Alevi Haber Ajansi

‘Okullarda mescit düşmanlık yaratır; öğretmenlere din dersi zorunluluğu zorbalıktır’-VİDEO

PİRHA – Eğitim Sen Genel Başkanı Prof. Dr. Nejla Kurul, Milli Eğitim Bakanlığı’nın eğitim kurumlarını dini mekanlara dönüştürmesini eleştirdi. Kurul, okullarda mescit zorunluluğuna işaret ederek, “Sınıflar çok kalabalık, bir sınıfı mescite dönüştürme çabası 30-40 öğrenciyi derslerinden alıkoymak demek. Öğrencileri nitelikli eğitimden uzaklaştırmak demek” dedi. Kurul, eğitimciler için de zorunlu din dayatmasının da zorbalık olduğunu vurguladı. 

Millî Eğitim Bakanlığı’nın 2022-2023 örgün eğitim istatistikleri de gösteriyor ki kamusal eğitim yıldan yıla geriye gidiyor. Buna yerine özel öğretim ve dini eğitim odaklı okullar teşvik ediliyor. Eğitim alanındaki ticarileşme ve dinselleştirme politikaları ise yeni yüzü ile günden güne kamuoyuna açıklanıyor.

14 Ekim’de yapılan duyuru ile Millî Eğitim Bakanlığı, Okul Öncesi Eğitim Yönetmeliğinde bir değişiklik yaparak ‘Katkı payı’ alınmasını zorunlu hale getirdi. Bununla birlikte ÇEDES projesiyle okullarda imamların derse girmesine olanak sağlayan MEB, şimdi de okul öncesi eğitim kurumlarında mesciti de zorunlu kıldı.

Uzmanlar, devlete ait olan 60 bin 734 okulda bu uygulamaların hayata geçirilmesinin yeni krizlere de sebep olacağına vurgu yapıyor.

“EĞİTİM SİSTEMİ, ÇOCUĞUN AÇLIĞINI, SUSUZLUĞUNU GÖRMÜYOR”

Eğitim Sen Genel Başkanı Prof. Dr. Nejla Kurul da Türkiye’deki eğitim sisteminin, çocuğun üstün yararını gözetmekten hızla uzaklaştığına dikkat çekiyor. Prof. Dr. Kurul, mevcut idarenin, öğrencilerin ana dilini ve ailelerin sahip olduğu inançlarını görmezden geldiğinin altını çizdi.

Kurul, şunları söyledi:

“Zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinin içeriği ile egemen inanç dayatılıyor. Diğer yandan eğitim sistemi çocuğun açlığını, susuzluğunu dahi görmüyor. Birinci gereksinim çocukların karınlarının tok olması ve temiz içme suyuna ulaşır olmasıdır. Siyasal iktidar, tüm okullarda bir öğün ücretsiz öğle yemeği konusunda seçim öncesinde bir söylem kurmuştu, anaokullarında ise kısmi bir uygulamaya geçildi ama seçimlerden sonra bir de baktık ki anaokullarında başlamak üzere ücretsiz öğlen yemeği hakkı ortadan kaldırıldı. Bu durumda velilere ‘ellerinizi ceplerinize atın’ denildi. Birkaç gün önce çıkarılan Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’nde de bunu fiili bir biçimde resmileştirdiler. Tabii bir şeyin yasal olması onun meşru olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü çocuğun üstün yararını gözetmek demek, okulun içinde anne ve babasının verdiği vergilerin toplandığı bir havuzdan çocuğun eğitimi ve beslenmesi için kaynak ayrılması gerekliliği var. İktidar da bunun meşru olduğunu fark ettiği için dillendirdi ama sahte bir söylem olduğunu görüyoruz.”

YASAL DÜZENLEMEDEKİ ÇELİŞKİLER!

Prof. Dr. Nejla Kurul, okul öncesi eğitim kurumlarında katkı payının alınması konusunda yapılan yasal düzenlemenin çelişki barındırdığını belirterek “ ‘Öğrencilerin çeşitli gereksinimlerini karşılamak üzere bir katkı payı alınır’ maddesi konulmuş durumda ama yasal düzenleme çok çelişkili. Çünkü ilk cümle ‘okul öncesi eğitim çocuklara ücretsiz olarak verilir’ deniliyor. Arkasından ‘katkı payı alınır’ deniliyor. Üniversiteler de dahil eğitim bir haktır. O yüzden kamusal, bilimsel, laik ve parasız eğitim ilkesi son derece önemlidir ve burada da ilk kaynak aktarılacak yerlerden birisi tüm çocuklar için ücretsiz bir öğün yemek ve günde 1 litre ücretsiz su olmalıdır” dedi.

DERSLİK OLMAYAN OKULLARA MESCİT ZORUNLULUĞU!

Nejla Kurul, Mayıs 2023 seçimleri ardından Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin ile eğitimin dinselleştirilmesine dönük ciddi adımların atıldığını söyleyerek eleştirilerine şu sözlerle devam etti:

“Diyanet İşleri Başkanlığı’nın tüm bakanlıklar üzerinde güçlü bir etkisi var; protokolde bakanlıklardan daha üstte yer alıyor. Buradan gelen etkilerle ibadet kurumları ile eğitim kurumları fikri birbirine karıştırılıyor. Camiler, mescitler ya da birçok yerde dini vecibeleri yerine getirecekleri kurumsal yapılar zaten var ama Milli Eğitim Bakanlığı buralara daha çok öğrencinin gelişini sağlamak üzere bu kurumlara okullar içerisinde yer kaplamaya çalışıyor. Hem düşünsel olarak yer kaplama hem fiziki olarak yer kaplamadan bahsedebiliriz. Son yönetmelikte mescit açma zorunluluğu getirilmiş oldu. Okul yöneticileri bu talimatı hemen yerine getirmek üzere çalışmalara başlayacağını biliyoruz. Ama biz şunu da biliyoruz; sınıflar çok kalabalık, bir sınıfı mescite dönüştürme çabası 30-40 öğrenciyi derslerinden alıkoymak demek. Öğrencileri nitelikli eğitimden uzaklaştırmak demek. Kalabalık sınıflara mahkum etmek demek. O yüzden okulların fiziki mekan ihtiyaçları çok büyük. Kaynak ayrılacaksa buralara ayrılması gerektiğini ifade etmemiz lazım ama MEB, dini istismar ederek, dini duyguları kullanarak seçmenleri, velilerimizi bölmeyi ve aralarında düşmanlık yaratacak ilişkiler kurmayı okulun içinde de tercih etmiş durumda. Oysa okullar eğitim yerleridir. Ama okul ortamlarına böyle ayrıştırıcı mekansal düzenlemeler veya eğitim programlarında kimi değişiklikler yaparak bu doğrultuda düzenlemeler yapmak gerçekten kabul edilebilir bir şey değil.

BAKANIN KAPISI EĞİTİM EMEKÇİLERİNE KAPALI!

Tabii bu konuları söyleyeceğimiz bir zemini de Milli Eğitim Bakanlığı yaratmış değil. Aylardır kendisiyle görüşmek için randevu almaya çalışıyoruz ama konuşamıyoruz. Okulun içindeki barışı Öğretmenlik Meslek Kanunu ile bozdunuz şimdi de öğrenciler arasında barışı ‘mescite gidenler-gitmeyenler, ÇEDES protokolüne dahil olanlar-olmayanlar’ biçiminde çocuklarımızın yaşamını risk altına alabilecek kimi oluşumlara izin vermemeleri gerekirken laiklik ilkesine aykırı biçimde Milli Eğitim Bakanlığı ısrarcı olmaya devam ediyor.”

“ZORUNLU DİN DERSİ SEMİNERİ ZORBALIKTIR”

Prof. Dr. Nejla Kurul, kasım ayı içerisindeki yarı tatilde yapılacak seminerlerde öğretmenlerin de dini baskıya maruz kalacaklarını ifade etti. Kurul, eğitimciler için de zorunlu din dayatmasının yürürlüğe konulduğunu işaret ederek şunları söyledi:

“Dikkati çeken konu, din eğitimi ve öğretimi dersinin hangi branştan olursa olsun tüm öğretmenler için zorunlu bir seminer dersi haline getirilmiş olması… Bu kez de öğretmenler arasında inançları, dini yorumları birbirinden farklı olan öğretmenleri Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan getirilmiş Din Öğretimi Genel Müdürlüğü ile hazırlanmış bir programa mahkum etmek gerçekten vicdanları bir yandan yaralarken, etik olmayan bir tavırken ikincisi ise bir zorbalık olarak değerlendirilebilir. Buna da karşı çıktığımızı ifade etmemiz gerekiyor. Aşırı merkeziyetçi yapı, saray, Diyanet İşleri Başkanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı üzerinden ÇEDES protokolünde cisimlenerek adeta eğitim alanını tamamen otoriter bir biçimde yönetme anlayışı daha da egemen olmuş durumda. Buna ‘dur’ diyecek yaklaşım kuşkusuz okulları kendi kendini yönetir, geliştirir, yetişir, konuşur, kamusal tartışmaları okul içinde yapar hale getirecek demokratik bir eğitim ikliminin oluşturulmasında yatıyor.”

Eren GÜVEN/ANKARA 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak