Alevi Haber Ajansi

12 Eylül’ün zulmünü gören Karabulut: 100 yıl sonra da olsa biz kazanacağız-VİDEO

PİRHA-12 Eylül askeri darbesinde işkence görmüş, sürgün yaşamış, birçok arkadaşının gidip de geri dönmemesine tanıklık etmiş Sultan Karabulut PİRHA’ya konuştu. 12 Eylül öncesinde ve sonrasında çektiği acılara rağmen yine de umudunu yitirmemiş, mücadelesinden hiçbir şey kaybetmemiş. 12 Eylül sonrası eşini de kaybeden Sultan Karabulut, “Vurdular bel kemiğimi ortadan ikiye ayırdılar. Hiç umudumu yitirmemişim. 100 yıl sonrada olsa biz kazanacağız, biz kazanacağız, biz kazanacağız” diyor. 

Haberin Videosu

12 Eylül 1980’de, faşist cunta ülke yönetimine el koydu. 37 yıl önce tüm Türkiye’de sıkıyönetim ilan edildi. 650 bin kişi gözaltına alındı. Kayıtlı 90 güne kadar gözaltında tutuldular. Kayıtsız 150 günü geçen gözaltılar yaşandı. Gözaltına alınan insanların yüzde 95’i işkenceye tabi tutuldular. İşkencede 171 kişi öldürüldü. 12 Eylül döneminde bütün cezaevleri zulüm ve işkence evine dönüşmüştü. Ancak en yoğun işkence Diyarbakır Cezaevi’nde yaşandı. Oradan 34 tutuklunun cansız bedeni çıktı. İç Güvenlik Komutanı Esat Oktay Yıldıran, tutuklu ve hükümlüleri, kaba dayak, falaka, dışkı yedirme, copla tecavüz, lağım suyunun içine bırakma gibi vahşet tezgâhlarından geçirdi. Yıldıran, 1988’de, İstanbul Kısıklı’da bir halk otobüsünün içinde ailesinin gözü önünde başından vurularak öldürüldü.

12 Eylül askeri darbesinde işkence görmüş, sürgün yaşamış, birçok arkadaşının gidip de geri dönmemesine tanıklık etmiş Sultan Karabulut. 12 Eylül öncesinde ve sonrasında çektiği acılara rağmen yine de umudunu yitirmemiş, mücadelesinden hiçbir şey kaybetmemiş. 12 Eylül sonrası eşini de kaybeden Karabulut, 12 Eylül öncesinde ve sonrasında yaşadıklarını PİRHA’ya anlattı.

“12 Eylül zehir zemberekti” diyerek başlıyor sözlerine Sultan Karabulut. O yıllarda eşinin öğretmen olduğunu söyleyen Karabulut “Sürgün üstüne sürgün, işkence üstüne işkence, acı üstüne acı yaşadık” diyor.

O dönemlerde Deniz Gezmişler, İbrahim Kaypakkayalarla hep iç içe olduklarını ve fikirlerinin ve tavırlarının bir olduğunu ifade eden Sultan Karabulut, arkadaşlarının, yoldaşlarının her iki günde bir götürülüp işkencelerden geçirildiğini, günlerce gelemediklerini de söylemeden edemiyor. Sultan Karabulut o günleri şöyle anlatıyor:

“O zaman elektrikli işkence vardı. Kaba dayakla baktılar konuşmuyor, elektrikli işkenceye başlıyorlardı. Eşimin karaciğerini böyle bitirmişler, siroza çevirmişler. 15 günde bir geliyordu gelince de yarı baygın oluyordu. Yanımızda öğretmen arkadaşlarımızı alıp götürüyorlardı. Biz diyorduk ki ’10, 15 günde gelirler’ ama haftalarca gelemiyorlardı. Sayısını sayamayacağım kadar yoldaşlarımız, arkadaşlarımız, annelerimiz, babalarımız, gidip de gelmeyenler. Akşam götürüyorlar ‘Korkmayın şuraya götürüp ifadesini alıp getireceğiz’ deyip de geri gelemeyenler. Bunlar bizde o kadar derin izler bıraktı ki zaman zaman kendi yaşadığımız işkenceleri, acıları bırakıyorduk. Gözaltında kayıplar oluyordu. ‘Bizler ne yapıyoruz, bu insanlar ne yapıyor? Suçumuz ne?’ diye düşünüp suçumuzu arıyorduk. Suç yok. Gerçek bir kişi vurmamışız, gerçek bir yol kesmemişiz. Suçumuz, fikrimizi anlatmak. ‘Bu böyle değil, böyle. Gerçek özgürlük budur’ diyerek bu yola çıktık, o şekilde devam edip geldik.”

“AMACIMIZ EKMEĞİ EŞİT BÖLÜŞMEK İÇİNDİ, ADALET İSTİYORDUK”

Bir öğretmen maaşıyla zor geçinebildiklerini ancak buna rağmen mücadeleye olan inançlarını ise şöyle anlatıyor Sultan Karabulut:

“12 Eylül öncesi bir zulümdü, bir katliamdı. Ama  çokta inanç vardı, güven vardı. Diyorduk ki bu kadar katliam, bu kadar kıyım, bunların hepsi boşa gitmez bunların sonu aydınlıktır. Aydınlık olacaktır. Gerçekten biz devlete karşı ülkemize karşı yanlış hiçbir şey yapmadık. Yaptığımız tamamıyla halk için, herkesin ekmeği için, o ekmeği eşit bölüşmek içindi. Şimdi adını adalet koymuşlar. Adalet istiyorduk, eşitlik istiyorduk, özgürlük istiyorduk. Sokakta da evimizde de hep sloganımız buydu. Bunlar gibi para peşinde, pul peşinde, çalıp çırpma derdimiz yoktu. Gerçek bir demokrat devrimci halktık 12 Eylül öncesi. Ama bizi o kadar yanlış anladılar, bizi yanlış tanıttılar ki sanki şu andakilerinin yerine Amerika’nın yerine bunların düşmanı bizmişiz gibi gördüler, gösterdiler.”

“CİĞER ACISI GÖRMEMİŞLER, BELİMİZİ BİNLERCE YERDEN BÜKTÜLER”

Eşinin işkence gördüğü için yatağa düştüğünü ve 12 Eylül’den iki buçuk ay sonra eşini kaybettiğini söyleyen Sultan Karabulut, 3 çocuğu ile tek başına kaldığını, o günlerde yapılan zulümlerle tek başlarına savaştıklarını şu kelimelerle anlatıyor:

“Çocuklarım düşe kalka büyümeye çalıştı. Büyük oğlum kamu yönetimi bitirdi. 2 yıl görev vermediler. 2 yıl sonra Kırıkkale’de kamu yöneticiliği yaptı. Onu gözaltına aldılar. Ortanca oğlum Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda öğretmendi. Onu öğretmenlikten çıkardılar. En küçüğüm Özgür Kemal İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi’ne diplomasını almaya gitti, vermediler. Amasya Taşova’da pusuya düşürdüler, vurdular. Çatışmaya girmemiş, birisini öldürmemiş. ‘Sen bize kafa tutuyorsun, başkaldırıyorsun. İbrahim Kaypakkaya’nın ta kendisisin. Buna fırsat verirsek onun aynısını yapacak’ diyerek yargısız infaz yaptılar. Gözaltına aldılar. ‘Neden vurdunuz, size karşı mı geldi, ne vardı?’ diyorum. Hakim bana ‘Bu tür vakalar olabilir’ diyor. Sanki bir tavuk ölüsü gibi. Onlar için çok basit. Çünkü ciğer acısı görmemiş. İnsanlık nedir bilmiyor. Sanırım bunları düşünmeden söylüyorlar. Belimizi bir yerden değil, on yerden, yüz yerden, binlerce yerden büktüler.”

“YAŞADIĞIMIZ ZULÜMLERE RAĞMEN BENCİL DEĞİLDİK”

Yaşadıkları bütün acılara rağmen yine de bencil olmadıklarını, sadece kendilerini düşünmediklerini belirten Sultan Karabulut şöyle devam ediyor konuşmasına:

“Yaşadığımız zulümlere rağmen bencil değildik. ‘Ya bize böyle yapıldı da kendimizi düşünelim’ değil, ortama bakıyorduk, insanlara bakıyorduk, halka bakıyorduk. Kendimizi unutup onlara kahroluyorduk.

“ŞU AN YAŞANANLAR 12 EYLÜL’DEN DAHA BETER”

Günümüzde yaşananların 12 Eylül’den daha beter olduğuna dikkat çeken Sultan Karabulut, “Maalesef 12 Eylül’den daha beteri geldi. Şu an insanlar fark etmiyor, görmüyor, bilemiyorlar. Şu an bu ortam 12 Eylül’ü hiç aratmıyor. Çünkü konuşmuyorsun, susuyorsun, söz hakkın yok, yaşam hakkın yok. Ben ne dersem sen onu yaparsan tamam şuradaki dolaşan sinekler gibi. Yapmazsan çekil kenara.” diyor.

1500 SAYFALIK KİTAP YAZMIŞ

O dönemlerde yaşadıklarını yazıya dökerek 1500 sayfalık bir kitap yazdığını söyleyen Sultan Karabulut, ‘seni gözaltına alırlar, çıkartmazlar, bu kitabı bastırmazlar’ diyerek kitabının 350 sayfaya düşürüldüğünü ifade ederek ilk bastırdığı kitabın yasaklandığını, yasağın 13 yıl sonra kalktığını ve kitabı henüz bastıramadığını da ekliyor.

“100 YIL SONRA DA OLSA BİZ KAZANACAĞIZ”

“Bu insanlar hiç mi düşünmüyor, ‘Acaba biz bu insanlara ne yapmaya çalışıyoruz?’ Sen bir rüya görüyorsun. Uyandığında o rüya aklında kaldıysa bunların da akıllarında kalması lazım ama herhalde kalmıyor, siliniyor hafızalarından. O rüyayı tekrarlamaları lazım. ‘Bu insanlar ne yapmaya çalıştı? Biz ne yapıyoruz?’ diyen Sultan Karabulut sözlerine şöyle son veriyor:

“Ağzınızı açtığınızda ‘Bütün özgürlükleri, bütün demokrasileri biz veriyoruz’ diyorsunuz. Biz ne yaptık size? Sadece aklımızdakini konuştuk. Onu dinlemediniz. Dinlemeden bizi bu zulümlere ittiniz. Ne desem ne yapsam bilemiyorum. Çünkü 30-40 yıldır sanki boşunaymış gibi, ama boşuna değil. Ümidim hiç bitmedi. Oğlum gitti, eşim gitti, ben gittim sayılır. Vurdular bel kemiğimi ortadan ikiye ayırdılar. Hiç umudumu yitirmemişim. 100 yıl sonrada olsa biz kazanacağız, biz kazanacağız, biz kazanacağız.”

Cebrail ARSLAN/ANKARA

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak