PİRHA – Dersim merkeze bağlı Milli Köyü ve merkez arasında bulunan taş ocağına karşı başlatılan imza kampanyasının yürütücülerinden Deniz Bilgin, “Kimse doğa yıkımına ortak olmamalı. Seyit Rıza’nın dediği gibi, ‘Ayıptır, günahtır, zulümdür, cinayettir” dedi.
Dersim merkeze bağlı Milli Köyü ile merkez arasında bulunan bölgede yaklaşık 15 yıldır taş ocağı işletiliyor.
Birçok platformda bu taş ocağına karşı mücadele verilmesine rağmen siyasi çevreler, yerel yönetimler ve yetkili kurumlar tarafından bugüne kadar adım atılmadı.
Yetkili firmanın açıklaması üzerine, ‘Tuncelili iş adamı taş ocağını kapattı’ başlıklı haberler yapılırken, 5 yıl geçmesine rağmen ocak kapatılmadı.
Milli Köyü’nden ve ocağa karşı başlatılan kampanya yürütücülerinden Deniz Bilgin konuya ilişkin açıklamalarda bulundu.
“TÜM ARAZİ ÇÖLE DÖNÜŞTÜRÜLDÜ”
Bilgin, “Uydudan dahi görülen geniş bir alan çöle çevrildi. Milli Köyü, Kızılbaş inancının bir parçası olan 6’dan fazla ziyaretin yer aldığı bir köy. Müteahhit Güntaş’ın işlettiği taş ocağının bir yanında şairimiz Sılo Qız’ın ve köy halkının değerlerinin mezarının olduğu Mezela Dewres (Derviş’in Mezarı), diğer tarafında ise Vile Jêlê ziyareti yer alıyor. İki ziyaretin arasındaki tüm arazi çöle dönüştürüldü” dedi.
“OCAĞI KAPATMAMAK İÇİN KAMPANYAMIZI BOŞA DÜŞÜRMEYE ÇALIŞIYOR”
Taş ocağının açılmasına devlet kurumları, sonraki yıllarda da belediyenin beton işletmesi izni verdiğini söyleyen Bilgin, Erdal Güntaş’ın taş ocağını açmak için köylüye parayla veya işe alarak susturmaya çalıştığını belirtti. Bilgin, Güntaş’ın parti, sanatçı ve devlet kurumlarına kadar geniş ilişkiler kurarak yardımlar yaptığını dile getirdi.
Dersim aydın olarak gösterilse de aile, aşiret, köylü gibi feodal ilişkiler üzerinden hareket edilen bir kent olduğunu ifade eden Bilgin, Güntaş’ın bu durumu çok iyi kullandığını vurguladı.
5 yıl önce Güntaş’ın “Burası taş ocağı için uygun değildi. Doğayı talan edenlere örnek olacağım” sözlerini hatırlatan Bilgin, “Taş ocağını kapatmamak için kampanyamızı boşa düşürmeye çalışıyor. O toprağın insanıysa, inanç ve kültür kırıntıları kalmışsa o toprakları o şekilde yıkıma uğratmazdı. Köyümüzü, topraklarımızı korumak istediğimiz için hakarete maruz kaldık. Güntaş twitter ve facebook üzerinden insanlara ulaşıp, mesajlarımızı paylaşmamalarını söylüyor, engellemeye çalışıyor. Kişiyi hedef alıyorsunuz deniliyor. İyi de taş ocağının sahibi belli, devletten mi kapatmasını isteyelim. Şu ana kadar sözlerimizde saygıyı korumaya çalıştık, ancak tahammül de bir yere kadar” dedi.
“DOĞAYI KAYBETMEK HER ŞEYİMİZİ KAYBETMEKLE EŞ DEĞERDİR”
Doğanın yıkımına karşı duyarlılığın genel olarak yetersiz olduğunu belirten Bilgin, şunları kaydetti:
“Oysa kendi doğasını, köyünü, evini, suyunu, ağacını savunmak kadar haklı bir mücadele yoktur. Onlar olmazsa insan nedir ki! İşte koronavirüs de gösterdi ki doğayla uyumlu yaşayamazsak, onu ve hayvanlarını yıkıma uğratmaya devam edersek, başımıza bundan daha kötü felaketler gelecek. Zorunlu ihtiyaçlar insana, doğaya zarar vermeyecek yerlerden karşılanabilir. Kızılbaş, Alevi inancının temelinde doğaya saygı vardır. Çünkü onu bir can, canlı olarak görür. Kendisine verdiği nimetleri bilerek kutsar. Taşı, ağaç gövdelerini öper. O taşta, ağaçta, dağda paradan daha değerli belleğimiz, inancımız, kültürümüz var. Bize anne ve babalarımız ‘kızım, oğlum sen Alevisin’ demez. Biz inancı, kültürü, yaşamdan, dağdan, taştan, ağaçtan öğreniriz. O nedenle belleğimizin, inancımızın, kültürümüzün yaşaması için doğamızı korumalıyız. Doğayı kaybetmek, çok şeyimizi kaybetmekle eşdeğerdir.”
“İNANCIMIZDA NE AĞAÇ KIRILIR NE TAŞ”
Taş ocağının kaldırılması için başlattıkları kampanyaya değinen Bilgin, köylerinden yüzden fazla imza topladığını ifade etti.
Fakat sorun yıllardır çözülmediği için kampanyayı sosyal medyaya da taşıdıklarını vurgulayan Bilgin, change.org sitesi üzerinden imzaya açtıklarını ifade ederek “Tabii mesela salt imza değil. Ondan fazla ziyaret ve evliyanın olduğu bir yer. Bizim inancımızda kutsal yerlerden ne ağaç kırılır ne de taş. Bu taş ocağının yeri, aşiretimizin Derviş’i Dewrese Miliz’ın mekânı, o Xızır ile musahiptir. Bu ziyaret aynı zamanda köyümüzün mezarlığı, orada ozanımız Silo Qiz yatıyor, sevdiklerimiz yatıyor. Ocağın taşları yuvarlanıp mezar taşlarımızı kırdı geçmişte. Meyveler tutmuyor, bostanlar tutmuyor. Sultan Paysa, Kures, Dewrese Dawud, Qalender Bava gibi çok sayıda ziyareti var, hepsinin de hikayesi var. Qere Heyder ziyareti de Düzgün Baba ile kardeştir. Köyümüzde hayat ağacı kültüne kadar gidecek kadar derin tarih izleri, inanç izleri vardır” dedi.
“AYIPTIR, GÜNAHTIR, ZULÜMDÜR, CİNAYETTİR”
Öncelikle Alevi kurum ve kuruluşlarına, inanç insanlarına çağrıda bulunan Bilgin şöyle devam etti:
“Doğayı savunanlara, hakikatten yana olanlara, siyasi partilere çağrı yapıyoruz. Bu köyün yıkımına dur demeleri gerekiyor. Bu sadece o köylülerin sorunu değil. Bu yıkım orada yaşayan herkesin sorunu. Kimse doğa yıkımına ortak olmamalı. Seyidimiz Seyit Rıza’nın dediği gibi, ‘Ayıptır, günahtır, zulümdür, cinayettir.’ Güzel doğamızı, inanç topraklarımızı paraya kurban etmemeliyiz. Hakikatin yanında olanlar sermayenin değil doğanın ve yoksul insanın yanında olurlar. Yoksa gelecek nesiller tarafından lanetlenmekten kurtulamayacağız.”
PİRHA/DERSİM
Yoruma kapalı.