PİRHA – 78’liler Girişimi ve Karşı Sanat Çalışmaları, 14 Temmuz Diyarbakır Cezaevi direnişinin yıldönümünde açıklama yaptı. Açıklamada, Diyarbakır Cezaevi’nin “İnsan Hakları Müzesi’ne” dönüştürülmesi talebiyle birlikte “Yarına dönük umutlara kapı açmaya muktedir olduğun bilinciyle, gerçekle yüzleşmekten ürkmeden, Diyarbakır işkence kampında askeri yüzleşmeyi/hesaplaşmayı sürdürüyoruz” denildi.
Kemal Pir, Mehmet Hayri Durmuş, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek, Diyarbakır Cezaevi’nde Esat Oktay Yıldıran’ın işkence politikalarına karşı 1982 yılında ölüm orucuna girmişti.
Kemal Pir, 14 Temmuz 1982’de Diyarbakır Cezaevi’nde ağır işkencelerden dolayı başlayan ölüm orucu sonucunda tutuklulardan Mehmet Hayri Durmuş, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek ile birlikte ölüm orucunun 55. gününde yaşamını yitirmişti.
“YÜZLEŞMEYİ/HESAPLAŞMAYI SÜRDÜRÜYORUZ”
78’liler Girişimi ve Karşı Sanat Çalışmaları, “14 Temmuz Direnişçilerini unutmayacağız!” başlığı altında yazılı bir açıklama paylaştı.
Tutuklulara yapılan işkencelerle bilinen Diyarbakır 5 Nolu Askeri Cezaevi’nin “İnsan Hakları Müzesi’ne” dönüştürülmesi için de taleplerin dile getirildiği yazıda şu ifadelere yer verildi:
“Diyarbakır 5 Nolu Askeri Cezaevi denilince ne akla gelir?
Mütevazi, karıncayı bile incitmekten sakınan, her yaştan insanla anlaşan, rahatsızlık vermeden doğal akışı içinde otoritesini kurabilen, dolu dolu konuşan ama büyük bir alçakgönüllülükle konuşan, muazzam örgütçü, son yolculuğunda bile “mezar taşıma halkımıza borçlu gitti yazın” diyen bir ehli kâmil insan M. Hayri Durmuş akla gelir.
Muazzam askeri yetenek ve entelektüel birikime sahip, büyük ajitatör, Ankaralı yıllarda anti faşişt direnişin başlarında yer alan, halklarımızı özgürleştirmekten başka tasası olmayan Türkiye halkının kurtuluşunu Kürt meselesinin çözümünde arayan, eğer insan Türk halkının evladı olacaksa onun gibi olsun denecek büyük enternasyonalist Kemal Pir akla gelir.
Mütevazi, ağırbaşlı, her işin en zor işini kendisi yapmak isteyen, arkadaşlarını hep koruyan, yeri geldiğinde düşmanını bile affeden yüce gönüllü devrimci Akif Yılmaz akla gelir.
Çok sayıda eylemin sahibi ama 90 günlük sorguda konuşmayan, mahkemede ise “Tarih doğru yazılmalı, benim yaptığım eylemlerden başkası sorumlu tutulmamalı” deyip tüm eylemlerini kabul eden, M. Hayri Durmuş’un ilan ettiği “ölüm orucuna ben de katılıyorum, bu benim katılacağım son duruşma olacaktır” cümlesini ikirciksiz kuran, yoksul bir ailenin çocuğu, özgürlük mücadelesinin Kızıl Yıldız’ı Ali Çiçek akla gelir.
Diyarbakır İşkence kampı yaşadığımız toprakların yakın tarihinde pek çok simgesel ve özel anlama sahip bir mekân.
Darbe döneminin en korkunç işkencelerinin yaşandığı, zulüm politikalarının merkezlerinden biri olarak tarihteki yerini alırken, Kürt meselesinde yeni zamanlarda sürecin geldiği nokta açısından bir milat olarak varlığını hep korudu…
Bu cezaevini çevreleyen duvarlar arasında, bir yandan darbeciler korkunç zulüm mekanizmalarını, akla hayale sığmaz işkencelerini soğukkanlı bir programla uygularken, Kürt politikasında belirli bir amaca ulaşmayı hedeflediler.
Yarına dönük umutlara kapı açmaya muktedir olduğun bilinciyle, gerçekle yüzleşmekten ürkmeden, yüzleşme ihtiyacının gerçeğe yalnızca gerçeğe ulaşma olduğunu bilen bir yerden, Diyarbakır işkence kampında askeri yüzleşmeyi/hesaplaşmayı sürdürüyoruz.
Kürt ve Türk halkı arasında oluşan yarılmaları toplumun yeniden inşası çerçevesinde, geçiş döneminin aşılmasına katkı sunma düşüncesiyle başlattığımız çalışmamızı “Diyarbakır 5 Nolu Askeri Cezaevi İnsan Hakları Müzesi olsun” çalışması ile sürdürüyoruz.”
(HABER MERKEZİ)
Yoruma kapalı.