PİRHA-4 Mayıs’ın “Dersim’in kara günü” olduğunu ifade eden DAD Genel Merkez Yöneticisi Fetiye Yıldırım, “Dersim’de insanlara yaşatılanlar dünyanın hiçbir yerinde rastlanılmayacak bir zulümdür. Bir dönem suskunluk yaşandı, büyüklerimiz belki yaşadıkları travmadan dolayı belki de kinin büyümemesi için Dersim Katliamı’ndan bahsetmedi” diye belirtti.
4 Mayıs 1937’de Bakanlar Kurulu kararıyla gerçekleşen Dersim Tertelesi’nin 88. yıldönümü. O gün alınan karar sonrasında Dersim’de çok büyük bir insanlık suçu işlendi. 1937-38 yıllarında Dersim’de yaşananlar, uluslararası hukuka göre soykırım olarak adlandırılıyor. Ancak aradan 88 yıl geçmesine rağmen devlet arşivleri açılmadı, o dönemde neler yaşandığının tespiti yapılmadı.
Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) Genel Merkez Yöneticisi Fetiye Yıldırım, Dersim Tertelesi’nin 88. yılında PİRHA’ya konuştu.
“TOPLUMUMUZ, CUMHURİYET DÖNEMİNE OLUMLU BAKMIŞ AMA DAHA SONRA SOYKIRIMA UĞRADI”
Fetiye Yıldırım, 4 Mayıs tarihinin “Dersim’in kara günü” olduğunu belirterek cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte Dersim’de yaşananlara dikkat çekti. YFetiye Yıldırım, 1937-38’de Dersim’de yapılanlara dair şunları söyledi:
“Cumhuriyet döneminde sonra tekke ve zaviyelerin kapatılmasının Aleviler üzerindeki etkisine baktığımızda en büyük zararı bizim inancımız görmüştür. Dersim Katliamı’nda dağ, taş, doğa, ziyaret, kutsal olarak gördüğümüz her şeyi yakıp, yıktılar. Sadece insanlarımıza saldırmadılar, aynı zamanda doğamıza da saldırdılar. Naşit Hakkı Uluğ, gazeteci kimliği ile Dersim’e gelip uzun yıllar kalıp istihbarat topladıktan sonra Dersim’i şu şekilde tanımlıyor: ‘Dersim’in tarihi, tabiatı ile gelenek ve görenekleri asidir. Hurafelerin demir pençesi altındadır.’ Toplumumuzun hukuku, ekonomisi, yaşamı, dili ve kimliği inancımızla birlikte oluşmuştur. İnancımıza hurafe denmesi çok ağır bir suçlamadır.
Bizim toplumumuz Osmanlı’dan sonra Cumhuriyet’e daha olumlu bakmıştır iyi gelişmeler olabilir diye ama maalesef düşünülen olmamış ve Cumhuriyet döneminde Dersim’e soykırım uygulanmış. Tekke ve zaviyelerin kapatılması ile dergâhlarımız, cemlerimiz yasaklanmış ve inancımıza yönelik her türlü baskı yapılmıştır. İnancımız en büyük darbeyi Cumhuriyet döneminde yaşamıştır. İnanç önderlerimizi idam ediyorlar, sakallarını kesiyorlar ama pir, mürşit, talip ilişkisiyle yolumuzu devam ettiriyoruz. Daha sonra katliam ve asimilasyon politikaları uygulanıyor ama bugün inancımız devam ediyor ve hiçbir zaman da bitmeyecek. Daha sonra ise Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuş ve tek din, tek dil ve tek kimlik dayatması yapılmış. Alınan kararlarda biz bunları sadece katledersek baş edebiliriz denilmiş” dedi.
“DERSİM’DE İNSANLARA YAŞATILANLAR BAŞKA HİÇBİR YERDE RASTLANILMAYACAK BİR ZULÜMDÜR”
Dersim Tertelesi’nden kurtulanların hepsinde bir travma oluştuğunu vurgulayan Yıldırım, “Katliamdan sonra dilini, kültürünü bilmediği yerlere sürgün edildiler ve ikinci bir kırımı da orada yaşadılar. Kadınları Türkleştirmek için askerlere verdiler. Dersim’de insanlara yaşatılanlar dünyanın hiçbir yerinde rastlanılmayacak bir zulümdür. Bu kadar zulümden sonra bu halk nasıl düzelebilir? Yok ettiklerini zannettiler ama öyle bir şey olmadı. Biz eğer kendi inancımızı yürütemezsek ve inancımızdan uzaklaşırsak yok oluruz. Bir dönem suskunluk yaşandı, büyüklerimiz belki yaşadıkları travmadan dolayı belki de kinin büyümemesi için Dersim Katliamı’ndan bahsetmedi” diye konuştu.
Cihan BERK-Nuray ATMACA/DERSİM
Yoruma kapalı.