PİRHA- Halil Karaçalı, Alevilerin dört kapıdan biri olan Şeriat kapısında kalıp, kavga çıkarmasının lüzumsuz olduğunu belirterek, “Bu hali ile erenler, evliyalar, Fatıma, Ali de gelse şeriatın rezalet dolu ‘şenliği’nden bizi kurtarmaz” dedi. Karaçalı ayrıca, “Devlet erkanı temel haklarımıza ilişkin bütün eşikleri bize kapatmış olabilir ama erkanımız bize hiçbir eşiği kapatmıyor yani Yolumuz hiçbir zaman dört kapının dördünü birden ve aynı anda kapatmıyor” ifadelerini kullandı.
Zaman zaman Alevi inancıyla ve Alevilerle ilgili yazılar yazan Halil Karaçalı, “Kendi Yolumuzun şeriat kapısında yığılıp, kavga, gürültü çıkarmanın lüzumu yok. Bu hali ile erenler, evliyalar, Fatıma, Ali de gelse şeriatın rezalet dolu ‘şenliği’nden bizi kurtarmaz” dedi.
“Mesele çok basit ve anlaşılır; dört kapının üçüne yönelmeyi bırakıp, tek kapıya yığınak yapmanın sonu kesinlikle hayra alamet değildir” diyen Karaçalı, şunları vurguladı:
“Bizi sadece kavgadan gürültüye savurur. Bu eşikleri aşmamız gerekir. Yoksa ne yaptığımız Cem ibadettir ne de vardığımız Cemevi ibadethanedir. Şeriatın kapısında ayaklarımızın bağını koparabilirsek Cem’in devriye içindeki devir ibadetinin sadece bir geçiş eşiği olduğunu, Yola giderken sırtımıza almış olduğumuz yükün fazlalığını attığımız bir meydan olduğunu çok rahat göreceğiz.”
Halil Karaçalı’nın yazısı şöyle:
“Aleviler evvela Aleviliğin içinde kendilerine bir yaşam biçimi çıkarıp, komşu inançlardaki dostları ile birlikte barışı, umudu, insanlı, hayali, mizahı, nükteyi, gülmeyi yeniden hayata geçirme gibi bir ödev ve sorumlulukları vardır. Kendi Yolumuzun şeriat kapısında yığılıp, kavga, gürültü çıkarmanın lüzumu yok. Bu hali ile erenler, evliyalar, Fatıma, Ali de gelse şeriatın rezalet dolu ‘şenliği’nden bizi kurtarmaz.
Mesele çok basit ve anlaşılır; dört kapının üçüne yönelmeyi bırakıp, tek kapıya yığınak yapmanın sonu kesinlikle hayra alamet değildir. Bizi sadece kavgadan gürültüye savurur. Bu eşikleri aşmamız gerekir. Yoksa ne yaptığımız Cem ibadettir ne de vardığımız Cemevi ibadethanedir. Şeriatın kapısında ayaklarımızın bağını koparabilirsek Cem’in devriye içindeki devir ibadetinin sadece bir geçiş eşiği olduğunu, Yola giderken sırtımıza almış olduğumuz yükün fazlalığını attığımız bir meydan olduğunu çok rahat göreceğiz.
“HAKİKATİMİZDEN KAÇTIĞIMIZ ORANDA İNSANLIĞIMIZDAN UZAKLAŞIRIZ”
Devriye içinde bu devir de varsın böyle geçsin diye etrafa hurma çekirdeği dikmenin anlamı yok; hakikatimizinden kaçtığımız oranda insanlığımızdan uzaklaşırız. Örneğin, hakikaten ve itikadi tutumundan ödün vermeyen Hacı Bektaş Veli, Mevlana’ya yedi kat yerin altında bulunan mahsende şarap küplerini çıkarttırıp, Konya’nın orta yerinde dem olarak döktürmüştür. Bizler komşu inançlardaki dostlar ile dayanışmalıyız, paylaşmalıyız, insanlık adına ortak mücadele yürütmeliyiz aksi halde atalet halimiz sadece bizim sonumuzu getirmez aynı zamanda tarih içinde ahlaki bir sorun hali ile sırtımızdaki yük olur. O zaman da sırtımızdaki yükü indirmek ne geriye bir meydan kalmış olur ne de yönelinecek bir kapı. Çünkü bütün eşikleri kendi elimizle birer birer kırıp, geçiyoruz.
“YOLUMUZ HİÇ BİR ZAMAN DÖRT KAPININ DÖRDÜNÜ BİRDEN VE AYNI ANDA KAPATMIYOR”
Yurttaşı olduğumuz devlet erkanı temel haklarımıza ilişkin bütün eşikleri bize kapatmış olabilir ama erkanımız bize hiçbir eşiği kapatmıyor yani Yolumuz hiçbir zaman dört kapının dördünü birden ve aynı anda kapatmıyor. Aleviliğimizden bir yaşam biçimi çıkarma ve insanlık adına cümle cihana bir katkı sunmanın yolları tam da bu mecralardan geçer..
PİRHA/ İSTANBUL
Yoruma kapalı.