PİRHA-JINNEWS ve MA muhabirlerinin aralarında olduğu 10’u tutuklu 12 gazeteci hakkında açılan davanın ilk duruşması başladı. Elleri kelepçeli duruşma salonuna getirilen gazeteciler, yaptıkları iş olan gazeteciliğin suç olmadığını belirtiyorlar.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 20 Ekim 2022 tarihinde başlattığı soruşturma dahilinde 29 Ekim’de tutuklanan Mezopotamya Haber Ajansı (MA) Yazı İşleri Müdürü Diren Yurtsever, MA Ankara Haber Şefi Deniz Nazlım, MA muhabirleri Berivan Altan, Selman Güzelyüz, Hakan Yalçın, Emrullah Acar, Ceylan Şahinli, JinNews muhabirleri Habibe Eren, Öznur Değer ve adli kontrol tedbirleri ile serbest bırakılan MA muhabiri Zemo Ağgöz ile eski MA stajyeri Mehmet Günhan’ın “örgüt üyeliği” ile yargılandıkları davanın ilk duruşması başladı.
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde saat 10.00’da başlayan duruşmayı birçok yurttaş da takip ediyor.
Tutuklu gazeteciler hakkında oluşturulan 210 sayfalık iddianamede, gazetecilerin çalıştıkları haber ajansları, yazılan haberlerin dili, yasaklı olduğu iddia edilen kitap ve dergiler, haber kaynakları ile yaptıkları telefon görüşmeleri delil olarak gösterildi.
İddianamede “örgüt üyesi olmak” ile suçlanan 9’u tutuklu 11 gazeteci hakkında değerlendirme yapıldı. İlgili savcı, gazetecilerin “örgüt üyesi olarak kabul edilmelerinin gerektiğini” öne sürmüştü.
GAZETECİLER KELEPÇELİ GETİRİLDİ
Tutuklu gazeteciler, yoğun jandarma ve polis eşliğinde kelepçeli şekilde salona getirildi. Yoklama yapılmasının ardından ifade işlemlerine başlandı.
HAKİMDEN GAZETECİLERE ‘OKUMA-YAZMAN VAR MI?’ SORUSU
Duruşmada ilk olarak gazetecilerin kimlik bilgileri soruldu. Mahkeme başkanının, Gazeteci Diren Yurtsever’e “Ne iş yaparsın?” sorusuna Yurtsever “Gazeteciyim” diye cevap verdi. Mahkeme başkanının sonraki sorusu “Üniversite mezunu musun?” şeklinde oldu. Yurtsever, soruyu “Halen okuyorum” diye cevapladı. Mahkeme başkanı “Yani henüz mezun olmadın mı?” diye sorunca, Yurtsever “3. üniversiteyi okuyorum” dedi.
Duruşmada ilk olarak Gazeteci Öznur Değer ifade verdi. Kürtçe ifade veren Değer, şunları söyledi:
“Ben bir kadınım, Kürtüm ve gazeteciyim. Bu üç kimlikten dolayı buradayım. 3 yıldır gazetecilik yapıyorum. Bu süreç içerisinde yüzlerce haber oluşturdum. Özellikle kadın, çocuk haberleri yaptım. Ape Musa Anter Basın Şehitleri Ödülü’nü de aldım. Gazetecilik bir sorgulama işidir. Yaşamın tamamını sorgulamaktır gazetecilik. Gazetecilik yazdıkça bir tarih oluşturuluyor. Özellikle son 11 ayda 33 Kürt gazeteci tutuklandı.
Peki neden gazeteciliğe başladım? Özellikle 2016’dan bugüne kadar yapılan baskıları hissetmekteyiz. Ekonomik, sağlık, askeri açıdan baskılar var. Özellikle 2016’dan bugüne kadar demokrasiyi özledik. İnanıyorum ki sizler de demokrasiyi özlemişsinizdir. 2016’dan bu yana binlerce kadın öldürüldü, binlerce çocuk istismar edildi, insanların yaşam hakkı kaybedildi. Ben size soruyorum, bu tablo karşısında insan kendisini nasıl mutlu hisseder? Ben de bu sorgu sonucu gazeteciliği seçtim. Kimse o insanların sesini duymuyor. Ezilenlerin sesini bütün dünyaya duyurmak için baş koydum. Bu sebepledir ki bir Kürt gazeteci olarak burada karşınızdayım.”
“TEM’İN BİZE YAPTIĞI ZULÜM KAYITLARA GEÇSİN”
Öznur Değer’in savunmasının iddianameden uzak olduğunu belirterek araya giren mahkeme başkanı, “Asıl konuya gelin” dedi. Öznur Değer ise yaptığının gazetecilik olduğunu ve neden JinNews’te çalıştığını şu sözlerle anlattı:
“İpek Er, asker Musa Orhan tarafından tecavüz edildi ve ardından intihar etti. İpek bir Kürt kadındı ve karşısında asker bir erkek vardı. İpek, bütün kadınlara bir miras bıraktı. Bu miras, İpek’in haykırışıydı. Peki İpek’in haykırışını kim dünyaya duyurdu? JinNews. Bu sebeple JinNews’te yazıyorum. Türkiye ve Orta Doğu’da kadınlara yönelik zulmü duyuran JinNews’tir. İyi ki JinNews var. Peki neden JinNews neden terörize ediliyor?
Yüzlerce yıldır kadın haberlerini erkekler yazıyor. JinNews çalışanlarının bütünü kadındır ve yeni bir yaşamı benimsiyor. Bu sebeple JinNews’te yazıyorum.
Ayrıca Ankara TEM’in bize uyguladığı işkencelerden bahsetmek istiyorum. Ankara TEM’in bize yaptığı zulmün kayıtlara geçmesini istiyorum. Özellikle gözaltına alınmamızdan itibaren bir mizansen uygulanıyor. Başlarımızı eğmek istediler, kelepçeli şekilde bayrak önünde fotoğraf çekmeye çalıştılar, bu fotolar ile Kürt gazetecileri terörize etmeye çalıştılar. TEM işkenceleri ile 3 gün hücrede kaldım. Ellerim kelepçeli şekilde polise saldırdığım iddia edildi. Sormak isterim, kelepçeli halde saldırıp, darp edebilir miyim? Bana işkence yapılan yerde kameralar da vardı.”
Öznur Değer’in savunmasını bölen mahkeme başkanı “Bunları anlatmanızın anlamı yok. JinNews’in PKK terör örgütü ile bağı ne? Buna gelin” dedi.
Sonrasında Öznur Değer şöyle devam etti:
“İşkence raporlarını yok etmek için çalışıyorlar. İddianame hakkında bir şeyler söylemek istiyorum. İnanıyorum ki iddianame TEM’in fezlekesi ile yazılmış. Mesela banka hesabımın çalışmadığı yazılmış. Ancak bu bilgi yanlış. Mesela Mezopotamya Ajansı çalışanı olduğum yönünde maddi hata var. Diyorlar ki ‘Öznur Değer yazılan adreste yaşamıyor.’ Ancak ben o yazılan adreste gözaltına alındım. Evimde birçok yasaklı kitap bulunduğu iddia edildi. Ancak sadece telefonuma el koyulduğu kayıtlarda var. Bu da maddi bir hatadır. Özellikle gizli tanık hakkında konuşmak istiyorum. Söylediklerinin tümünü reddediyorum. Üzerime yapılan suçlamalar kadın kimliğime karşıdır. Bunlara karşı savunma yapmayı gerek duymuyorum.”
“BİZ KİMSEDEN TALİMAT ALMAYIZ”
Duruşmaya 5 dakika ara verilmesinin ardından duruşmaya Gazeteci Emrullah Acar‘ın ifadesi ile devam edildi.
“Kürtçe kendimi daha iyi ifade edebildiğim için Kürtçe savunma yapacağım” dedi. Gazeteci Acar, iddianamede yer alan suçlamalara karşı şu savunmayı yaptı:
“Özgür basın üzerindeki saldırıları kınıyorum. Mezopotamya Ajansı doğrular üzerinden habercilik yapar. O nedenle burayı tercih ettim. Onlarca kez bu adliyede haber takibi de yaptım. Polisler tarafınca ajanlık teklif edildi, çalışmalarımız engellendi. Ancak bizler gazeteciyiz. Fezlekelere baktığımızda bizden intikam almaya çalışıyorlar. Gözaltında kaldığım sürede MİT’ten gelip ajanlık dayattılar. Kabul etmediğimde ‘seninle görüşeceğiz’ denildi.
Şimdi ise gizli bir tanığın suçlamaları iddianamede yer alıyor. Dicle Fırat Gazeteciler Derneği’ne (DFG) üye olmakla suçlanıyoruz. E-devlet üzerinden DFG’ye üye oldum. Burada yargılanan Mezopotamya Ajansı’dır. Biz haberlerimizi 5N 1K kuralının yanında vicdanı da ekliyoruz. Bu nedenle bugün yargılanıyoruz. MA, toplumun sesidir. Biz bugün hakikati savunuyoruz. Bazı haberleri rt yapmam suç olarak görülmüş. Kendi evimde gözaltına alındığımda kimi kitaplar yasak görülüp el konuldu. Ancak o kitapları satın aldığımda yasak oluşmuyor. Biz kimseden talimat almayız.”
Hakimin, “Örgütsel talimatla mı Mezopotamya Ajansı’na girdin?” sorusuna ise Acar, “Kimseden talimat almadım. Gazetecilik bölümünü bitirdikten sonra kendi başvurumla işe başladım. Değer ailesi olduğum için işe başladıktan sonra bana para aktarıldığı söyleniyor. Madem öyle neden işsiz olduğum sürede bu para bana verilmedi?” diye belirtti.
“GAZETECİLİK SUÇ DEĞİLDİR”
Duruşmaya MA Yazı İşleri Müdürü Gazeteci Diren Yurtsever‘in savunması ile devam edildi. 8 yıldır gazetecilik yaptığını belirten Yurtsever, mahkemenin duruşma süresini 17:30 ile sınırlamasını eleştirerek şunları söyledi:
“Resmi, meşru bir ajans kriminalize ediliyor. Peki neden suçlanıyoruz? En kritik süreçlerde biz bunu hep yaşıyoruz. Seçimlere giderken, ekonomi dibe vurmuşken gazeteciler üzerinde hiç olmayan bir baskı iklimi oluştu. İnsanlar ‘Bu ülkeye adalet lazım’ dediklerinde gözaltına alınıyorlar. Gazeteciliğin kendisi vicdandır. Bizler iktidarın belirlediği sınırlarda kalmadığımız için buradayız. Bizler özgür Kürt basını mensubuyuz. Bizler hak haberciliğini esas alırız. Toplumu ayrıştıran dili benimsemiyoruz. Bizim yaptığımız iş hakikat haberciliğidir. Gazetecilik suç değildir. İktidarın, görünmesini istemediği, Kürt sorununu işleyen haberlerimiz var. Kürt halkının yaşadığı ihlallerin görünmesi istenmiyor.”
Diren Yurtsever’e, “PKK-HDP aleyhine hiç haber yaptın mı? Diyarbakır anneleri ile ilgili haber yaptın mı?” sorularının yöneltilmesi üzerine avukatlar, “Böyle sorularla savunmayı bölmeyin” diyerek itiraz etti.
Diren Yurtsever, savunmasının devamında “Ben tarafsız bir gazeteciyim. Sürekli üzerimizden bir algı yaratılıyor. Gazetecilik itibarsızlaştırılıyor. Artık herkes yargının baskısı altında. Peki yargı kimin baskısı altında?
Evimde hasta tutsakların yazılı olduğu listeye el konuldu. Bu İHD’nin raporlarından alınmadır. Mesleğim gereği açık yaşıyorum, gizli bir şeyim yok. Mesleğimden ötürü onur duyuyorum.”
“TALİMAT ALAN HİÇ KİMSE GAZETECİ OLAMAZ”
MA muhabiri Deniz Nazlım ise savunmasında, “Mezopotamya Ajansı, alternatif bir haber ajansıdır. Reuters Haber Ajansı, AFP gibi mecralara dahi haber satan bir ajanstır MA” dedi. Gazeteci Nazlım, “Kimse bana talimat vermedi. Talimat alan hiç kimse de gazeteci olamaz” diyerek şunları söyledi:
“İddianamede ‘sözde gazeteci’ ifadesi var. Ben bunu kabul edemem. 7 yıldır vergi veren, insanları çalıştıran bir ajans nasıl yasa dışı görülür? Ben gizli bir iş yaparsam neden denetlenebilir bir hesap kullanayım? Usulsüz bir iş olsa elden verilmez miydi? Ben de diğerleri de emeğimizin karşılığını alarak haber yapmışız.
Bana örgüt kuryesi gibi bir suçlama da yöneltilmiş. Ayrıca haber notları da iddianameye eklenmiş. Ancak o notların bazıları bana ait değil.
Nagihan Akarsel’in cenazesine katıldığım yazılıyor. Haber takibi için orada olduğum belli. Elimde fotoğraf makinası mevcut. Örgütsel bir yapılaşma içerisinde bulunmadım, bu mesleğime aykırıdır.”
“BU ÜLKEDEN BENİ KOVSANIZ DA GİTMEM”
Gazeteci Berivan Altan da savunmasında, yaptığı haberler nedeniyle yargılandığını vurguladı. Yazılan haberlerin illegal gösterildiğini belirterek şunları söyledi:
“Nagihan Akarsel’in cenaze töreninin olduğu gün haber takibine gittik ancak engellendik. Gizli tanığın suçlamalarını kabul etmiyorum. Beni kriminalize etmeye çalışmış. Örneğin Konya’da Dedeoğlu ailesinin tehdit edildiğini haberleştirdiğim için suçlanıyorum. Ancak o aileden 7 kişi, haberlerim sonrasında vahşice katledildi.
İşkenceyle, mizansenle gözaltına alınıp tutuklandım. Kürtlere karşı davaların yanı sıra sizin de başkanlığını yaptığınız 10 Ekim Gar Katliamı Davası’nı da MA kimliğimle takip ettim. Benim için ‘kuvvetli suç unsuru var, kaçabilir.’ deniliyor. Bu ülkeden beni kovsanız da gitmem. Ben hakikat gazeteciliğini tercih ettim.”
“BARIŞ UMUDU DA YARGILANIYOR”
Gazeteci Ceylan Şahin ise, “Gazetecilik illegal bir meslek gösterilerek” yargılanıyor diyerek şu savunmayı yaptı:
“Gazeteciler insanlığın dil, din, sınıf ayrımı yapmadan, tüm bireylerin sorunlarıyla ilgilenir. Bu yargılamalar sadece gazetecilerin değil, barış umudunun da yargılanması anlamına gelir. Haberlerimde hiçbir ayrıştırmaya gitmedim.”
“SOSYAL MEDYA PAYLAŞIMLARIM SUÇ OLARAK GÖRÜLMÜŞ”
Gazeteci Selman Güzelyüz de yaptığı savunmada, “Disk Basın İş ve Uluslararası Gazetecilik Federasyonu üyesiyim ancak ‘sözde gazeteci’ diye suç isnat ediliyor. İddianamede gizli tanık ‘HDP haberlerini yapanların başında geliyor’ demiş. Ancak ben ağırlıklı olarak ekonomi muhabirliği yaptım.
Öğrenciyken aldığım bursları ödeyemediğim için hesaplarıma haciz kararı vardı. O nedenle yakınlarımın hesap kartlarını kullandım. Bundan dolayı farklı ifadeler var. Ayrıca sosyal medya paylaşımları da suç görülmüş. Bana isnat edilen suçları kabul etmiyorum” ifadelerini kullandı.
JinNews çalışanı Gazeteci Habibe Eren, yaptığı haberlerin suça delil olarak sunulduğunu belirterek savunmasında şunları söyledi:
“Kadın gazeteci olarak yıllardır çoğunlukla cezasızlık haberleri yazdım. Yığınla suçlu insan dışarıda serbest dolaşırken biz gazetecilik faaliyetimiz nedeniyle buradayız. Toplumun ötekilerine mikrofon uzattığımız için aslında bugün yargılanıyoruz.
JinNews, ‘erkekler ne der?’ demeden yayına başladı. Eril dili reddeden medyanın kadın gözüdür. Peki neden böyle bir medyaya ihtiyaç var? Sistematik olarak kadın katliamları, çocuk istismarı sistematik işlenmekte. Karadenizde Yeşil Yol Projesi’ne karşı ‘devlet benim’ diyen ya da Diyarbakır’da çocuğunun bedenini buzdolabında tutmaya çalışan annenin sesi oldu JinNews. Bugün kamu gazeteciliği yürüttüğümüz için yargılanıyoruz. Demokrasi bekçiliği görevi yürütüyoruz. Kürt kadın gazeteci olduğum için yargılanıyorum. Çin’den sonra en fazla gazeteci tutuklayan ülke Türkiye. Bizim şahsımızda toplum yargılanıyor. Yargılanmamızı gerelen somut birşey yok. Talimatla haber yapıldığı söyleniyor. Bu mümkün müdür? Dokuz yıldır habercilik yapıyorum. Binlerce haberim var. Yani benim ömrüm talimat beklemekle mi geçti?”
“AA’YA HELAL OLAN BİZE NEDEN HARAM OLUYOR?”
Gazeteci Hakan Yalçın ise tutuklanmadan önce Van’da çalıştığını belirterek, “Adliye muhabirliği yapmaktaydım. Her gün onlarca kişi düşünce suçlusu olarak tutuklanıyordu. Fikren muhalifseniz malesef bu tür baskılar da oluyor. Van’dan gözaltına alınıp Ankaraya getirildim. Havaalanında polis, kafama silah dayayıp tehditlerde bulunup ağır sözler kullandı. Gizli tanık ifadelerini kabul etmiyorum. Yaptığım binlerce haber içerisinden 3 tane Kürt sorununa ilişkin haber delil olarak önümüze getiriliyor. Geçen hafta Millet İttifakı lideri Van’da Kürt sorununa ilişkin konuştu. Anadolu Ajansı bunu haberleştirdi. AA’ya helal olan bize neden haram oluyor?” sözleriyle tahliyesini talep etti.
Yeniyaşam Gazetesi dağıtımcısı Hamdullah Ayhan ise Musa Anter’in katledilmesi sonrası gazeteciliğe ilgi duyduğunu belirtti. Daha önceki yıllarda benzer yargılamalara maruz kaldığını ifade eden Ayhan, “Farklı illerdeki çalışmalarım sorgulanmakta. Seyahat özgürlüğüm yok mu? Ayrıca gittiğim illerde çalışıyor görünüyorum. Gazete dağıtımcılığı kapsamında iyi bir maaş alıyorum. Parayı da örgüte gönderiyormuşum. Bunu kabul etmiyorum” dedi.
“GÖRÜNMEYENİ GÖRÜNÜR KILDIKLARI İÇİN MEZOPOTAMYA AJANSI’NDA ÇALIŞTIM”
Duruşmada son dinlenen isim ise Mehmet Günhan oldu. Günhan, yaptığı kısa savunmada, “Görünmeyeni görünür kıldıkları için Mezopotamya Ajansı’nda çalıştım. Arkadaşlarımla birlikte kısa da olsa çalışma yürütmekten ötürü onur duyuyorum. Adli kontrol şartımın kaldırılmasını talep esiyorum. Eğer o imza atma zorunluluğum olmasaydı deprem bölgesine yardıma gidecektim” dedi.
Avukat savunmalarına geçildi.
“MÜVEKKİLLERİN TAHLİYESİNİ TALEP EDİYORUZ”
Zamanın kısıtlı olması nedeniyle tüm avukatlar adına Avukat Resul Tamur konuştu. Tamur, “İddia makamı, kollukla birlikte sürekli “sözde gazeteci” ibaresini kullanıyor. Bu hukuki değil. Yok saymaya, itibarsızlaştırmaya yöneliktir. Anayasaya göre ‘basın hürdür ve sansür edilemez’ denilmekte. Van’da helikopterden atılan 2 Kürt vatandaşın haberini yaptıkları için gazetecilerin ‘örgütsel bağları var’ suçlaması söz konusuydu. O dosyada yargılanan gazeteci Cemil Uğur hakkında mahkeme, tutuklanamaz kararı verdi ve yargılanan gazeteciler beraat etti. Devlet reklamcılığı yapmadıkları için, suçlama konusu oluyor. Devlet yanlısı haber yapan fazlaca kurum var. Bir de karşıdan bakmak gerekiyor. Kürt basını, devlet reklamcılığından sıyrıldığı için özgür basın alanını yaratmış bulunuyor. Mezopotamya Ajansı, tutuklananlar hariç 80 çalışanı ile yayına devam ediyor. Dosya, savcılık ve kolluğun kendi ifadeleriyle oluşturulmuştur. El konulan kitaplar da iddianamede söz konusu. Suç delili olarak değerlendirilemez. Gizli tanık beyanı çıplak şekilde ortada duruyor. Müvekkillerin tahliyesini talep ediyoruz” dedi.
Duruşmaya 20 dakika ara verildi.
PİRHA/ANKARA
Yoruma kapalı.