hukukun insanlığa karşı işlenen suç olarak tasnif ettiği Madımak Katliamı’nın sıradan bir cinayet olarak ele alınmasına tepki gösteren Aktaş, “Daha en başından suç tasnifi doğru yapılmıyor. Suç tasnifi insanlığa karşı suç olarak yapılmalıydı. Yargılama sürecinde bu her aşamada dile getirildi, mahkeme ise hukuka aykırı karar vereceğim diyerek inatla bunu reddetti. Bunun insanlığa karşı işlenen suç olduğunu tespit etmemek için ya art niyetli ya da hukuk bilmemesi lazım. Sistematik şekilde yakılan insanlardan bahsediyoruz. Bu insanların temsil ettiği inanç örgütlenmesi üstünden katledilmesi uluslararası sözleşmelerdeki bütün unsurları sağlıyor ve bu insanlığa karşı işlenen suçtur. Mahkeme bunu yapmayarak sıradan bir cinayet olarak ele aldı. Terörle mücadele kanunu üstünden ele alındı, lakin hiçbir terör örgütü ile bağı bulunmadı. Bu yargılamanın bağımsız ve tarafsız olmadığını düşünüyoruz. Bu kararı vicdanlarımızda kabul etmiyoruz” ifadelerini kullandı.
“KATLİAMLARIN AÇIĞA ÇIKARILMASI İÇİN MÜCADELE ÇOK KIYMETLİ”
Av. Aytekin Aktaş, zaman aşımı kararının siyasi erkten bağımsız olmadığı ve sembolik de olsa üst mahkemeden çıkacak olumlu kararların toplumsal mücadele için anlamlı olacağını belirterek, şunları vurguladı:
“Mahkemelerin tarafsız ve bağımsız olduğu ön kabulü dahilinde olması gereken şey bu kararın üst mahkemeden dönmesidir. Her ne kadar ulusal hukukta alamadığımız haklarımız uluslararası hukukta yani yabancı kapılarda hak aramak ağırımıza gidiyor da olsa; tarihe not düşmek için, yanan canlarımız gitti ama katliamlar devam ediyor. Katliamların açığa çıkarılması ve önlenebilmesi için bu mücadelenin çok kıymetli olduğunu düşünüyoruz. Sembolik dahi olsa alınacak olumlu kararların verilecek toplumsal ve politik mücadeleler sonucunda anlamlı hale geleceğini düşünüyoruz. Madımak davasında insanlığa karşı suç işlendiğini kabul etmeyeceksek hangi dosyada kabul edeceğiz? Filistin bombalanırken insanlığa karşı suçtur, soykırıma karşı duralım diyoruz. Bu insanlar bizim vatandaşımızdı, memleketin tam ortasında Sivas’ta göz göre göre yakıldılar” şeklinde konuştu.
“ALEVİLERE YÖNELİK SUÇLARDA TOPLUMSAL REFLEKSLER ZAYIF”
Alevilere yönelik işlenen suçlarda toplumsal refleksler veya hukuk mücadelesinin görece daha zayıf olduğu öngörüsünü paylaşan Av. Aytekin Aktaş, “Maalesef toplumsal davalarda pek çok hukuksuz yargılama gördük. Gerçek suçlular en azından halkın vicdanında hüküm giyebildiyse bu emek veren değerli hukukçuların mücadelesi sonucudur. Bir davaya toplum sahip çıkıyorsa doğrudan ya da dolaylı olarak ulaşacağı yere varıyor. Ama Alevilere yönelik işlenen suçlarda toplumsal refleksimiz veya hukuk mücadelemizin görece daha zayıf olduğunu söylersek yanlış olmaz. Bu konuda hassasiyete sahibi olan, Alevilerin mücadelesini haklı gören kurumların, toplumsal mücadele hatlarının bu davalara sahip çıkmasını önemle ve ısrarla rica ediyoruz. Hep birlikte mücadele etmekten başka şansımız yok. Madımak davası özelinde bütün Alevi davalarında Alevi kamuoyunu ve hak mücadelesine destek olunması çok önemli bir yere sahip” dedi.
Ersin ÖZGÜL/İZMİR
Yoruma kapalı.