PİRHA-Pandeminin olumsuz etkilediği alanların başında gelen tiyatroların neredeyse yarısı kapanırken henüz açık olanlar ise kapanma tehlikesiyle karşı karşıya. Devletten hiçbir destek alamadıklarını söyleyen tiyatrocular Serdar Doğan, Yavuz Akkuzu ve Orhan Aydın, “Bir yılı aşkındır sahneye çıkamıyor, alkışa duramıyoruz. Alışveriş merkezinde, AKP kongrelerinde, bakanların katıldığı miting ve cenaze törenlerinde bulaşmayan koronavirüs tiyatro salonlarının kapısına kilit vurdu” diyerek yaşadıkları duruma tepki gösterdiler.
Tüm dünyayı derinden etkileyen koronavirüs salgını pek çok sektörde olduğu gibi kültür sanat alanında da telafisi imkansız hasarlar bıraktı. Pandeminin başlamasıyla birlikte kapatılan alanların başında özel ve kamu tiyatro salonları geldi. Pandemi sürecinde hiçbir destek verilmeden kapılarına kilit vuruldu.
Uzun bir süredir kapalı kalan özel tiyatrolar bu zaman diliminde pek çok sıkıntıyla karşı karşıya kaldı. Salon sahipleri gelirleri olmadığı halde kiralarını, vergi ve prim borçlarını ödemek zorunda bırakıldılar. Tiyatro oyuncuları, dekorcular, kostümcüler ve daha pek çok tiyatro çalışanı buna bağlı olarak işsiz kaldı. Tiyatroların bir kısmı kapandı, açık kalanlar ise kapanmayla karşı karşıya. Tiyatrocular bu süreçte yaşadıkları sorunları PİRHA’ya anlattı.
“TİYATRO, İKİ KALAS BİR HEVESLE YAPILIR”
Ankara Simurg Oyuncuları Tiyatrosu oyuncularından ve yöneticilerinden Serdar Doğan yaşadıkları sıkıntıları şu şekilde dile getirdi:
“Tiyatro en basit tanımıyla, iki kalas bir hevesle yapılır denir. İki kalas, dekor, sahne üstü; heves ise oyuncu, yönetmen, teknik, müzisyen gibi olmazsa olmazlarını ifade eder. Tiyatronun diğer sanatlardan farkı, güzelliği bütün disiplinleri içermesinden gelir. Müzik, mimari, dans, sinema, yazı, şiir olmak zorundadır. Belgesel Tiyatro yapan bir ekibiz biz. İçimizde oyunculuk dışında iyi belgeselciler, müzisyenler, dansçılar var. Genelde tiyatro, özelde kendi alanlarındaki sorunların yakın tanığıyım. Bir buçuk yıla yaklaşan kapanma, insansızlaştırma politikaları, oyuncu-seyirci birlikteliği olmadan yapılması mümkün olmayan, anlamsız olan tiyatro emekçilerini çok yaralamış, yoksul ve yoksun bırakmıştır. Giriş cümlesinde kullandığım ‘Heves’ kelimesi bizim sihirli anahtarımız. Ayakta ve diri tutan can simidimiz.
Konformist yaşam, kat-yat için yapılan bir eylemlilik değil ki zaten bu işi yaparak bunları elde edemezsiniz. Kazandığınızı da tiyatroya harcarsınız, fazladan bir spot alırsınız, ses-ışık dimerlerinizi değiştirirsiniz. Dekor-Aksesuar, peruk-sakal görürseniz akşam kaynatacağınız çorbayı bırakıp, hiç düşünmeden bunları alırsınız…
“‘BORCU YOKTUR’ YAZISINI ALABİLMEK İÇİN YAKIN ÇEVREMİZE BORÇ YAPIYORUZ”
Bir yılı aşkındır sahneye çıkamıyor, alkışa duramıyoruz. Alışveriş merkezinde, AKP kongrelerinde, bakanların katıldığı miting ve cenaze törenlerinde bulaşmayan koronavirüs tiyatro salonlarının kapısına kilit vurdu. Yaratılan kapalı alanda etkinlik korkusu ve sosyal mesafe şartı, sahnede oyuncuların göz göze oynamasına, seyirciyle kontak kurmasına engel oldu. Fuayede de yahut salonda bir seyirci-oyuncunun hapşırıp-öksürmesi, pimi çekilmiş el bombası gibi etki yaratıyor. Bu korku yahut tedirginlikle sahne almak çok zor. Pandemi bitse, herkes aşılansa bile etkisi uzun zaman sürecektir.
Hükümetin alamadığı ekonomik kararlar, vermediği maddi destekler yüzünden, ekonomik kaybımız artıyor, borç batağı büyüyor. Belediye yahut Kültür Bakanlığı desteği yahut bir festival için başvuru yapsanız ihale kanunu gereği ‘BORCU YOKTUR’ yazısı almanız gerekiyor ki size ödeme yapabilsinler. Ama bir yılı aşkındır ödenemeyen Bağ-Kur ve SGK primleri, kira, stopaj borçlarının artarak büyümesi pek çok kurumsal tiyatroyu kapanma noktasına getirdi. Borç alarak bu kalemleri ödeyen tiyatrolar ise bulundukları belediyeden oyun desteği alamayınca, ödemeler dengesi, güvenirlik kaybına maruz kalıyor. ‘BORCU YOKTUR’ yazısını alabilmek için yakın çevremize borç yapıyoruz, ne acı…
“ALEVİ KURUMLARI SAYESİNDE AYAKTA KALABİLDİK”
Bir de tiyatro simsarları çıktı. Kendilerini bütün tiyatroların temsilcisi olarak görüp, oyunlarını satıyor, onlarla hareket etmeyen tiyatroların emeğini – çabasını görmüyor hiçleştiriyor. Her ağacın kurdu, özünden oluyor maalesef. Elbette ki bu süreçte destek olan dostlarımız da var. Hacıbektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı yıllardır yaptığı salon tahsisi ile bizim ayakta kalmamızı sağladı. Avrupa’daki Alevi Federasyonu bileşenleri ve ATİG gibi yapılar 2005 yılından pandemi yasaklarına kadar bütün oyunlarımızın yurt dışındaki gösterilerine ev sahipliği yaptılar. Türkiye’den kimi dostlarımız her dara düştüğümüzde elimizden tuttular. Yurt içi-dışı askıda bilet desteğiyle gelmedikleri-izleyemedikleri oyunlarımıza destek oldular. Var olsunlar…
Bu karanlık günler de geçecek. Sanatın aydınlık yolu ile biz de bu sis bulutlarını kaldırmak için yolculuğumuza devam edeceğiz. Sanata ve bize yoldaş olacakların alkışları, desteğiyle. Sanat iyileştirir.”
“KAYYIM İŞTEN ATINCA KENDİ TİYATROMUZU KURDUK”
Amed Şehir Tiyatrosu oyuncusu ve yöneticisi Yavuz Akkuzu da daha önce belediyeye bağlı 1991 yılında kurulmuş bir şehir tiyatrosunun oyuncuları olduklarını belirterek şunları aktardı:
“2017 yılında Amed Şehir Tiyatrosu adında özel bir tiyatro kurduk. Çünkü 2016 yılında kayyım gelip 2017 yılının başında 31 sanatçının sözleşmesini feshedince sanatçılar işinden oldu. Tiyatrocular olarak bir araya geldik ve özel bir tiyatro kurduk. 2017 yılından beri de Amed Şehir Tiyatrosu’nda çalışıyorum. 2020 yılında 200 kişilik yeni bir salon yaptık, pandemi dönemine geldi inşaatımız. Pandemiye denk gelmesiyle biraz ekonomik zorluklar yaşadık ama seyircimizin, kültür kurumlarının proje desteğiyle ve sivil toplum kuruluşlarının desteğiyle yeni bir yer yaptık.
“KONGRELER, MİTİNGLER, UÇAKLAR SERBEST TİYATROLAR YASAK”
Ama maalesef bu 15 aylık süreçte, geçtiğimiz yılın Mart ayından beri kapalıyız diyebiliriz. Sadece iki ay yani geçtiğimiz yılın Mart ayından Temmuz ayına kadar resmi yasak vardı. O yüzden tiyatro gösterilerini yapamadık. Temmuz ayından sonra da sözde tiyatroları açtılar ama saat ve hafta sonu kısıtlaması getirerek aslında tiyatroları fiilen açılamayacak şekilde organize ettiler. Çünkü tiyatrolar hafta sonu ve akşam gösteri yapabiliyordu. Hafta içi gündüz gösteri yapan tiyatro grubu yoktur. Okullara gidip çocuk oyunu oynayan tiyatro grupları hariç. Bu şekilde tiyatro gösterileri Türkiye genelinde yapılamadı. Pandemi döneminde toplam 16 ay içerisinde 2 ay bile açık kalamadık. Açık kaldığımız süreçte de %50 kapasiteyle oynamak zorundaydık. Ama tabi işin ironik tarafı şu ki uçaklar 200 kişi alabiliyor 2-3 saat insanlar yan yana gidebiliyor, kongreler, mitinglere yasak gelmiyor ama tiyatrolara açık kaldığı süreçte de yarım kapasiteyle çalışma şartı getiriliyor.
Türkiye’deki tüm tiyatrolar yasaklı dönemde iş yapamadı. Sadece dijital gösteriler yapabilenler bir şeyler yapabildi. Biz bu dönemde daha çok komedi programı yaparak Youtube kanalı üzerinden bir takım işler yapıp oradan tiyatromuzu ayakta tutabildik. Tabi bunlarla tiyatroyu ayakta tutabildik ama ekonomik olarak ciddi bir sıkıtıyla karşılaştık. Ciddi bir gelir sağlayamadık sadece temel ihtiyaçlarımızı karşılayabilen bir zemin oluşturduk. Yani tiyatro grupları Türkiye’de alternatif işler yapabildiyse ayakta kalabildi. Alternatif ekonomik alanlar yaratamayan birçok tiyatro grubu da kapandı.”
“SESİMİZİ DUYAN OLDU MU?”
Tiyatrocu, oyuncu ve yazar Orhan Aydın ise yaşadıkları sorunlara ilişkin şunları aktardı:
“27 Mart günü Atina, Paris, Londra, Moskova, Bükreş başta olmak üzere 33 ülkenin tiyatro yaratıcıları; yüzlerinde siyah tiyatro masklarıyla devlete ait salonlarda sessizce oturarak, pandemi sürecinde perdelerin kapalı olmasını, yaratma özgürlüklerinin ve yaşam koşullarının ortadan kaldırılmasını protesto etmişlerdi. Ülkelerinin seyircilerinden, diğer sanat alanlarının yaratıcılarından ve basından tarihi bir destek aldılar. Fransa’da müzisyenler eylemlerin yapıldığı tiyatro binalarının önünde buluşup direniş şarkıları çaldılar. 11 ülkenin başbakanları ve hemen hepsinin kültür bakanları çözüm önermeleri için sanatçıları görüşmelere davet ettiler. Duyan oldu mu?
Ülkemde ise; özellikle İstanbul’da devlete ait bir salon olmadığı için ve bunu ‘aklımızdan geçirmenin bile terörist, hain, müsvedde ilan edilme geriliğine yol açılacağı’ kaygısıyla, onlarca önermeye karşın suskun kalındı. Sanal ortamlarda ve bazı televizyonların ekranlarında iki üç cümle ile kutladık, alkışladık, bağırdık, çağırdık, kınadık, önerilerimizi yeniden sıraladık oldubitti.
“40 YILLIK TİYATRO OYUNCUSU DONMAK ÜZEREYKEN KURTARILDI”
‘Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete.’ Tam bugünler için söylenmiş. İnsanlarımız aç, açıkta, çaresiz. Bazı yaratı alanlarında kendi canlarına kıyanların sayısı her gün katlanarak sürüyor. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana gibi kentlerde her yaştan sanat yaratıcıları yaşam ve üretim alanlarını terk ediyorlar. İstanbul’da 40 yıllık tiyatro emekçisi önce dededen kalma daktilosunu, sonra tüm kitaplarını, bilgisayarını, ardından buzdolabını sattı. Elektriği ve doğalgazı kesik bir evde battaniye altında donmak üzereyken arkadaşları tarafından hastaneye kaldırıldı. Sigortası olmadığı için meslektaşları aralarında para toplayıp giderlerini karşıladılar.
Fazla değil 4 yıl önce oynadığı oyunla en iyi oyuncu ödülüne aday gösterilen başka bir kardeşim, onuruyla diklenip pazarcılık yapıyor, buna rağmen 5 aydır ev kirasını veremediği, faturalarını ödeyemediği için icralık. 38 yılını sinemaya adamış, ülkenin her yurttaşı gördüğünde saygıyla selam verdiği bir oyuncu, vicdanına yenik düşüp sokakta yaşıyor. Ne sigortası var ne herhangi bir yaşam güvencesi.”
“ÖRGÜTLÜ OLMADIĞIMIZ İÇİN BU HALDEYİZ”
Bin bir emek ve çabayla kurulmuş tiyatroların tek tek kapandığını belirten Orhan Aydın, “Kira borçları, vergi borçları, elektrik, doğalgaz borçları dağ olmuş. Binlerce sanat emekçisi, sigortaları ödenemediği için sağlık hizmetlerinden yararlanamıyorlar, yüzlercesi vergi borçları, kira ve faturalarla boğuşuyor. Uzatmayacağım bu bahsi. Anlattıkça canım yanıyor. Ancak içinde bulunduğumuz bu amansız çöküşün sebebi yalnızca düşmanlığını üstümüze kusanlar değil, biliyorum. Meslek yaşamlarımızın en güzel dönemlerinde, her şey hep güzel olacak diye düşünüp, örgütlenmeyip haklarımız için diklenmedik. Çoğumuz sistemin yamağı olmayı seçip, onursuzca yaşamayı erdem saydı. Daha da çoğumuz ise suskunlaşıp kara duvarın dibine sindiler. İşçiler, emekçiler, topraklarına, sularına, yaşam alanlarına sahip çıkan köylüler gibi birleşip, varlığımıza ve üretimlerimize sahip çıkmazsak, gelecek günlerin bu günlerden ne farkı olacak?” diye konuştu.
Melis CİDDİOĞLU-Cihan BERK/PİRHA
Yoruma kapalı.