PİRHA – IŞİD tarafından gerçekleştirilen 10 Ekim Ankara Gar Katliamı Davası’nın 17. celsesi 6 Ekim saat 10.00’da Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek. Avukat Mehtap Sakinci, katliamın 7. yılına dair değerlendirmesinde “Geldiğimiz noktada hala 7 adım atamamış noktadayız. Ama bu yüzyılın mağduru, katledileni, maktulü olmayacağız. Adalet talebimizi daha yüksek sesle dile getirmeliyiz” dedi.
10 Ekim 2015’te Ankara Katliamı’nda 104 insan hayatını kaybetti, 500’den fazla insan yaralandı ve bir çok insan ruhen zarar gördü.
DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin çağrısı ile düzenlenecek mitinge birçok demokratik kitle örgütü ve sivil toplum kuruluşlarının çağrısı ile 60’a yakın şehirden katılım olmuştu. Barış ve demokrasi talebiyle düzenlenen mitingin kana bulanmasının ardından 7 yıl geçti.
IŞİD tarafından gerçekleştirilen 10 Ekim Ankara Gar Katliamı Davası’nın 17. celsesi 6 Ekim saat 10.00’da Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek. Davada IŞİD’in Türkiye vilayeti sorumlusu olduğu belirtilen “Ebu Usame el Türki” kod adlı Kasım Güler‘in dinlenmesi bekleniyor.
7 YILDA NE OLDU?
10 Ekim Barış Derneği Başkanı Avukat Mehtap Sakinci, katliamın 7. yılında gelinen hukuk sürecini anlattı. “Oturup hesap yaptığımızda hiçbir şeyin kazanılmadığı, çok fazla yüreğin tüketildiği ve çok da bedel ödediğimiz bir süreç oldu” diyen Sakinci, faillerin korunduğuna vurgu yaptı.
Mehtap Sakinci, 2018 yılında görülen IŞİD dosyasında “Sınırda askerler, bize baklava veriyorlardı” şeklinde ifade veren sanık Ahmet Sami Karabilgin‘i işaret ederek şu konuşmayı yaptı:
“IŞİD terör örgütü maalesef bu ülkede diğer sözüm ona terör örgütleri gibi görülmeyen, yeterince soruşturmanın, kovuşturmanın yapılması bir yana dursun çok samimi beyanlarda bulunan kişilerin bile sadece ifade verip gözaltına bile alınmadan salıverildikleri bir noktaya geldiğini 7. yılın sonunda daha iyi görüyoruz.
Devlet erkinin, anmalarımızda bile daha fazlasını gördüğümüz müdahalelerin sınırlardaki hareketlilikte baklava ikram edilerek karşılandığı noktasına geldiğinde açıkçası biz bu ülkenin vatandaşları olarak 2. sınıf evlatlarmışız gibi hissetmeye devam ediyoruz. Türkiye’de muhalif olmanın bedelini 10 Ekim’de canı ile ödeyecek haddeye geldiği bir süreçten geçtik. Artık 7 yılın sonunda şunu çok iyi biliyoruz; bu katliama yol verildi.”
“HALA ADIM ATAMAMIŞ NOKTADAYIZ”
Av. Mehtap Sakinci, katliamın ardından hiçbir hukuki adımın atılmadığının altını çizdi. Mahkemenin, yargı sürecini zamana yaydığını ifade eden Sakinci, şu sözlerle devam etti:
“Adalet mücadelesindeki çabalarla dava bir noktaya getirildi ama geldiğimiz noktada hala 7 adım atamamış noktadayız. Çünkü her yıl bir adım ilerleyebilseydik şimdi 10 Ekim Katliamı ile ilgili 7 adımda çok bambaşka bir yere gelmiş olacaktık.
‘İnsanlığa karşı suç’tan ötürü hakkında iddianame düzenlenmiş bir sanığın da içinde olduğu yargılama bu. Onun dosyası firari sanık yargılamalarına dahil edildi. Çünkü insanlığa dair suç tartışması yürütülecekti bu dosyada. Yani bir iki duruşmada onu fiziken mahkeme getirdi ama sonrasında ondan da vazgeçti. Artık SEGBİS ile bağlanan bir ekran, köşesinde bir sanık, bol miktarda boş sandalye ve öfkeli, sabrı tükenmekte olan ailelerle dolu bir salonda yargılama sürdürülmeye çalışılıyor. Yani aslında devlet, iki ayda bir mahkeme salonlarında bu işi gündeme getirerek zamana yaymış oluyor. Bu zamanda şöyle tüketiliyor; öğleden sonra duruşmayı bitirmeye çalışan bir mahkeme heyeti %99.9 bütün taleplerin reddedildiği, katılan avukatların ve katılanların hiçbir şekilde taleplerinin dinlenilmediği dosyaya, yıllarca uğraşın sonucunda getirtilen bir kısım tanıkların da daha ‘a’ demeden ‘Konuşmak zorunda değilsin. Bildiklerini ifade etmek zorunda değilsin’ deniliyor. Eğer hakkında konuşacağı kişi, aileden biri ise ‘yakınlık’ hatırlatması yapıp ‘Yakının hakkında aleyhine konuşmak zorunda değilsin’ denilip neredeyse bütün mahkeme boyunca sarf edilmeyen çabanın sanık sırf konuşmasın diye mahkeme başkanında görüyoruz.”
“BİR TİYATRO OYUNUNUN TAM OLARAK İÇİNDEYİZ”
“10 Ekim Katliamı eğer Cumhuriyet tarihinin en büyük sivil katliamı olarak değerlendiriliyor ise katliam yargılamasında adaletle ilgili beklentinin, kamuoyunun artık yıllardır çabaladığı bu davanın kesinlikle bu şekilde devam ettirilmemesi gerekiyor.
7 yıldır hiçbir şekilde milim ilerlemeyen bir tiyatro oyununun tam olarak içindeyiz. Aileler bu işin öznesi olmayıp peşinden gitmeseydi ve 7 yıl öncesinden aileler, bir adaletin tesisi noktasında bu duruma düşeceğimiz öngörüsüyle hareket etmeseydi belki bu noktada bile değildik. Bu davanın herkes takipçisi olmalı. Geride kalan herkesin, bu davayı takip etmekle ilgili boynunun borcu olduğunu hep söylüyoruz. Çünkü o gün orada 104 insanın canına kastedecek bir saldırı, 500’ün üzerinde yaralısının savaş zayiatı gibi bir sonuçla yaralanacak kadar büyük bir katliamın aslında hedefinde hepimizin olduğunu, hepimizin yaşam hakkına doğrudan doğruya müdahale olduğunu da unutmamak gerekiyor. IŞİD hala bir örgüt olarak olduğu yerde duruyor.”
“BELKİ BİR ŞEYLERİ DEĞİŞTİREBİLECEĞİMİZ BİR YOL BULMUŞTUK”
10 Ekim Barış Derneği Başkanı Mehtap Sakinci, firari sanıklar üzerinden devam eden Sivas Katliamı davasının zamanaşımı ihtimaline işaret ederek “Madımak Katliamı’ndaki gibi faillerinin bakan olacağı bir günü görmemek için acımızı bir kenara bırakarak suçluların peşine düştük” dedi.
Sakinci sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bizim açımızdan 10 Ekim, Temmuzun sıcağında katledilenlerin acısını da yıllardır içimizden atamayan insanların bir tür yeni bir katliamla karşılaşması gibi olmuştu. O yüzden sadece eli toprağa değenlerin değil bu süreçte önceki katliamlardan da hesap soramamanın öfkesini taşıyanların da sahip çıkması gerektiği bir katliam bu. Çünkü 10 Ekim Katliamı eğer olmasaydı 7 yıl öncesinde bu ülkede belki bir şeyleri değiştirebileceğimiz bir yol bulmuştuk. Sokağa çıkarken korkmayan ya da gerçekten barış talebini sonuna kadar dile getirmek noktasında ısrarla mücadele eden insanların yok edildiği bir katliamla karşı karşıya bırakıldık.”
“SİVAS KATLİAMI’NDAN SONRA İKİNCİ BİR BIÇAK DARBESİ OLDU”
“Katliamda eşini kaybeden bir insan olarak ben her zaman şunu söyledim; Sivas Katliamı’nın akıbetini asla bu katliam yönünden de uygulatmamaya kendi adıma bir avukat olarak söz vermiştim. Çünkü uzak tarihe bir şey diyemiyorsun ama yakın tarihimizden ders çıkartmamız gerekiyor. Bizim gerçekten iyi duygularımız da yakıldı, yıkıldı. İnsanlığın da aslında bittiği bir katliamdı Sivas. Zaten bu katliam sonrasında bu ülkeye dair güzel hayallerimiz, planlarımız ve halen umudumuz varken, 10 Ekim Katliamı’nı yaşadıktan sonra ikinci bir bıçak darbesi gibi oldu. Belki biraz özeleştiri vermek gerekirse bizden önceki kuşaklar, Sivas Katliamı’na gelmeyen adaletin 10 Ekim Katliamı’na da gelmediğini gördüğümüzde adalet için daha çok çaba sarf etmeliydi. ‘Onlar yeterince mücadele etmedi mi ki biz bunları yaşıyoruz’ duygusuna kapılmıyor da değilim. O yüzden var gücümle bunun için uğraşıyoruz. 2 yaşında babasını kaybeden çocuğumun da yetişkinlik yaşlarında başka bir katliamla yüzleşmesi veya başka bir katliam gerçeğinin onun da hayatının tam ortasına düşmesini asla istemiyorum. Bu yüzden bu yüzyılda yaşayan herkesin daha fazla sahip çıkıp daha fazla korkusuz olması gerekiyor belki de.”
“BU YÜZYILIN KATLEDİLENİ, MAKTULÜ OLMAYACAĞIZ”
Katliamlar bizi daha da korkan, sosyal medyada bir paylaşımı bile beğenirken bizi ürkek hale getiren sonuca ulaştırdı. Belki de en çok bu yandan zarar gördük. Yani korkuyor, sindiriliyor olmak, sesimizi çıkartamayacak kadar acıyla, yasla boğuşuyor olmak gerçekten kimsenin kaderi olmamalı. Biz aileler olarak yası bir kenara bırakıp korkmamayı ve kaybettiğimiz canların aslında mücadelesini yürütürken de korkunun ecele faydası olmadığını anladık. O yüzden sistem neyi getirirse getirsin bir şeyi değiştirmek zorundayız artık. Bu yüzyılın mağduru, katledileni, maktulü olmayacağız. Belki bedenen öldürülüyoruz ama ruhen maktul haline getiriliyor olmamız aslında bizim için çok daha büyük ve daha kötü bir yerde duruyor. En büyük bedel de belki de bu. Kendimizi makbul psikolojisinden çıkartıp artık gerçekten savunduğumuz değerler için yaşamayı, var olma sebebimizin bir misyonu olduğunu bilerek adalet talebimizi daha yüksek sesle dile getirmeliyiz.”
Eren GÜVEN/ANKARA
Yoruma kapalı.