PİRHA- 6-7 Eylül 1955’te başta Rumlar olmak üzere Müslüman olmayan halklara yönelik başlatılan saldırıların üzerinden 66 yıl geçti. HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, pogromun faillerinin ortaya çıkarılması, yaşanan can ve mal kayıplarının tespit edilmesi, mağdurların ve kurumların maddi ve manevi kayıplarının tazmin edilmesi ve adaletin yerini bulması için bir meclis araştırması açılmasını talep etti.
6-7 Eylül 1955 yılında İstanbul ve İzmir’in de aralarında bulunduğu Türkiye’nin birçok kentinde yaşayan Rum ve Ermeniler başta olmak üzere Hıristiyan ve Musevilere yönelik sistematik bir şekilde hayata geçirilen pogromun üzerinden 65 yıl geçti.
Pogromda resmi verilere göre, yalnızca İstanbul’da 73 kilise, sekiz ayazma, iki manastır, 3 bin 584’ü Rumlara ait olmak üzere 5 bin 538 ev ve işyeri yakılıp yıkıldı.
Onlarca kadın cinsel saldırıya maruz bırakıldı, birçok kişi öldürüldü, mezarlıklar tahrip edildi, on binlerce yurttaş Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldı.
POGROM NASIL BAŞLADI?
6 Eylül 1955 tarihinde, Mithat Perin’in sahibi, Gökşin Sipahioğlu’nun yazı işleri müdürü olduğu, Demokrat Parti yanlısı İstanbul Ekspres gazetesi “Atamızın evi bombalandı” manşetiyle ikinci baskısını yaptı.
Gazete, tirajı 20 bin civarında olduğu halde, 6 Eylül’de 290 bin basılmıştı. O dönemde kurulmuş olan Kıbrıs Türktür Derneği’nin üyeleri, o günkü sayıyı bütün İstanbul’da satmaya ve halkı galeyana getirmek üzere kullanmaya başladı.
Görgü tanıklarının ifadesiyle saat 19.00’da, Pangaltı’da, şu anda Ramada Oteli’nin yerinde bulunan ve Rum bir vatandaşın sahip olduğu, dönemin popüler mekânlarından Haylayf Pastanesi’ne yapılan saldırıyla başlayan pogrom, tüm İstanbul’a, oradan da yurda yayıldı.
Yıllar sonra, emekli orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu, gazeteci Fatih Güllapoğlu’na verdiği bir röportajda, 6-7 Eylül’de yaşananları, “Mükemmel bir özel harp harekâtıydı, amacına da ulaştı” diye anlatacaktı.
Selanik’teki bombalama olayının da Türkiye devleti tarafından tertiplenen bir kışkırtma olduğu, Yunanistan makamlarınca o günlerde ortaya çıkarıldı.
Olayla ilgili olarak, Selanik Hukuk Fakültesi’nde burslu öğrenci olarak okuyan ve MİT ajanı olduğu belirtilen Oktay Engin ve Selanik Başkonsolosluğu Kavası Hasan Uçar yakalandı. Konsolosluk yetkilileri dokunulmazlıkları olduğu için yargılanamazken, Uçar ve Engin bir süre tutuklu kaldıktan sonra tahliye edildiler.
Engin, daha sonraki dönemde MİT’te önemli görevlere getirildi, devlet kademelerinde hızla ilerledi, ve 1992’de Nevşehir Valiliği’ne kadar yükseldi.
GARO PAYLAN’DAN ARAŞTIRMA ÖNERGESİ
HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, 6-7 Eylül Pogromu’nun faillerinin ortaya çıkarılması, yaşanan can ve mal kayıplarının tespit edilmesi, mağdurların ve kurumların maddi ve manevi kayıplarının tazmin edilmesi ve adaletin yerini bulması için bir meclis araştırması açılmasını talep etti.
19. yüzyılın son döneminden itibaren devlet tarafından Ermeni, Rum, Süryani ve Yahudi halkların 6-7 Eylül 1955 Pogromu ile bir yıkım daha yaşadığına dikkat çeken Paylan, “Ülkemizde yaşanan bu büyük suçun üzerinden 66 yıl geçmesine rağmen TBMM, Pogrom’un faillerinin ortaya çıkarılması için bugüne kadar herhangi bir adım atmamıştır. 2015 yılında, Atina’da bulunan İstanbullu Rumların Evrensel Federasyonu’nun TBMM’ye yaptığı bu yöndeki çağrıya karşı da sessiz kalınmıştır” ifadelerini kullandı.
‘KARANLIK GELENEK VARLIĞINI BUGÜNE KADAR SÜRDÜRDÜ’
6-7 Eylül 1955 pogromunun hesabını vermeyen karanlık geleneğin bugüne kadar varlığını sürdürdüğünü ve faillerin cezalandırılmak yerine ödüllendirildiği anlayışın cezasızlık politikaları değişmediği belirten Paylan, “Siyasetçiler ve kamu görevlileri bugün de hukuk dışına çıkmakta ve insan hakları ihlalleri gerçekleştirmektedir. 6-7 Eylül 1955 pogromu ile yüzleşmek, bugün devlet içinde benzer pogromları organize etmeye hazır odakların varlığına son verecektir. Bu nedenle, 6-7 Eylül 1955, aslında bugündür. Faillerin cezalandırılmak yerine ödüllendirildiği anlayış cezasızlık politikaları nedeniyle değişmemiştir. 2007 yılında öldürülen Agos Gazetesi kurucusu ve Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in cinayetinde dahli olan kamu görevlilerinin aldıkları terfiler ve kuşandıkları dokunulmazlık zırhı, bu devamlılığın en taze örneklerinden olmuştur” diye belirtti.
(HABER MERKEZİ)
Yoruma kapalı.