PİRHA-Antalya’daki Abdal Musa Kültür ve Tanıtım Derneği’nde yapılan muhabbet ceminde deyişlerin, semahın anlam ve önemi konuşuldu. Cemde ayrıca hasta tutukluların tahliye edilmeleri gerektiği de vurgulandı.
Abdal Musa Kültür ve Tanıtım Derneği Başkanı Gülçin Akça, Mehmet Gündoğdu ile zakirler Süleyman Demir, Hayri Aslandoğan’ın katılımıyla, deyişlerin, nefeslerin anlam ve içeriği ile birçok konu başlığının tartışıldığı muhabbet cemi gerçekleştirildi.
Zakir, yol yürütücüsü Süleyman Demir, perşembe günleri bir araya gelerek Anadolu kültürü ile semah ve hizmetlere ilişkin gençleri bilgilendirdiklerini söyledi.
4 KAPI 40 MAKAM: İNSANLARIN GEÇECEĞİ VE BİR ŞEYLER ÖĞRENECEĞİ DÖRT AŞAMA
Mehmet Gündoğdu ise ‘4 kapı 40 makam’ ile ilgili olarak bilgiler verdi. Gündoğdu şöyle konuştu:
“4 kapı dediğimiz; insanların geçeceği dört aşama veya bu öğretiden geçip bir şeyler öğreneceği 4 kapı, 4 yol anlamında genelde söylenirken; Şeriat Kapısı, Tarikat Kapısı, Marifet Kapısı, sırrı Hakikat Kapısı ama aslı bunun birinci kapı, hak hukuk kapısı, ikinci kapı yol kapısı, üçüncü kapı gerçekten marifet, dördüncü kapı da gerçekten sırrı hakikat kapısı.
Aynı zamanda bu kapılara eşdeğer olarak dört ana sır dediğimiz; hava, ateş, su ve toprak. Hava, oksijen alıp da karbondioksit verdiğimiz yani bilgiyi aldığımız kötüleri attığımız, hakkı ve hukuku öğrendiğimiz, akıl baliğ yaşa geldiğimiz, olayları kavradığımız anlamındadır.
İkincisi; ateş dediğimiz yoldur, yola girmektir ve kolay bir olay değil. Çünkü pirlerimiz diyor ki “Bu bir rıza lokmasıdır, yiyemezsin demedim mi.” Aynı zamanda yine pirlerimiz diyor ki “Bu ateşten bir gömlektir, demirden leblebidir yiyemezsin giyemezsin.” Yola girdiğin andan bu yoldan dönülmez. Orası bizim yolumuzdur o yol hünkarın çizdiği ve bize anlattığı yoldur.
İnsanın varoluşundan bu tarafa gelen yol. Bugüne eriştiği bizim şu anda gördüğümüz ve bildiğimizdir. Üçüncü kapı dediğimiz marifet makamıdır. Marifet makamı kişinin yola giren canın kendisini yetiştirmesidir. Kendini yetiştiren can, marifet ehli olmuştur artık onun marifeti vardır. Dördüncü kapı sırrı hakikat kapısı; sırrı hakikat kapısında da biz dedik ki toprak niye toprak?
Çünkü toprak bize her şeyi verendir. Bu vücudu bize veren de topraktır. Çünkü bütün gıdayı ondan alıyoruz sonunda da bu vücudu geri o toprağa veriyoruz. Aldığımız borcu ödüyoruz işte sırrı hakikat dediğimiz odur. Yine pirlerimiz derki; “Ölüm ölür, biz ölmeyiz”. Ölmediğin şey nedir? Bilgimizdir, felsefemizdir o felsefe ölmez. Çünkü o felsefenin içinde insan vardır.
“SEMAH DÖNERKEN YÜZÜMÜZÜ POSTA DÖNERİZ ÇÜNKÜ ORASI GÜNEŞTİR”
Gündoğdu sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bütün evren zaten semah dönüyor. Bütün yıldızlar kendi etraflarında dönüyorlar. Aynı zamanda uydularının etrafında dönüyorlar. Dünya nasıl güneşin etrafında dönüyorsa; ay, dünyanın etrafında dönüyorsa bizim vücudumuzda da -ki biz bu vücuda küçük evren diyoruz- bir, içinde yaşadığımız büyük evren var. Bir de küçük evren var. Bu küçük evrenin içinde de o hücrelerin içinde atomlar elektronlar semah dönüyorlar. Biz de semah dönüyoruz.
Semahı ne yönde dönüyoruz? Batıdan doğuya doğru dönüyoruz. Neden batıdan doğuya doğru? Çünkü dünyamız güneşe doğru dönüyor. Burada güneş aynı zamanda post anlamındadır. Niye posta yüzümüzü döneriz? Semah dönerken posta yüzümüzü döneriz, arkamızı dönmeyiz. Çünkü orası güneştir. Bütün evren semah dönüyor, yanıyor güneşte. Nasıl yanıyor? Güneş aydınlatarak yanıyor. Bizim pirlerimiz de aydınlatarak, yanıyorlar. Aslına ermek demek, o aslı bulmak demek, o hakikat kapısına doğru gitmek demek.Bizim yolumuzda beş vakit diye bir derdimiz yok onlarla avunacak bir problemimiz yok.”
“CEMEVLERİMİZİ, CAMİYE ÇEVİRİYORLAR”
Yol yürütücüsü Zakir Süleyman Demir ise büyükşehirlerdeki cemevlerinde yürütülen ceme değinerek, şunları söyledi:
“Bizim cemlerimizi, camiye çeviriyorlar. Ne yazık ki İstanbul’da yapılan ve televizyondan gösterilen cemler bir kalıba sokulmuş. Kadını erkekten ayırmış. Başlarını örterek içeri giriyorlar. Minbere dede oturmuş. Dededen başka kimse soru sormuyor. Muhabbet edilmiyor. Deyişlerin açılımı yapılmıyor. Böyle olduğu zaman kadın erkek diye bir ayrım yapıldığı zaman hünkarın sözünü reddetmiş oluyorsun.”
Hayri Aslandoğan da “Buraya pişmeye geldim. Hakikat yoluna girmeye çalışıyorum. Tabi ki aşamaları var” dedi.
“HASTA TUTUKLULARIN DURUMU ÇOK CİDDİ FAKAT HİÇ KONUŞULMUYOR”
Abdal Musa Kültür ve Tanıtım Derneği Başkanı Gülçin Akça ise cezaevlerindeki hak ihlalleri ile hasta tutukluların durumuna dikkat çekti.
Akça şöyle konuştu:
“Cemlerimizde, gündeme dair konulara mutlaka değinmemiz lazım. Gündemi burada tartışmamız lazım. Birkaç gün önce katıldığım bir toplantıda gerçekten çok canım acıdı. Birçok kişinin bundan haberi yok. Cezaevlerinde bir çok hasta tutuklu var. İnsan Hakları Vakfı’nın verdiği rapora göre 1605 tane hasta var. 605 tanesi ise ağır hasta. Kendi ihtiyaçlarını dahi karşılamaktan uzaklar. Tedavi için tahliye edilmeleri gerekiyor.
Bu insanlar için gündem oluşturmak lazım. Bu insanlar kendi ihtiyaçlarını cezaevinde karşılayamıyorlar. Hastaneye götürüyorlar, getiriyorlar. Koronavirüs nedeniyle bir odada 15 gün tecride alıyorlarmış. Zaten kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyorlar. Araştırma hastanelerinde verilen rapor yetmiyormuş. İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gitmeleri gerekiyormuş. Hastayı bindiriyorlarmış arabaya, 8-10 saat gidiyormuş zaten ağır hasta. Oradan da “Hayır çıkmasına gerek yok” diye karar veriyorlarmış.
“AĞIR BİR YARA ASLINDA”
Bu sen de olabilirsin, ben de olabilirim, annem de, babam da olabilir, aile yakınlarınız da olabilir. Yani hastalık bu, herkesin başına gelebilir. Ama bu bir türlü gündeme girmiyor. Hiçbir şekilde bu konuşulmuyor. O insanlar orada çaresiz. Dışarıya hiçbir şekilde kendini ifade edemiyorlar. Mesela böyle bir tartışma açıldı. Bunları buralarda konuşmamız lazım. Bu hasta tutuklular çok ağır bir yara aslında. Gündeme dair şeylerde konuşmamız gerekiyor.”
Çerağların uyandırılmasıyla başlayan muhabbet ceminde 12 hizmetlerin ardından lokma gülbengi ile cem tamamlandı.
Cebrail ARSLAN/ANTALYA
Yoruma kapalı.