19 Aralık 1978 gecesi bir ülkücünün, Çiçek sinemasına yerleştirdiği tahrip gücü düşük bir bomba; katliama giden olaylar zincirinin ilk adımıydı.
Türkoğlu ilçesinden gelen bir grup faşist militan “Kanımız Aksa da Zafer İslam’ın” ve “Müslüman Türkiye” sloganlarıyla seyirci kitlesini “coşturarak” Cumhuriyet Halk Partisi il binasına saldırttılar.
Bombanın patlamasından hemen sonra, Ülkücü Gençlik Derneği Maraş şube Başkanı Mehmet Leblebici ve 2. Başkan Mustafa Kanlıdere’nin talimatlarıyla bombayı attığı iddia edilen Ökkeş Kenger Ankara’ya ÜGD’ye telefon ederek “yardım” talebinde bulundu.
Ertesi gün Alevilerin oturduğu bir kıraathane bombalandı;
21 Aralık‘ta iki Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (Töb-Der) üyesi bir öğretmen öldürüldü.
22 Aralık günü, bu iki öğretmenin cenazesini taşıyan kalabalığa, faşistlerin “komünistlerin, Alevilerin cenaze namazı kılınmaz” diyerek tahrik ettikleri kalabalık saldırdı. Bağlarbaşı camii imamı Mustafa Yıldız cuma vaazında şu “öğütleri” vermişti:
“Oruç tutmak namaz kılmakla hacı olunmaz, bir Alevi öldüren beş sefer hacca gitmiş gibi sevap kazanır; bütün din kardeşlerimiz hükümete ve komünistlere, dinsizlere karşı ayaklanmalıdır; çevremizde bulunan Alevileri ve CHP’li Sünni imansızları temizleyeceğiz.”
Kalabalık dağılıp cenazeler ortada kalırken; güvenlik güçlerinin müdahalesiyle karşılaşmayan saldırgan kitle kent çarşısına yürüyerek Alevilere ve CHP’lilere ait işyerlerini tahrip etti. Çatışmalarda 3 insan öldürüldü.
22 Aralık gecesi faşistler Sünni mahallelerinde “ertesi gün solcu Alevilerin silahlı saldırı yapacağını” anlatarak, bu kitlesel biçimde silahlanılmasını sağladılar.
23 Aralık‘ta Maraş’taki olaylar karşılıklı çatışma boyutunu tamamen yitirerek, bütün solculara ve Alevilere dönük bir kıyama dönüştü.
23 Aralık sabahına Maraşlılar belediye hoparlöründen yapılan şu anonslarla uyandılar: “ Alevi komünistler suya zehir kattılar”, “Aleviler Yörük Selim Mahallesi’nde din kardeşlerimizi katlediyor, yetişin ey Ümmet-i Muhammet”, “Allah’ını seven Müslümanlar Alevilere karşı din kardeşlerinin yardımına koşsun.” Bu anonslar katliamın da çağrısıydı. Aralıksız dört gün süren katliamda saldırganlar önceden işaretledikleri Alevi evlerine baltalar, satırlar, sopalar ve ateşli silahlarla saldırıya geçti. Yaşlı, genç, çocuk demeden toplu kıyıma başladılar. Hamile kadınların karınları deşildi, bastıkları evin kadınları, eşleri ve çocuklarının gözleri önünde tecavüze uğradı. Katliam olurken ortada güvenlik güçleri görünmüyordu.
24 Aralık‘ta ilan edilen sokağa çıkma yasağına, yalnızca, kendi can güvenliklerini bile sağlayamayan güvenlik kuvvetleri uydular. Günden güne tırmanan gerginliğe ve valiliğin 21 Aralık’tan beri yinelediği taleplerine rağmen kente askeri güç gönderilmemişti. Saldırıların polis kuvvetlerine yönelmesi üzerine, “polis-halk çatışmasını önleme” gerekçesiyle 23 Aralık sabahı kentteki bütün polisler de görev dışı bırakıldı. Bu koşullarda 24 Aralık günü, faşistlerin çevre köy ve ilçelerden getirdiği silâhlı grupların takviyesiyle, kıyam insanlık dışı boyutlar kazandı.
11 KİŞİ KATLEDİLDİ, YÜZLERCE KİŞİ YARALANDI
Ancak 25 Aralık akşamı tamamen yatışan saldırılarda, resmen saptanabilen ölü sayısı 111’di. Katliamın ardından, binlerce Alevi Maraş’ı kaçarcasına terk etti. 210 ev ve 70 işyeri yakılıp yıkılmıştı.
Hükümet aylarca direndiği sıkıyönetimi ilan etmek zorunda kaldı. Maraş Katliamı davası 1991 yılına kadar sürdü. Davanın 1 No’lu sanığı sonradan Şendiller soyadını alan ve milletvekili olan Ökkeş Kenger’di. Mahkum olanlar yıllar süren yargılamadan sonra indirimlerden yararlandı ve serbest kaldılar.
Olayların yaşandığı tarihte iktidarda bulunan CHP’nin Genel Başkanı ve dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in arşivinde yer alan ve katliamdan sonra kendisine yakın kaynakların ulaştırdığı rapor, Maraş katliamında MİT’in parmağı olduğunu gösteriyordu. Ecevit’in arşivindeki 3 Ocak 1979 tarihli raporda, MHM-MİT ilişkileri ve Maraş Katliamı ile ilgili ayrıntılı bilgiler veriliyor:
“CHP iktidarı devraldıktan sonra vuku bulan büyük olaylar (Malatya, Sivas ve Maraş) çıkacağına dair 1-2 ay evvelinden haber verilmediğinden yüzlerce vatandaşımızın can ve mal kaybına sebebiyet vermişlerdir. Önceden haber vermek bir tarafa, olayın yaratılmasında en etkin rolü oynamışlardır. Nitekim Maraş olayı MİT’ten …. müşterek planlamaları ile çıkartılmıştır. Türkeş, oraya ….’in tavassutuyla ….’u tayin ettirerek Güney bölgesini ele geçirmiş ve Maraş olaylarını tertip ettirmiştir, MİT olayın içinde olmasaydı Maraş’tan her türlü istihbaratı aylar evvel alır ve olayın zuhur etmesine meydan vermezdi.”
Katliamdan bir ay sonra yazılan MİT raporunda; ülkücülerin, solcularla onları destekleyen Alevilere “bir ders vermeye” karar verdiği bildirildi. Raporda kararın, MHP il örgütü yöneticileriyle Ülkücü Gençlik Derneği üyeleri ve derneğin bir genel merkez yöneticisinin katıldığı toplantıda alındığı belirtildi. Başka bir MİT belgesinde ise bir sinemaya bomba atılması olayını ÜGD üyesi Ökkeş Kenger’in (Şendiller) düzenlediği, patlamanın ardından da solcular tarafından yapıldığı söylentisi yayıldığı raporda yer aldı. MİT, askeri de günlerce harekete geçmemekle suçladı.
Maraş Katliamını başlatan Çiçek Sineması’na bomba atılması olayının faili ve sonradan açılan davanın bir numaralı sanığı Ökkeş Şendiller ise, devlet televizyonu TRT’nin 12 Eylül’ü konu alan “Şahların Labirenti” adlı belgeselinin Maraş katliamından bahsedilen bölümüne, dönemin ülkü ocakları başkanı, BBP’nin helikopter kazasında ölen Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ile birlikte katılmış ve ikisi de “tanık” olarak adlandırılmıştı. İkili, Maraş Katliamını, “Aralarında Hrant Dink’in de bulunduğu komünist militanların gerçekleştirdiği”ni iddia etme cüreti sergileyebilmişlerdi.
Ökkeş Şendiller hâlâ katliamın sanığı değil, tanığı olarak belletilmeye çalışılarak, ülke sağının aklanması operasyonunda önemli bir figür olarak varlığını koruyor. Bugün ise Maraş Katliamı dosyası sessizce kapatılmış bulunuyor.
Yoruma kapalı.