Cumhuriyet gazetesi avukatları ‘FETÖ’ üyeliği davası sanığı savcı Murat İnam’ın yürüttüğü soruşturma kapsamında Silivri Cezaevi’nde tutulan yazar ve yöneticiler adına Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunuldu. Ayrı ayrı yapılan başvurularda tutuklama kararıyla “kişi güvenliği ve özgürlüğü”, “düşünce ve basın özgürlüğü” ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 18. maddesinde düzenlenen “sınırlamaların amaç dışı kullanılamaması” haklarının ihlal edildiğine dikkat çekildi.
Cumhuriyet’in haberine göre, başvurularda ileri sürülen savlardan ilki, tutuklama kararında kuvvetli suç şüphesini gösteren belirtilerin olmaması. Anayasa Mahkemesi, bu yıl başında verdiği “Erdem Gül – Can Dündar kararı”nda, bir kişinin suç işlediği hususunda “kuvvetli belirti” bulunmasını tutuklamanın olmazsa olmaz unsuru olarak belirtmişti. Yazar ve yöneticiler adına yapılan başvurularda, şüphenin varlığını kanıtlayıcı hiçbir açıklama olmadığının altı çizildi. Bilindiği gibi yazar ve yöneticilerimiz için verilen tutuklama kararında, tek tek gerekçe yazılmamış, toplu bir gerekçe yazılmıştı. Başvurularda, tutuklama kararındaki kuvvetli suç şüphesinin varlığına ilişkin yazılan bu toplu gerekçenin ve dayanaklarının hukuk ve mantık sınırlarının ötesinde olduğu vurgulandı.
‘DEFALARCA İSTEDİK’
Başvurularda hak ihlali olarak öne sürülen konulardan biri ise dosyadaki evrakların savunmaya verilmemesi oldu. Savcılık ifadesi sırasında sorulan soruların bilirkişi raporu ve MASAK raporuna dayandırılması nedeniyle, bunların defalarca talep edildiği ancak hiçbirinin verilmediği anlatıldı. Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre bilirkişi raporları hakkında kısıtlama kararı da verilemeyeceğinin vurgulandığı başvuruda, “Bu kısıtlama genel olarak adil yargılanma hakkını, özel olarak da tutuklama önlemine karşı etkili başvuruda bulunma hakkını doğrudan ilgilendirmektedir” dendi.
KAÇMA TEHLİKESİ YOK
Başvurularda ileri sürülen diğer bir sav, tutuklama karar- adalet, vicdan ve hukuk için gazete avukatları, yazar ve yöneticiler adına Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Başvuruda, düşünceyi açıklama ve yayma, basın ve ifade özgürlüklerinin ihlal edildiği belirtildi larında “kaçma” ya da “delilleri karatma” şüphesine dair hiçbir bulgu bulunmaması oldu. Anayasa’nın 19/3. maddesi uyarınca bir tutuklama kararı verilebilmesi için bu durumlardan birinin olması ve tutuklamayı zorunlu kılması gerekiyor. Başvurularda, bu yönde hiçbir bulgu olmadığı, tam aksine tutuklu yönetici Akın Atalay’ın, hakkındaki yakalama kararını ve 9 Cumhuriyet mensubunun tutuklandığını bilmesine rağmen bir hafta içinde yurda döndüğü, çizer Musa Kart’ın ise emniyet müdürlüğüne telefonla çağrı üzerine kendisinin gittiği belirtildi. Bu somut olgunun tutukluluğa itirazları inceleyen 10. Sulh Ceza Hakimliği tarafından yok sayılması 19/3. maddenin ihlali olarak nitelendirildi.
Başvurularda, Türkiye’nin ifade özgürlüğü karnesindeki kötü gidiş nesnel verilerle ortaya konduktan sonra yazar ve yöneticileri tutuklanmalarının politik niteliğine dikkat çekildi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin “uluslararası insan hakları kuruluşlarıyla bağlantı içinde olan kişilerin tutuklanmaya başlandığı bir siyasi atmosferde tutuklama tedbirinin politik amaç taşıdığı” yönündeki tespitlerine yer verilerek, yazar ve yöneticilerimiz yönünden de tutuklamaların amaç dışı kullanıldığı savlandı.
AİHM YOLU
Öncelikli inceleme talebi içeren başvurularda Anayasa Mahkemesi’nin, AİHM kararlarında yer verilen süre içinde karar vermemesi halinde AİHM’e başvurulacağı belirtildi.
‘GAZETECİLİK SUSTURULUYOR’
Başvurularda yazar ve yöneticilerin Cumhuriyet gazetesi mensubu olmaları nedeniyle tutuklandıkları, tutuklamaların tek amacının gazetenin ifade özgürlüğüne doğrudan bir müdahalede bulunmak olduğunun altı çizildi. Müdahalenin en ağır adli önlem olan tutukluluk şeklinde gerçekleşmesinin ise ifade ve basın özgürlüğünün tamamen askıya alınması anlamına geldiği belirtildi. Gerçekte susturulmak istenenin bizatihi “gazetecilik” olduğu ifade edilerek, “Böylesi bir toplu tutuklama karşısında hiçbir gazeteci, hiçbir yazar kendisini güvende hissedemez” dendi. Tutuklama kararının cezalandırma amacı taşıdığı, hukuki olmaktan uzak ve siyasi niteliği ağır basan bir uygulama olduğu dile getirildi.
BAŞVURUNUN 2 ÖZNESİ VAR
AYM önünde “haksız tutuklama” itirazıyla çok sayıda dosya bulunduğunun bilindiği ifade edilerek, başvuruların basın özgürlüğü ve toplumsal vicdan olmak üzere iki öznesi olduğuna dikkat çekildi. Basın özgürlüğü yönünden, tutuklamanın sürmesi durumunun Türkiye’de halkın haber alma ve gerçeğe ulaşma hakkının askıya alındığı ve sınırlandırıldığı anlamına geleceği belirtildi. Toplumsal vicdan öznesine yönelik olarak ise, “Başvuru konusu tutuklama kararı, tüm toplumun gözüne sokularak yargının saygınlığına zarar verilmiş ve insanların adalet duygusu incitilmiştir. Bu başvuru aynı zamanda yargının ve toplumun gördüğü bu zararın sonlandırılmasına yöneliktir. Adalet, vicdan ve hukuk için gereklidir” ifadeleri kullanıldı. (N.M)
Yoruma kapalı.