PİRHA- Yazar Ali Balkız, Konyaaltı Alevi Bektaşi Kültürü Cemevinde Sivas Katliamı’nda yaşamını yitirenler anısına yapılan panelde yaşadıklarını anlattı. Balkız, “Otel temiz artık yakılabilir. Örgüt yok, tahrik var. Bu örgüt yok tahrik var sözü bütün duruşmaları belirledi. Devletin zihni bulanırsa o başlangıçtaki fotoğraflara bakarak biz daha çok Sivaslar yaşarız. O örgüt devlet miydi, devletin içi miydi, yanı mıydı, yarı legal miydi, illegal miydi, bilemiyoruz” dedi.
Sivas Katliamı’ndan kurtulan Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) önceki dönem genel başkanlarından Yazar Ali Balkız, Antalya Konyaaltı Alevi Bektaşi Kültürü Cemevinde, katliamda yaşamını yitirenler anısına yapılan panelde yaşadıklarını anlattı.
Belediyenin yapmış olduğu anonsların kitleyi sakinleştirmek yerine daha da ateşlediğini aktaran Balkız, devamında şunları söyledi:
“O telsizden bir anons daha duydum çok güçlü bir anons Kayseri’den toplum polisi geliyor. İçimizde bir sevinç başladı. Bunları bekliyoruz şehre 10 km yaklaştılarx güzel 5 km yaklaştı, geliyorlar istasyon caddesine girdiler, geliyorlar biraz sonra önümüzde olacaklar derken içeri uzun boylu biri girdi. Mehmet komiseri gördü ve ‘sen ne biçim polisin, bu anasını avradını kızını ….. Kızılbaşları, komünistleri beklemek de sana mı düştü’ diye bağırmaya başladı. Mehmet komiser “saçmalama git Allah aşkına” dedi Mehmet komiser bu kim ya boş verin, Kayseri’den gelenlerden birisi” dedi. O da gitti mi? O da gitti.
Öncesinde ise birdenbire camiden bir ezan sesi geldi. Fişi çekersin de bütün ışıklar söner, bütün sesler kesilir ya sus oldular, ezan dinliyorlar, biz de dinledik. Ezan okununca kurtulacağız sandık. Onlar camiye gidecekti, otelin önü boşalacaktı, biz de kurtulacaktık. Dedi ki, arkadaşlar bunlar kazaya duracaklar, kazaya oturacaklar, gerçekten namazı kazaya bıraktılar gitmediler.
Merdiven altında soda kasaları vardı. Sait Metin’i görüyordum. Sait kasadan sodayı aldı açtı soda içecek. ‘Sait yapma bunlar sayılıdır izinsiz bizim sodamızı iştiniz derler’ dedim ve Sait kapağını açtığı şişeyi bıraktı. Sait o sodayı bir daha içemedi.
Işıkları söndürdük bizler görmesinler diye, içeriye üç tane polis girdi, çakmaklarını çaktılar, nasıl bir gözle gördüler bilmiyorum ama onlar aydınlıktan geldikleri için bir ortama alışıyorlar, biz daha net görüyoruz onları, sordular bana “Burada polis var mı?” diye, “Hayır, yok” dedim, çıkıp gittiler. Hemen arkasından bir yüzbaşı geldi “Burada asker var mı dedi?” “Yok” dedim, o da gitti, yangın başladı.
Otel temiz artık yakılabilir
Masaları sandalyeleri toplamışlar ters çevirmişler benzin dökmüşler ve o duman, o alev büyük bir hışırtıyla merdiven boşluğundan yalaya yalaya büyük bir canavar gibi yukarı doğru çıkıyor.
Biz birinci katta her şeyi kaybettik, herkes herkesi kaybetti. Birinci katta karşıya doğru giden tali koridorun ucunda bir ışık görülüyor, o ışığı yöneldik, oksijen var. Haydar arkadaşımız cama bir tekme vurdu ve cam parçalandı. Tek tek aşağı düşmeye başladık önce Ali Yüce’ye eşi Nebahat ablayı, başka yaşlı insanlarımızı oradan tek tek indiriyoruz, sonra da bizler indik.
İki bina arasında giderek daralan bir açıyla bir boşluk var. Karşıdan balkona 2-3 kişi çıktılar, uzun boylular, ellerinde de 3-4 metre uzunluğunda sopalar var, bize dürtüp, küfürler savuruyorlar. Mehmet öne geçti, uzun balkonun hizasında küçük balkondan bir kişi belirdi, kısa boylu kırpık saçlı bıyıklı. ‘Gelin’ dedi, o sopalı olanları içeriye aldı, kapıyı açtı, balkonundan içeriye girdik. Bir de baktık ki nereden kaçtık nereye geldik, Büyük Birlik Partisi’nin il binası, dışarıda otelin önünde can alıyorsun, otelin arkasında can kurtarıyor.
Hepimiz geçtik, dönüp otele baktım. Biz o boşluktayken dumanlar yukardan döne döne aşağı doğru iniyor ve dumanın hışırtısına çığlıklar eşlik ediyordu. Birdenbire hiç çığlık sesi gelmemeye başladı, hiç ses yok, hiç ses yok.
Bizi o beladan kurtaran kişiyi daha sonra öğrendik ki BBP il başkanıymış. O “Sessiz olun” dedi, “Işıkları yakmayın”, ışıkları söndürdük. Bir süre sonra polis otobüsü geldi, bizi oradan alıp emniyet müdürlüğüne götürdüler. Emniyet müdürlüğünün dördüncü katında bekliyoruz. Biri akıl etti, bir liste tutuldu otelde kalanlar kimdir, kaç kişiydi, bunların adları neydi, niye o yok, bu yok onlar bunlar yok, kaç kişiydi onlar. Onlar yok. Peki, onlar ne oldu bilmiyoruz.
Siyah beyaz televizyonun alt yazıları geçmeye başladı. İsimler okunuyor. Buna can mı dayanır. O gece orada herhalde 35, 40 kişiydik, birbirimize sarıla sarıla, koklaya koklaya, geride ne olduğunu merak ede ede helak olduk ve niye kurtulduk diye kendimizi suçluyoruz, niye bir kişi daha alamadık öyle bir geceyi geçirdik.
Ertesi gün Sabah ve Zaman gazetesi manşet attılar. Tahrik ve ihmal. Biz tahrik etmişiz efendileri. Ne dinlerine bir şey söyledik, ne ibadetlerin, ne ezanların, ne Kur’anlarına, ne peygamberlerine hiçbir şey söyler miyiz? Biz Pir Sultan’ın evlatlarıyız. Laik ve demokrat insanlarız, biz oraya kavga etmeye gitmedik ki bir kalemimiz var, bir de mikrofonunuz var.
Ama dışardakilere göre farklı olduğumuz için katledilmemiz için bu sebep yetti: Örgüt yok, tahrik var. Bu örgüt yok, tahrik var sözü bütün duruşmaları belirledi. Sonra TBMM’nde araştırma komisyonu kuruldu, o komisyon hepimizin bilgisine başvurdu, tanıklığımızda başvurdu bildiklerimizi gördüklerimizi hepsini anlattık aktardık ve Sivas’a gidip Sivas’ta da MİT yetkilileri ile görüştüler MİT yetkilileri onlara verdiği ifade şu; “Evet, biz Aziz Nesin aleyhinde gösteri olacağına dair istihbarı bir bilgi aldık, bunu cuma günü öğle saatlerinde emniyette telefonda çıkan kişiye aktardık’ bildirdik.”
Otelin önündeki o kalabalık emniyet raporlarına göre 15 bin kişi, yaklaşık 200 kişi gözaltına alındı, kimlik bilgileriyle biliyoruz 160’a yakın kişi hakkında dava açıldı, bilgilerini yine biliyoruz. Çırak, işçi, biletçi, garson, amele gibi meslekleri vardı. Bunlar gözlerimizle gördüğümüz ve bildiğimiz için suçluydular ve katildiler. Ama bunları buraya bütün bu teşkilatı kim kurdu? Otelin önünde bir kamyonet dolusu kaldırım taşını kim yığdı, yaz tatili olmasına karşın bütün yurtlar niye doluydu, Sivas’ın hemen Yozgat tarafından girişindeki tesis niye doluydu, hicret koşusu yapılacak adı altında kaç kişi atlet, sporcu kılığı ile getirildi? Saffet Arıkan Bedük o yıllarda Malatya valisiydi. Menzilciler Malatya’dan Sivas’a gitti diye demedi mi? O bildiriyi kim yazdı, kim çoğalttı, kim dağıttı, hala belli değil.
Bütün bunları bir araya getirdiğimizde çıkardığımız sonuç şu; Devletin zihni bulanırsa, o başlangıçtaki fotoğraflara bakarak daha biz çok Sivaslar yaşarız. O örgüt devlet miydi, devletin içi miydi, yanı mıydı, yarı legal miydi, illegal miydi, bilemiyoruz.”
Cebrail ARSLAN/ANTALYA
İLGİLİ HABERLER
>‘Bildiriler dağıtılıyordu, çeşitli bahanelerle müslümanlar kışkırtılıyordu (1)
>‘Şeriat sloganlarıyla saldırıyorlardı; askerler bir anda çekildi, hangi irade askeri çekti?’ (2)
Yoruma kapalı.