PİRHA- Abdal Musa Kültür ve Tanıtma Derneği’nde yürütülen muhabbet ceminde, Yol’a girilmesiyle beraber insan-ı kamil olunmasının önemi anlatıldı. Cemde, iktidarın Aleviliği tanımlama cüreti de gösterdiği veAlevilerin örgütlü gücünü dağıtmayı hedeflediği kaydedildi.
Antalya’da Abdal Musa Kültür ve Tanıtma Derneği’nde Muhabbet Cemi gerçekleştirildi. Ceme Abdal Musa Kültür ve Tanıtma Derneği Eşit Başkanı Gülçin Akça, Eşit Başkan Hacı Bektaş Dergâhı Yol hizmetkârı Süleyman Demir Baba, Kızıldeli Sultan Ocağı evladı Yol hizmetkârı Mustafa Sazcı, Zakir Cem Akbaba ve Mehmet Gündoğdu katıldı.
Yol yürütücüsü Mehmet Gündoğdu cemde, “Ateş, su, toprak ve havanın varlığı yaratan ve varlığın birliğini meydana getirdiğini belirterek, “Bizim yolumuz 4 kapı 40 makamdan geçiyor. 4 kapı 40 makam dediğimiz bizim şeriat kapısı, tarikat kapısı, marifet kapısı, sırrı hakikat kapısıdır. Burada hizmetlerde görüldüğü gibi yeri süpürdüler, toprağı kutsadık, çerağ uyandırdık. Ateşi kutsadık, su ile elimizi yıkadık, suyu kutsadık, nefesler, deyişler söyledik havaya kutsadık” dedi.
Yola girmek isteyene, “Gelme, gelirsen dönme, gelenin malı dönenin canı burada” denildiğini aktaran Gündoğdu, “Marifet kapısı da su gibi arıdır. Sırrı hakikat kapısı da topraktır. Toprak bize her şeyi verendir. Bizim büyümemiz, gelişmemiz hep topraktandır, gıdamızı da topraktan alıyoruz. Ama bir gün gelecek bu toprağın bize verdiklerini biz geri toprağa vereceğiz” ifadelerine yer verdi.
Kızılderili Sultan Ocağı evlatlarından Yol hizmetkârı Mustafa Sazcı ise, “Bizim eskiden yöremizde ve Anadolu’nun birçok bölgesinde yağmur denilince akla hep “rahmet” kelimesi gelirdi. Dedelerimiz anlatıyordu, diyordu ki; Hakk’ın rahmeti tıpkı sırrı hakikat gibi, hakikatin bilgisi gibidir. O rahmet taşa da yağar, necise de yağar, toprağa da yağar, suya da yağar. Taşa yağdı mı ne olur? Akar gider. Necise yağdı mı necis yine necis, suya yağsa su zaten su, toprağa yağar ama toprak bunu ne yapar kendi içerisine alır özümser canlılığı ortaya çıkarır yaşam doğurur. Bu nedenle aslında buradaki hakikat bilgisi âşıkların sadıkların kelamlarında geçen ifadeler de o bizim sırrı hakikat dediğimiz mefhum da tıpkı yağmur gibidir. Alana yarıyor, alanlara aşk olsun” dedi.
Sazcı şöyle devam etti:
“Aladeli Sultanın bir nefesi var. ‘Kimim ben hatırlat bana/ kendimle tanıştır beni.’ Kendisiyle tanışmamış bir toplumun karşıtı üzerinden bir ikilik yaratarak, kendisini tanımasını sağlayamayız. Alevilerin görgüsü vardır, cemi vardır, semahı vardır, ikrarı vardır, demi vardır, dolusu vardır, kadınlı erkekli yaptığı hizmetleri ve Hakk’a uğurlama erkânları vardır. Bu erkânların hepsi ve Alevilik dediğimiz şu an kurumsal halini almış bu Yol erkan herhangi bir din içerisinde varsa eyvallah, biz o dinin içerisindeyiz. Meseleyi buraya çevirmek gerekiyor.
İKTİDARIN ALEVİLİĞİ TANIMLAMASI
İslam içi mi, İslam dışı mı gibi tartışmaları aslında iktidarın yarattığı bir tartışmadır. Çünkü bunu ilk başlatan, tartışanlardan birisi Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisi olmuştur. İşte bunlar Ali’siz Alevi. Bunlar Allahsız Alevi, bunlar kitapsız, Kuran’sız Alevi diye Aleviliği tanımlamaya çalışmıştır, çalıştı. Bir iktidar yetkilisinin Aleviliği tanımlamaya çalıştığı süreçten bahsediyoruz. Kaldı ki içerisinde bulunduğumuz koşullarda bu konular oldukça sıkıntılı konulardır.
Mevcut anlamda Alevi kurumlarının yarattığı örgütlenme ile birlikte toplumsallaşmış olan Alevi toplumsallığını İslam içi, İslam dışı; Ali’li Alevilik, Ali’siz Alevilik gibi tartışmalarla o örgütlü gücünü ortadan kaldırmak istiyorlar buna alet olmamak gerekiyor.
Peki, ne yapabiliriz? Özümüzü kaybetmemek için aşık-ı sadıkların kelamları boşa söylenmiyor. Ararsak zaten bulabiliyoruz. Hünkar şöyle diyor:
Hararet Nardadır sacda değildir,
Keramet baştadır tacda değildir,
Her ne arar isen kendinde ara,
Kudüs’ten Mekke’de hacda değildir.
Bunu söyleyen Hünkar’ın sözünden giderek “Ara bul.” Arayan gerçekten buluyor. İş o ki bizler arayacağımız yeri arama eylemini gerçekleştirmemiz gerekiyor.
“İNSAN-I KAMİL HAKK’IN KENDİSİDİR”
Eskiden âşık-ı sadıklar, zakirler Yol erkân hizmetini yürütmek için haneye gittiğinde hele Âşık üç beş ayet oku derdi. Bu ayetten kasıt aslında o bizim hakikatçi âşık sadıklarımızın dilinden dökülen her bir kelam bizler için ayettir. Hakk dediğimiz mefhum gökte değil, yerde değil, sağda değil, solda değil Hakk dediğimiz mefhum İnsan-ı Kamil’in gönlünde olandır, İnsan-ı Kamil Hakk’ın kendisidir.
Buradan yola çıkarsak insanı Kamil’in dilinden dökülen her bir sözü bizler için ayet niteliğindedir. Bu nedenle yaşlılarımız bize bunu böyle anlatırlardı. Arayacağımız kapıyı da yine bu âşık sadıklarımızın o kelamları üzerinden ilerlersek iyi olacaktır.”
Gülbenglerin ardından semahlar dönüldü. Çerağlar sırlanması ile lokmalar pay edildi.
Cebrail ARSLAN/ANTALYA
Yoruma kapalı.