PİRHA – Ankara Emek ve Demokrasi Güçleri, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde Tandoğan Meydanı’nda miting gerçekleştirdi. Yapılan açıklamada, “Bu gün emek ve demokrasi güçleri olarak, toplumsal muhalefet olarak bir başarının, bir zaferin gururuyla konuşuyoruz. 31 Mart ve 23 Haziranda başardık, yine başaracağız! Faşizmi mutlaka yeneceğiz” denildi.
Haberin videosu
10 Ekim 2015’te Ankara Tren Garı’nda IŞİD’in saldırısı sonucunda yaşamını yitirenler, 1 Eylül Dünya Barış Günü mitingi öncesinde anıldı.
Katliamda yaşamını yitirenlerin aileleri, meslek ve kitle örgütlerinin katılımıyla düzenlenen anmada, yaşamını yitirenlerin fotoğraflarının bulunduğu pankart açıldı.
“BARIŞ ÇIĞLIĞINI HAYKIRMAYA DEVAM EDECEĞİZ”
HDP Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu da barış talebiyle Gar Meydanı’nda toplanan ve burada yaşamını yitirenleri anmak için bir araya gelindiğini belirtti. Kerestecioğlu, şunları söyledi:
“Hepimiz hâlâ o günün acısını derin bir şekilde yaşıyoruz. Dünyada kendisine lider diyen ve savaş politikaları yürüten özellikle erkekler olsa da dünya halkları barış istiyor. Çünkü tüm engellemeler, temsil hakkının gaspedilmesi, kayyumlar ve saldırılar, ülkedeki demokrasi ve barışı umudunu öldürmek için yapılıyor. Tıpkı arkadaşlarımızı IŞİD çetelerinin öldürmesi gibi. Demokrasi ittifakı ile barış çığlığını haykırmaya devam edeceğiz.”
Ankara Emek ve Demokrasi Güçleri, siyasi parti ve kurum temsilcileri, emek ve meslek örgütleri, HDP Milletvekilleri Mithat Sancar, Filiz Kerestecioğlu, CHP Ankara Milletvekili Yıldırım Kaya ile Tandoğan Meydanı’na yürüyüş gerçekleştirdi.
“BÜTÜN SAVAŞLAR ÖNCE KADINLARI VE ÇOCUKLARI VURUR”
Tandoğan Meydanı’nda yapılan basın açıklamasını okuyan Dev Maden Sen Ankara Bölge Temsilcisi Tayfun Görgün, “1939 yılından bugüne seksen yıl içinde insanlık yine sayısız savaşlara, katliamlara, soy kırımlara tanıklık etti, ediyor. Acılar yaşadı. Emperyalist, kapitalist sistem ekonomik krizini bölgesel savaşlarla, kıyımlarla aşmaya çalışırken; bölgeleri, coğrafyaları kana bulamaya devam ediyor. Halkların etnik kimlikleri, inançları, yaşamları, savaşların aleti olarak kullanılıyor. Bütün bu hayatların yitmesi, açlığın, yokluğun, yoksulluğun insanlığın dramı haline gelmesi, doğanın yakılıp yıkılması savaş çığırtkanlarının umurunda olmamıştır.
Yaşamlarını kurtarmak için savaş bölgelerinden gitmek/ayrılmak zorunda bırakılan insanlar karşılıksız veya ucuz emek gücü olarak kullanılmaktadır. Bütün savaşlar önce kadınları ve çocukları vurur. Aylan bebek bu dramın sembolüdür” ifadelerini kullandı.
“SAVAŞLAR HER YÖNÜYLE YIKIMDIR”
“Savaşlar, her yönüyle yıkımdır. İnsanlığın yıkımıdır. Barış ise yaşamdır. İnsanlığın onurlu yaşamıdır. Ferahlıktır, bolluktur. Bugün barış mücadelesi her zamankinden daha değerlidir.
Çünkü, bu coğrafyada barış sözcüğü suç olarak görülürken; savaş sözcüğü ve savaş çığırtkanlığı kutsanmaktadır. Siyasal iktidar, kaderini ve geleceğini savaş politikalarına bağlamıştır. Savaş ve çatışma diliyle; milliyetçilik, ırkçılık geliştirilerek, halklar ve emekçiler kutuplaştırılıp, farklılıklar ötekileştirilirken, emekçilerin iş ve can güvenliği ile birlikte tüm demokratik hakları ortadan kaldırılarak tam bir diktatörlük ortamına gidilmektedir” diye konuşan Görgün, şöyle devam etti:
“KHK ile ihraçların, hiçbir yargı mekanizması işletilmeden darbe ile ilgisiz yüz binlerce insana uygulanarak muhalif kişilerin kamudan ihracını, bir iki tweet için 5 yıla varan hapis cezaları, sorgusuz sualsiz, delilsiz kitlesel gözaltılar, tutuklamalar; ana muhalefet partisi başkanına lince kalkışanların serbest bırakılarak, haklarında dava açılmamış olması diktatörlükten, hukuksuzluktan başka neyle izah edilebilir?
Yapılan yerel seçimlerden sonra halkın kullandığı yüksek oy oranıyla seçimleri kazanan belediye başkanlarının görevden alınması da anti demokratik bir uygulama olarak, halkın iradesine bir darbe olmuştur. Yıllardır, “sandık, demokrasinin olmazsa olmazıdır” diyen bu iktidar, artık seçim sonuçlarını kabullenmemekte. Halkın iradesine ya mahkeme ve seçim kurulu yoluyla ya da kayyumlarla darbe vurulmaktadır. Herkes bilmelidir ki; Diyarbakır, Mardin ve Van illerine atanan kayyumlar, halkın iradesini, alenen bir defa daha yok saymaktır. Bununla birlikte seçimle gelen seçimle gider kuralını da ayaklar altına almaktır. Kayyumlarla birlikte bu iktidarın, sandık ve seçimler demokrasinin namusudur söylemi demogojiden ibaret olmuştur. Bizler, barışı savunduğumuz gibi kayyumlara karşı tüm halkların iradesini de omuz omuza birlikte savunacağız. Siyasal iktidar bir taraftan da savaş diliyle, ekonomik krizi, milyonlarca emekçinin ve yoksulun sırtına bindirmenin çabası içindedir. Biz biliyoruz ki tüm savaşlarda olduğu gibi, siyasal iktidarın olası sınır ötesi savaşında da savaşın can bedelini biz emekçilerin çocukları öderken, ekonomik bedelini de yine biz emekçiler ve yoksul halklarımız ödeyecektir. Bütçeden savaşa ayrılan pay artmaktadır. Bu anlamda biz işçiler, emekçiler bu ülkede temel sorun olan, Kürt sorunun gelinen noktada savaş politikalarıyla çözülemeyeceğinin bilinciyle, sorunun barış içinde ele alınmasını istiyoruz.”
Miting, Türkçe, Kürtçe ve Lazca söylenen türkülerle, halaylarla son buldu.
PİRHA/ANKARA
Yoruma kapalı.