PİRHA- Yıllarca İstanbul’da darphanede çalıştıktan sonra Balıkesir Zeytinli’ye bağlı Mehmetalan köyüne dönen Metin Aktaş yıllarca Kaz dağlarında yapılan maden aramalarına ve HES’lere karşı mücadele yürütüyor. Mehmetalan Muhtarı Metin Aktaş, “Türkiye Afrika’ya dönmesin çünkü bizim Kaz dağlarımız altından daha değerlidir” diyor.
Türkiye’nin birçok bölgesinde yapılan maden aramaları ve HES çalışmaları doğa, insan, kültür ve inanç katliamlarına yol açıyor. Yapılan maden aramaları ve HES’lerle insanlar yerinden ediliyor. Mezarları, ziyaretleri ve tarihleri sular altında bırakılırken, birçok bitki ve canlının da yok olmasına yol açıyor. Balıkesir Zeytinli’ye bağlı Mehmetalan köyünde yapılmak istenen baraj ve maden arama kazıları ile birçok zeytin ağacı yok edilirken köylü göçe zorlanıyor, akarsularına ve derelerine de el konuluyor.
Balıkesir Zeytinli’ye bağlı 146 haneli ve 550 nüfuslu Mehmetalan Köyü’ne yapılmak isten baraj ve maden aramalarına karşı ise köy halkı direnmeye devam ediyor. Memedalan Köyü Muhtarı Metin Aktaş köylerine yapılacak barajlara, çevre sorunlarına ve Tahtacı Türkmen Alevi inancına ilişkin PİRHA’ya konuştu.
“TÜRKİYE AFRİKA OLMASIN”
Yıllarca İstanbul’da darphanede altın dökümcüsü olarak çalıştıktan sonra köyünde muhtar olan Aktaş şunları ifade etti:
“2006 yılında Körfez’e ve köyüme geri döndüğümde bu yörede Küçükkuyu’nun üzerinde altın madeni araması faaliyeti olduğunu duydum. Marmara Çevre Örgütü Edremit Şubesi’ne üye olduktan sonra çevre mücadelesine başladım. Ben yıllarca darphanede altın işiyle uğraştığım için altının üretildiği yerleri de bildiğimden Türkiye Afrika olmasın diye bu işin içine girdim. Biz ‘Kaz Dağlarımız altından daha değerlidir’ sloganıyla bu yollara çıktık ve mücadelemizi hala devam ettirmekteyiz.”
MADEN ARAMALARI BÖLGEDE TEHDİT OLUŞTURUYOR
Kaz Dağlarındaki maden çalışmalarına değinen Aktaş maden arama çalışmalarının çevreye ve insanlara verdiği zararı şöyle aktarıyor:
“Edremit Havran ilçesine bağlı Tepeoba Köyü’nde yapılan maden çalışması Kazdağları’na vurulmuş hançerdir. Marupten ve bakır işletmeciliği adı altında orada hala faaliyetini sürdüren bir maden var. Bazen çıkan küçük yangınları söndürmek için madenler için açılan havuzdan su alınıyor. Bu duruma vicdanımızın sızladığını söylemek durumundayım. Çünkü o havuzda siyanür olmasa da kimyasal maddelerle arındırma yapıldığından o zehirli sularla yangın söndürüldü. Onun için bir dönem Edremit’te anons yapıldı. Havran tarafından gelen kuzugöbeği mantarlarını almayın diye. Çünkü oradaki yangınlar o havuzdan alınan zehirli suyla söndürüldü. Yani biz bunların bilinci içerisindeyiz.”
EDREMİT KÖRFEZİ’NDE 11 BARAJ PROJESİ
Köylerinin yanındaki Zeytinli çayına baraj yapılmak istendiğini dile getiren Aktaş bu barajların madenlerin su ihtiyaçlarını karşılamak amaçlı olduğuna dikkat çekerek şunları ifade etti:
“Zeytinli Çayı’nda baraj yapılmak isteniyor. Bu baraj Mehmetalan Köyü’nün gelirinin yüzde 60’ını oluşturan Kirişlik Vadisi dediğimiz bir vadiye yapılmak istenmektedir. Buna rağmen köylünün de şuana kadar zeytin giderinin yüzde 60’ı o vadiden sağlanmaktadır. O baraj yapıldığında benim köyümün gelirinin yüzde 60’ı gidecektir. Bunun dışında bu madenler için barajların yapıldığını biz biliyoruz. Halklarımızı ve köylülerimizi de bu konularda bilinçlendirme aşamasındayız. Çünkü bir ton toprağın madende işlenebilmesi için 3 ton suya ihtiyacı vardır. Onun için bu Edremit körfezindeki bütün akarsuları üzerinden bu hükümetimizin 11 tane baraj projesi vardır. Bunlardan birisi de Mehmetalan Köyü’nün yanındadır. Biz bu madene karşı su elde etmek için yapılan projeler olduğunu biliyoruz.”
“SU UYUR DÜŞMAN UYUMAZ”
Maden ve HES çalışmalarının devam ettiğini belirten Aktaş, “Söz konusu. Projeler durdurulmuş ya da iptal edilmiş değil. Şuanda 11 tane körfezde baraj projesi var. Hiçbiri de durdurulmamış. Ama ödenek olmadığından şu anda durağan haldeler. Yani Kazdağları’nın kuzey taraflarında 6 tane maden arama çalışması var” diyen Aktaş şöyle devam etti:
“Kazdağları’nın her tarafı bizim için birdir. Oradaki maden aramaları da mahkeme kararıyla durduruldu. Ama atalarımız ‘Su uyur düşman uyumaz’ demiş. Biz köy halkı olarak bu baraj yapılacaksa zeytinliklerden yukarıya yapılsın diyoruz. Biz baraj yapımına kökten karşı değiliz. Ancak maden için ve içme suyu için baraj yapılacak yerde zeytinliklerin de sulamaya ihtiyacı var.”
“BURADA DOĞDUK, BURADA ÖLMEK İSTİYORUZ”
Yapılacak barajlarla zeytinliklerin yanı sıra köyünde bir kısmının göçe zorlanacağını vurgulayan Aktaş, “Biz burada doğduk, burada büyüdük, burada ölmek istiyoruz. Çünkü Tahtacı Türkmeniyiz. Türkmen inancı Şamanizm’e dayanan bir inançtır. Yani yıllar önce Yavuz Sultan Selim’in Alevileri katledişinde biz kendimizi saklamamışız. Bizim yan köylerimiz var, onlar da Alevi soyundan gelme. Ama Yavuz Sultan döneminde kendilerini asimile etmişler, soyutlamışlar. Ama biz soyutlamamışız” diye konuştu.
“İBADETİMİZİ KORKUYLA HEP SAKLADIK YILLARCA”
Türkiye’deki Alevi inancına yönelik yapılan saldırı ve ayrımcılığa da değinen Mehmetalan Köyü Muhtarı Metin Aktaş şunları ifade etti:
“1400’lü yıllardan beri Toroslara gelmiş Tahtacılarız. Fatih Sultan Mehmet Haliç’e gemileri aşırmak için biz Tahtacılardan destek alıp bu Kazdağları’ndaki köknar ağaçlarından kereste yapıp Haliç’e gemileri aşırmış. O zamanlardan beri biz iç içe yaşamışız. Ama ortaokul dönemimde bize yan köylerden ‘Türkmen Türkmen ben senden ürkmem’ diye ifadelerde bulunurlardı. Bize karşı bilinçaltında beslenmiş bazı şeyler olduğuna inanıyoruz. Bizde bir söz vardır bunu dünya bilir ‘Eline, beline, diline sahip olacaksın.’ Zaten bunların uygulandığı anda her yerde barış olur. Sen bu üç şeyi hayata geçirdiğin an dostluk orada var, kardeşlik orada var, barış orada var. İbadetimizin içerisinde her şey orada gizli. Küskünler bizim ibadetimizde barıştırılır. Kavgalılar bizim ibadetlerimizde barıştırılır. Hakimlik de ibadetimizin içinde, yargı da ibadetimizin içinde. Biz bunları dışa vurmayıp gizlediğimiz için mum söndü gibi söylentiler ortaya çıkıyordu. Bunlar aslı astarı olmayan şeyler. İbadet yaparken yıllar önce elektrik yoktu. Benim köyüme 69 yılında geldi elektrik. Ondan önce gaz lambaları ve fenerlerle yapılıyordu. İbadet yapılırken jandarmaya falan şikayet olduğunda bekçi konurdu, lambaları söndürürmüş. Mum söndü hikayesi bundan belki uydurulmuş olabilir. Korkudan, baskıdan, zulümden dolayı kendini saklamak için yapılmış bir şey.” (HABER MERKEZİ)
Yoruma kapalı.