PİRHA- Çocukluğunda sürekli camiye giden Doğukan Çelik, Alevi olduğunu Sünni bir arkadaşından öğrenmiş. Çelik, cemevine ilk kez gittiğinde hiç hissetmediği şeyleri hissettiğini belirterek “Bir yanımda Ali vardı bir yanımda Muhammed vardı” diyor.
Haberin Videosu
Malatya’nın Pütürge ilçesine bağlı Zarato Köyü’nde doğup büyüyen Doğukan Çelik, çocukluğunda sürekli camide Kuran kurslarına gitmiş, beş vakit namaz kılmış Alevi bir genç. Doğup büyüdüğü köy Alevi köyü olmasına rağmen 1974 yılında köye cami yapılmış ve ardından başlayan asimilasyon süreci hızlı bir şekilde etki etmiş. Bütün köy halkı gibi Çelik de bu asimilasyondan payını almış.
“DÜNYAYA BAKIŞ AÇISINI KENDİSİ KEŞFETMELİ”
“Bizim halkımız çocuklarını ‘sen şusun, sen busun, kimliğin budur’ şeklinde eğitmezler. Bu da bizi diğer birçok inançtan farklı olduğumuzu gösteriyor. Direk ailenin mevcut kimliğini çocuklarına yapıştırmaması gibi bir kabulü var bu inancın, bu toplumun.” diyen Çelik, şunları söyledi:
“Çünkü insanlar kendilerini keşfedebilmeli. İnançlarını, dünyaya bakış açısını kendisi keşfetmeli ve kendisi yaratmalı. Ailelerimiz de ne kadar asimilasyon kurbanı olsa da bu ilkelerinden taviz vermeyip çocuklarına küçük yaşlarda bir şeyleri empoze etme gayretini asla edinmediler. Yine bize de bunlar empoze edilmedi. Bize her zaman insan sevgisi, insanlara saygı, hoşgörülü davranma, insan ilişkilerinin nasıl daha iyi olabileceğine dair öğütler ve nasihatlar verirlerdi her zaman için.”
“ALEVİ OLDUĞUMU SÜNNİ BİR ARKADAŞIMDAN ÖĞRENDİM”
Başka bir köyde eğitim aldıklarını söyleyen Çelik, inanca dair konuları okulda öğrenmeye başladıklarını ve “Demek ki böyleymiş, doğru olan buymuş” diyerek bu öğrendiklerine inandıklarını kaydetti. İlkokul beşinci sınıftayken Alevi olduğunu Sünni bir arkadaşından öğrendiğini ifade eden Çelik, o gün yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Okul paydos oldu, servis aracına binip evimize gideceğiz. Sınıfta tek kaldım en son çıkacağım. Sınıftaki kızlardan biri kapıyı kapattı üzerime. ‘Tülay aç kapıyı’ diyorum. ‘Siz Aleviymişsiniz, açmıyorum kapıyı. Siz kafirmişsiniz, siz bunu yapıyormuşsunuz, şunu yapıyormuşsunuz’ falan. ‘Ne diyorsun’ dedim ‘Neden bahsediyorsun?’. İşte ben o gün Alevi olduğumu öğrendim Sünni bir arkadaşımdan. O gün aileme gittim sordum ‘biz Aleviymişiz öyle bir şey öğrendim. Neyiz biz?’ dedim. ‘Ne için ben böyle bir şeyle karşılaştım?’ Ondan sonra bir şeyler anlatıldı. İmam Ali’nin zamanında yaşananlar, ehlibeyt, Sıffin Savaşı, Muaviye ile olan ilişkiler, Kerbela bunlar yüzeysel bir şekilde anlatıldı.”
“UNUTULMAYA YÜZ TUTMUŞ DOĞRULARINI SORGULAMAYA BAŞLIYORLAR”
Her ne kadar ailesinin ve çevresindekilerinin asimile olmuş olsalar da ehlibeyte olan bağlılıklarını yitirmediklerini belirten Çelik, “Sadece kendi öz inançlarını, atalarının öğretilerini unutmaya yüz tutmuşlar, tamamen unuttukları söylenemez. Unutmaya yüz tutmuş kendi doğrularını sorgulamaya başlıyorlar bu sefer. Bizim sahip çıkmamız gereken kültürümüz var, öğretilerimiz var. Bu yol ince, uzun ve çetin bir yoldur. Bu kolay bırakılacak bir yol değil, çok kıymetli bir yol” dedi.
“İNANCIMIZI BİZE KİMSE ÖĞRETMESİN”
Devletlerin halkın dinini tayin etmemesi gerektiğine vurgu yapan Çelik, “Bu, insanların özgürlüğünü kısıtlayan bir davranış. 21. Yüzyılda buna maruz kalmak acı verici bir şey. Memleketimizin özellikle bu problemi aşması gerekiyor. Günümüzde de Alevi dernekleri olsun federasyonları olsun bu bağlamda çok çalışmalar yapıyorlar, mitingler düzenliyorlar, eylemler yapıyorlar” ifadelerinin kullandı.
Din kültürü derslerinde Aleviliğe dair şeylerin öğretilmesine katılmadığını dile getiren Çelik, doğru ve samimi olanın kendi inançlarını kendilerinin öğrenmesi olduğunu belirterek “Bizim inancımızı bize kimse öğretmesin” dedi.
“SÜNNİ GİBİ YAŞARKEN ALEVİ İNANCINA TAVRIM SERTTİ”
Alevi olduğunu öğrendiği yıllarda kimlik bunalımı yaşayan Çelik, o günleri şöyle anlattı:
“Haliyle Sünni inanç bana daha cezbedici geliyordu çünkü çoğunluk ondan yana. Kendi inancımıza dair gerek ritüeller olsun, gerek öğretilerimiz olsun bunlardan mahrumuz. Tabi çocukluk yaşları, yönümüzü o yönden seçtik. O dönemlerde Kuran kursu açılıyordu camide. Camiye gitmeye başladık. Ben de camiye gittim, Kuran öğrendim. Bu vesileyle namaz kıldım, oruç tuttum. Sünni inanç tamamen Kurandaki ayetleri baz almaz. Hadisler ve şeyhlerin, dervişlerin verdiği tefsirlere dayanarak birçok şeyi kabul ederler ona göre hayatlarını belirlerler. Ben de o belirleyenlerden oldum. Bu sefer Alevi inancına karşı tavrım sertleşti. İşte cemal cemale secde etmek nedir? Öyle bir şey olabilir mi ya da cemevinde saz çalmak bunlar nasıl şeyler. Asla, yanlış. Bu düşünceye sahip bir insandım.”
“CAMİDE HİÇBİR ZAMAN MUHAMMED BANA DOKUNMAMIŞTI”
2007 yılında cemevi açıldığı zaman İstanbul’dan dedelerin gelerek cem yürütmeye başladıklarını ifade den Çelik, köyde yapılan ilk ceme annesinin zorlamasıyla istemeyerek gittiğini belirterek şöyle devam etti:
“O gün benim için çok farklıydı. Ne kadar yanlış bakıyor olsam da eleştirel bakış açısıyla ön yargılarla gittim. Ona rağmen orada hiçbir zaman hissetmediğim bir şeyi ilk defa hissettim, bir yanımda Ali vardı bir yanımda Muhammed vardı. Bir sonraki hafta tekrar cem yapıldı Perşembe gecesi. Bu sefer ben kendim gitmek istedim. Çünkü camiye gittiğim zaman, namaz kıldığım zaman Arapça kelimeler tekrarladığım zaman hiçbir zaman Muhammed bana dokunmamıştı ne de Ali. Hiç onları hissedememiştim. Cemde yine oradaki insanlar, oranın ruhu, oranın ahengi beni o nehre kaptırdı ve ondan sonra bir ikileme düştüm.”
“SÜREKLİ BİR ŞEY BENİ İĞNELİYOR”
Çelik, düştüğü ikilemden nasıl kurtulduğunu ise şöyle anlattı:
“Akıl ve gönlün vahdetinden bahsederler; aklım Sünni inancı onaylarken içimde, yüreğimde Aleviliğin oradaki o atmosferin içinde bulunmama dair bir şey beni sürekli iğneliyor, dürtüyor. Bir süre dedim ki ‘Tanrım ben hiçbir yere gitmiyorum. Kusura bakma, ne oraya ne oraya gidiyorum’ dedim. ‘Ben seni bilirim, kendimi sana teslim ederim, büsbütün sana teslim ediyorum kendimi. Hak doğru yol neyse ben kendimi orada bulurum’ dedim.”
Suya ABAK-Sevim KAHRAMAN/İSTANBUL
Yoruma kapalı.