PİRHA-Ağuçan Ocağı evlatlarından Ercan Kazım Dede, Alevi toplumunda ‘Halk mahkemesi’ olarak bilinen ‘Dara durmak’ ritüeli hakkında konuştu. “Yol’un sürdürülebilmesi için, önce Yol sürenlerin Yol’a uygun davranması gerekir” diyen Ercan Kazım Dede, günümüzde Alevi kurumlarının içerisindeki birçok Dede ve Ana’nın Yol’a ikrarı olmadığını söyledi.
Ağuçan Ocağı evlatlarından Ercan Kazım Dede, ‘Dara durmak, kendi özünü dara çekmek’ ya da ‘Dara çekilmek’ hizmetlerinin Alevilikte nasıl tanımlandığını anlattı. Ercan Kazım Dede, ‘Dâr’ kelimesinin Farsça ve Arapça kökenli olduğuna işaret ederek ‘Yer, mekân, konak, ev, yurt’ ve ‘Dünya’ anlamlarını taşıdığını söyleyerek “Bu anlamı ile cem meydanının tamamı, Dâr meydanıdır. Bu meydan, Hakk huzuru, Pir divanı ve erenler nazarıdır” dedi.
Ercan Kazım Dede, ‘Dâr’a durma’ ritüelini “Meydanda durmak, ortaya çıkmak, huzurda durmaktır. Özünü dâra çekmek; gönlünde olanı, meydana dökmektir” sözleriyle açıklarken ‘Dâra çekilmek’ hizmetini ise “Meydana çağrılmak, meydana getirilmek” sözleriyle açıkladı.
Ercan Kazım Dede, “Cem erkânı 4 Dârdan oluşur” diyerek bunları; ‘Mansur dârı, Fazlı dârı, Nesimi dârı, Fatîma Ana dârı’ olarak sıraladı. “Dar, sadece sorgu ve görgü için yapılmaz” diyen Kazım Dede, “Hizmet darları da cemin bir parçasıdır. Mersiye’de durulan Nesimi Darı’nda da sorgu yapılmaz, hançerlenen Fazlı için yapılan dârda da sorgu olmaz. Fatıma Ana darında da sorgu olmaz” ifadelerini kullandı.
“İKRAR BAĞI KURULMADAN GÖRGÜ CEMİ YAPILAMAZ”
Ercan Kazım Dede, geçmişte ‘Alevi toplumunun mahkemesi’ olarak da işletilen ‘Dar’ hizmetinin günümüzde ne derece yaşam bulduğunu da anlattı. Kentlere göçün Aleviler üzerinde ciddi bir dağılmaya sebep olduğuna işaret eden Kazım Dede şunları söyledi:
“Ancak göçün olmadığı yerlerde de, günümüzde Pir-Talip bağı temelinde, yolun sürdüğü yerler çok azdır. Örneğin, Erzincan, Elazığ, Maraş, Malatya, Adıyaman vb. yerlerde yüzlerce yıldır Alevilerin yoğun yaşadığı coğrafyalarda bile Görgü Cemi ve Müsahip erkânları neredeyse hiç yapılmamaktadır. Yani Pir–Talip bağı kopmuştur. Yolun süreği gereğince, ikrar bağı kurulmadan görgü cemi yapılamaz.
İkrar: Geri dönüşü olmayan söz demektir. Talip ile Pir arasında oluşan bu ikrar bağı nedeni ile Pir ve Talip birbirine karşı sorumludur. Bu ikrar gereği yılda bir defa, ikrarlı canlar bir araya gelerek kusur ve noksanlarını cem meydanına döker, Pir divanında rızalıktan geçer ve Hakk huzurunda aklanırlar. Cemevlerinde yapılan cemler ise ikrar ve görgüden uzak, ‘eğitim cemleri’ diye adlandırılan cemlerdir. Bu nedenle buralarda müşkül çözme, görgü-sorgu erkânı yürütme imkânı yoktur. Görgü cemine girebilecek olanlar, sadece ikrarlı canlardır. Pir’e verdiği ikrar gereği, kusur ve noksanını dile getirmek zorundadır. Bu meydanda bulunan diğer canlar da ikrarlı olduğu için bu meydanda görülen müşküller, orada çözülüp sır edilir ve dışarıda dillendirilemez.
Günümüzde Pir-Talip bağı zayıfladığı için, yani ikrarlı talip çok az olduğu için görgü erkânları çok sınırlı bölgelerde yürütülmektedir. Yol’a ikrar verip, Yol’un kurallarından mesul olmayan kişi üzerinde, Yol’un kuralları uygulanamaz. Bu nedenle dar erkânları, yani görgü cemleri çok az yapılmaktadır.
Göçler sonucu kentlere yerleşenler ise Pirleri ile olan bağlarını koparıp, geçim ve var olma kavgası içerisinde, erkânlar bir yana, çocuklarına Alevi olduğu bilincini bile aktaramamıştır. Birçok Pir evladı da zorunlu olarak kentlere göçüp, zorlu çalışma koşulları altında yaşam mücadelesi vererek, varlığını sürdürebilmiştir. Hal böyle olunca; küçük ve tamamının Alevilerden oluştuğu yerleşim yerlerinde uygulanan erkânlar, kozmopolit kent koşullarında talipler üzerindeki yaptırımlarının çoğunu kaybetmiştir. Yeni kent koşullarında yetişen Aleviler, Müsahiplik, Kirvelik, Rehber, Pir, İkrar gibi Aleviliğin omurgasını oluşturan kavramları, köy koşullarında yaşanmış masalsı söylence olarak kabul etmekte, yaşamının içerisinde anlamlandıramamaktadır. Oysa mahkeme kapısı tanımamak, ticarette çek veya senedin ne olduğunu bilmemek, her canlının hakkını kendi hakkından evvel bilmek gibi olgular, Aleviliği oluşturan bu omurga üzerinden biçimlenebilir.”
“HAK HUZURUNDA, PİR DİVANINDA, ERENLER NAZARINDA…”
‘Dara durma’ ritüelinin nasıl gerçekleştiği hakkında bilgi veren Ercan Kazım Dede, “Dar hizmetini başka inançlarda da görmek mümkün mü?” sorusuna ise şu yanıtı verdi:
“Hıristiyanlık inancındaki ‘Günah çıkarma’nın, Dar erkânına benzediği söylense de, gerçekte aralarında herhangi bir benzerlik söz konusu değildir. Günah çıkarma; tanrıdan af dileme biçimindedir. Oysa Dar erkânında kusuru olan kişi, kime karşı kusur işlemişse ondan af diler ve rızalık alır. Pir huzuruna varıp dara durduğunda; ‘Elim Er’de, Yüzüm yerde, Özüm dar’da. Hak huzurunda, Pir divanında, Erenler nazarında, benden ağrınan, incinen, hakkı olan huzura gelsin, hakkını talep etsin’ diyerek birlikte yaşadığı, ikrarlı canlardan rızalık ister.
Canların hepsi razı olsa bile, Pir:
‘Durduğun Mansur darı, gördüğün Hakk didarı, ağız mürşit, dil tercüman. Söylediğin bize, gizlediğin Hakk’a ayan. Yıktığın varsa kaldır, döktüğün varsa doldur, ağlattığın varsa güldür. Sırtındaki yükü meydana indir. Yoksa yükünle gelir, yükünle gidersin ve bir yıl yükünü sırtında taşırsın’ diyerek kişiyi kendi kusurları ile yüzleşmeye çağırır. Eğer bir hatası var ise Talip de:
‘Size gizli, Hakk’a ayan; ……….. kusuru işledim. Kimse görmedi ve bilmiyor, ama bendeki Hak biliyor. Pirden gelene Eyvallah, cezama razıyım’ diyerek kimsenin bilmediği kusurlarını dahi meydana döker. Bu biçimi ile hiçbir inançta benzer bir uygulama yoktur ve sadece Aleviliğe ait bir erkândır.”
“ALEVİ KURUMLARI İNANCA GÖRE YENİDEN ŞEKİLLENMELİ”
Ercan Kazım Dede, Aleviliğin; Talip’in, Pir huzurunda Yol’a ikrar vermesi ile sürdürülebileceğini vurgulayarak kurumların da üstlenmesi gereken şu rollerin altını çizdi:
“Günümüzde Pir ve Ana ünvanları (Hak edip etmemelerine bakılmaksızın) kurumlar tarafından verilip toplumun karşısına çıkarılmaktadır. Oysa Pir’i ‘Pir’ yapan taliptir. Nasıl ki; çocuğu olmayana ‘Anne veya Baba’ ünvanı verilmez ise, Talip’i olmayana da (Pir evladı bile olsa) ‘Pir’ denemez. Nasıl ki kadın ve erkek; potansiyel anne ve baba adayı olmalarına rağmen bu ünvanı çocuk sahibi olarak kazanırlarsa, Kızılbaş Ocak sisteminde; Pir’in evladı da potansiyel Pir adayıdır, fakat bu unvanı, liyakatini ispatlayıp, Talip ile ikrar bağı kurarak ve taliplerin ikrarını alarak kazanır. Yol’un sürülebilmesi için, önce Yol sürenlerin Yol’a uygun davranması gerekir. Günümüzde Alevi kurumlarının içerisinde ‘Dede, Ana’ veya ‘Pir’ diye adlandırılanların büyük bir kısmının Yol’a ikrarı yoktur. Talibi yoktur. Yolun erkânlarından haberi yoktur. Bu nedenle önce Yol’u yürütecek olanların ehil olması ve liyakati gözetilmelidir, sonra taliplerdeki noksan ve kusurların nasıl giderileceği konuşulmalıdır.
Alevi kurumlarının içerisinde yol önderi (Dede, Pir, Baba, Ana) olarak öne çıkarılanları, yol önderi kabul edip, evindeki sorunu cemevinde meydana dökebilecek kaç kişi vardır? Yukarıda özet olarak sunduğum dardan geçme erkânını kaç kurum üyesi veya yöneticisi uygulayıp dara durabilir? Demek ki; ülkemizdeki Alevi kurumları, siyasi ve politik yapılar olmanın ötesine geçip, inanç kurumu olma vasfını yerine getirememiştir. Öyle ise kurumlar inanca göre yeniden şekillenmeli, seçim ve yönetim biçimleri tekrar masaya yatırılmalı, bünyesindeki inanç kurullarında görev alacak yol önderlerini, yönetimler değil, toplum seçmelidir. Aksi takdirde kurumsal olarak alınan kararlar ve Yola dair söylemler toplumda karşılık bulmaz. Seçim listeleri ile kutuplaşan toplum, kurum kararlarını tanımaz. Çok doğru şeyler yapılsa bile toplumda karşılığı olmaz.
Alevilik; Talip’in Pir huzurunda yola ikrar vermesi ile sürülen bir yoldur. Bu ikrardan dolayı yola karşı sorumludur ve eksiğini tamamlayacağına inandığı kişi de ikrar verdiği Pir’idir. Bu bağ kurulmadığı sürece, anlatılan, yazılıp–çizilen ve söylenen sözlerin bir karşılığı olmaz. Bugün Aleviliğin tanımı ve Alevi kutsalları üzerinden yürütülen çalışmalar, elit, akademik çalışmalara dönüşmüş durumdadır. Alevi canlara katkı sağlamak şöyle dursun, Alevileri bölüp, kutuplaştırmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Alevilik üzerine koca-koca kitaplar yazanların, panellerde Alevilik tarif edip, tarih dersi verenlerin, sosyal medya üzerinden Alevilik anlatanların büyük bir çoğunluğunun, (İstisnalar hariç) Müsahibi, Rehberi ve Pir’i yoktur. Yola ikrarı yoktur. Yıllık görgüden sorgudan geçmez, hatta bilgilendirme cemlerine bile girmez. Bu inancın gereğini yerine getirmeyip, inancın kurallarından mesul olmayanın, inanca dair söylediklerinin de bir hükmü olmaz.”
“YASA VE KANUN MADDELERİ GEÇERSİZDİR”
Ercan Kazım Dede, dara durmaktaki amacın; kişiyi yargılamak olmadığını söyleyerek canı, hatasının bilincine vardırmanın esas olduğunun altını çizdi. Ercan Dede, dar ritüeli ile sosyalist yönetimlerdeki ‘Halk mahkemelerini’ de karşılaştırarak şöyle devam etti:
“Toplumsal değerler birden bire ortaya çıkmaz. Öncülleri ve dayandığı temeller vardır. Yaşam içerisindeki her şey birbiri ile bağlantılıdır. Ama bu birini, diğeri yapmaz. Şamanizm, Brahmanizm, Taoizm, Hinduizm ve Ezîdîlikteki Ateş, Su, Toprak, Güneş vb. kutsalların Alevilikte de olması, yaşam çarkının döngüsünün ve evrensel bağımlılık ilkesinin gereğidir. Halk mahkemeleri de birilerinin bir gecede icat ettiği bir olay değildir. Tarih içerisinde toplumlar benzer uygulamalar yapmış ve benzer olaylar gerçekleştirmişlerdir.
Dar’a durmak, bir inanç gereği yapılan erkândır. Amaç kişiyi yargılamak değil, hatasının bilincine vardırmaktır. Yasa ve kanun maddeleri geçersizdir, yolun kuralları geçerlidir. Kişi; Kimsenin bilmediği bir kusur var ise onu bile dile getirmek zorundadır. Yani politik tanımlama yapılacaksa, bir çeşit ‘öz eleştiri’ olarak tanımlamak daha anlamlı olacaktır. Rastgele ulu-orta yerde değil, yola vakıf, yolun erkânından geçmiş canların arasında yapılır.”
Eren GÜVEN/ANKARA
Yoruma kapalı.